• resmi ilanlar

Teravih namazını cemaatle veya tek başına kılmanın hükmü nedir?

19/07/2013 00:00

...

Nafile namazların tek başına kılınması daha faziletli olduğu halde, teravih namazının cemaatle kılınması Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulaması ile sabittir. Nitekim Hz. Peygamber teravih namazını birkaç defa cemaatle kıldırmış, ancak daha sonra farz olur düşüncesiyle cemaate kıldırmaktan vazgeçmiştir (Buhari, Salatü’t-Teravih, 1; Müslim, Müsafirin, 177).   Hz. Ömer halife olunca, halkın dağınık bir şekilde Teravih namazı kıldıklarını görüp, tekrar cemaatle kılınmasının daha hoş olacağını düşünmüş ve ashapla istişare ederek bu namazın yeniden cemaatle kılınmasını başlatmıştır. Halkın vecd içinde bu namazı kıldıklarını görünce, “ne güzel bir adet oldu” diyerek memnuniyetini belirtmiştir (Buhari, Salatü’t-Teravih, 1). Hz. Ali de, bu uygulama sebebiyle “Ömer mescitlerimizi Teravihin feyziyle nurlandırdığı gibi, Allah da Ömer’in kabrini öyle nurlandırsın” diye dua etmiştir (el-Mutteki el-Hindi, Kenzu’l-Ummal, XII, 576).  

BÜYÜKLERİN SÖZLERİ, SÖZLERİN BÜYÜKLERİDİR...

 

Gülerek isyan eden, ağlayarak Cehennemde yanar. (İbn-i Abbas)

 

Güzel bir gülüş, karanlık bir eve giren güneş ışığına benzer. (Tolstoy)

 

*   *    *

 

ESMA-ÜL HÜSNA

 

el-AZÎZ

Mağlûb edilmesi mümkün olmayan galib.

Bu ism-i şerîf, kuvvet ve galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir.

İzzet sıfatı, Kur'an'da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile birleştiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlâ'nın kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını te'hir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir.

 

*   *    *

 

KIRK HADİS

Başkalarına zarar vermek ve

zarara zararla karşılık vermek yoktur.

‹İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akd›ye, 31.

 

Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için

istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.

Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.

 

*   *    *

 

İSLAM TARİHİNİN EN ÖNEMLİ OLAYI HİCRET -1

 

Dârü'n- Nedve'nin Korkunç Kararı

Mekke'de müslümanlardan kimsenin kalmadığını, hepsinin Medîne'ye göç ettiğini gören Mekke ileri gelenleri telâşlanmaya başladılar. Hz. Muhammed de Medîne'ye hicret eder müslümanların başına geçerse kendileri için iyi olmayacağını, Şam ticaret yolu Medîne'den geçtiği için kapanabileceğini düşündüler. Mekke'de hemen hemen yalnız kalan Peygamberimiz için bir şeyler düşünmeli dediler. Bu amaçla Kureyş ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" denilen önemli kararların alındığı yerde toplandılar. Toplantıya başta Ebû Cehil olmak üzere, Ebû Sufyan, Ebû'l - Buhterî, Utbe b. Rabi'a, Cübeyr b. Mut'im, Nadr b. Hâris, Umeyye b. Halef, Hâkim b. Hizam... gibi Mekke ileri gelenleri katıldılar. Toplantı son derece gizlilik içerisinde yapıldı. Toplantıda çeşitli görüşler ileri sürüldü, tartışıldı. Bir kısmı, Muhammed (s.a.v.) i bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi. Bu görüşlerden hiçbiri kabul görmedi.

Nihâyet Ebû Cehil; Kureyş kabilesinin bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda Muhammed (s.a.v.) e hücûm edip öldürsünler. Kimin vurduğu belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş kabilesine dağılmış olur. Haşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamayacaklarından kan davasına kalkışamazlar, çaresiz diyete razı olurlar. Bu iş de böylece kapanmış olur, dedi. Ebû Cehil'in bu teklifi kabul edildi. Bu işi yapacak kırk kişi seçilerek toplantıya son verildi. Bir an evvel bu kırk kişinin görevlerini yerine getirmeleri istendi.

O caniler ve beyinsizler, kendilerine doğru yolu göstermekten, dünya ve ahirette mutlu olmaları için - huzurunu kaçırırcasına - çaba harcamaktan başka bir şey yapmayan alemlere rahmet Sevgili Peygamberimizi öldürme kararını alırken bunu kendilerinden başka kimsenin bilmediğini sanıyorlardı. Halbuki yanılıyorlardı. Çünkü yerde ve gökler de olan her şeyi, hatta gözlerin hâin bakışını ve sinelerin gizlediğini bilen Allah vardı. Nitekim "Dârü'n-Nedve" de alınan kararla ilgili Kur'an-ı Kerîm de şöyle buyruluyor:

"Hani bir vakitler kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya (Mekke'den) sürüp çıkarmak için tuzak kuruyorlardı da onlar tuzak kurarken Allah da tuzaklarını bozuyordu. Öyle ya Allah tuzakların en iyisini kurar.''3

Allah onların kararını Cebrâil aleyhi's-selâm aracılığı ile Peygamberimize bildiriyor ve Mekke'yi terkedip Medîne'ye hicret etmesini emrediyordu.

Peygamberimiz bu emri alır almaz Hz. Ebû Bekir'in evine geldi. Hz. Ebû Bekir Peygamberimizin geldiğini görünce: "Vallahi önemli bir olay olmadıkça bu saatte, öğle vaktinde günün en sıcak saatinde evimize gelmek Peygamberimizin âdeti değildi", dedi ve heyecanla Peygamberimizi karşıladı. Peygamberimiz.

- Yanında kim varsa dışarı çıkar, önemli bir şey görüşeceğim, buyurdu. Evde Hz. Aişe, kız kardeşi Esma ve annesi Ümm-i Rumân vardı. Hz. Ebû Bekir:

- Yabancı yok, ey Allah'ın Resûlü, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz.

- Medîne'ye hicret için bana izin verildi, buyurdu. Hz. Ebû Bekir heyecanla sordu:

- Size arkadaşlık etme şerefine erecek miyim? Peygamberimiz daha önce va'dettiği gibi:

- Evet, beraber olacağız, buyurdu.

Hz. Ebû Bekir bu habere çok sevindi. Dört aydan beri bugün için beslediği ikiz devesi vardı. Birisini hemen Peygamberimize teklif etti, "Şu iki deveden birini beğen al'' dedi Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir'i şaşırtan bir şey söyledi. Bu en samimi dostunun bile minnet yükü altında kalmak istemediği için:

- Ancak bedelini ödeyerek alabilirim, buyurdu. Hz. Ebu Bekir.

- Anam babam size fedâ olsun, dedi ise de, Peygamberimiz sözünde ısrar etti. Hz. Ebû Bekir başka çaresi olmadığı için devenin bedelini kabule mecbur oldu.

Değerli mü'minler, burada bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim. Yüce Peygamberimiz, en sevdiği dostu Hz. Ebû Bekir'in kendisi için hazırladığı deveye ücretini ödemeden binmeyeceğini söylemesi bizim için önemli bir uyarıdır. Din uğruna dindarlık uğruna geçimini başkalarına yükleyen kimseler bunu kulaklarına küpe etmelidirler. Dindarlıklarını başkalarına para ile satmamalıdırlar. İşte Peygamberimiz, işte Hz. Ebû Bekir.

 

*   *    *

 

KISSADAN HİSSELER

 

ZAHMET BUYURDUNUZ

Bir Osmanlı zabiti şiddetli bir savaş esnasında vurulmuş, ağır yaralanmış, kanlar içinde yere serilmiştir. Yanında birkaç askeri vardır, yaralarından kanlar fışkırmakta, son anlarını yaşamaktadır. Birden:

-Beni ayağa kaldırınız, der.

Askerler şehidlikle şereflenmiş sevgili kumandanlarının bu son arzusunu yerine getirirler, mecalsiz vücudunun kollarına girerler ve ayağa kaldırırlar.

Mübarek şehid, kısık bir sesle Kelime-i Şehadet getirir ve sonra:

- Zahmet buyurdunuz Ya Resulullah! diyerek son nefesini verir.

 

ALİ (R.A) VE ZIRHI

Hazret-i Ali (r.a) ın, halifeliği zamanında, Kufe de zırhı kayboldu. Bir müddet sonra bir Hrıstiyan ın yanında ortaya çıktı. Hazret-iAli (r.a) onu hakimin huzuruna götürdü.

-Bu zırh benim malımdır; onu ne sattım, ne de birine bağışladım; şimdi onu, bu adamın yanında buldum,diye iddia etti.

Hakim:

-Halife iddiasını söyledi, sen ne dersin? diye Hıristiyan a sordu. O, bu zırhın, kendi malı olduğunu, aynı zamanda halifenin sözünü yalanlamadığını, söyledi.

Hakim Hazret-i Ali (r.a) na dönerek

- Sen iddia ettin, bu şahıs ise inkar ediyor. Bu durumda iddian için şahit getirmen lazım, dedi.

Hazret-i Ali (r.a) güldü ve

- Hakim doğru söylüyor, şimdi şahit getirmem gerek, fakat hiç bir şahidim yok, dedi.

Hakim, iddia edenin şahidinin olmamasına dayanarak, hrıstiyan ın lehine karar verdi. O da zırhı aldı ve gitti. Fakat, zırhın, kimin malı olduğunu daha iyi bilen Hristiyan ın, bir kaç adım yürüdükten sonra vicdanı uyandı ve geri dönerek

- Böylesine bir hükümet ve davranış şekli alelade insanların keyfinden değil, peygamberlerin hükümet tarzıdır, dedi ve

- Zırh Ali nindir diye itiraf etti.

Kısa bir zaman sonra, onu, müslüman olarak Hazret-iAli (r.a) ın sancağı altında, Nehrivan harbinde, savaşırken gördüler.

 

*   *    *

 

ORUÇLA İLGİLİ AYETLER VE HADİSLER

 

“Bizim orucumuz ile Ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli fark sahur yemeğidir.”

(Müslim Siyam 45; Ebû Dâvûd, Savm 15)

 

 “Sahur yapınız, zira sahurda bolluk-bereket vardır.”

( Buhârî, Savm 20; Müslim Siyam 45)

*   *    *

 

 

Dr. Halil Taşpınar Bolu İl Müftü Yard.

 

İSLAMİYET VE TESLİMİYET

Dr.Halil TAŞPINAR

İslâm, lügatte “silm” veya “selam” kökünden alınmış “barış, huzur, güven, mutluluk ve esenlik” anlamlarına gelen bir kelimedir.[1] Hakk’a teslimiyetle hem ferdî, hem de toplumsal barışı sağlamak demektir. İnsan yapısı itibariyle içinde zıtları barındıran bir özelliğe sahiptir. Akılla nefs; kalb ile heva; iyilik ile kötülük, kabul ile red insanın içinde devamlı bir şekilde mücadele halindedir. Aslında insanın derdide devasıda, hastalığıda şifasıda içindedir. Bütün mesele insanın iç dünyasını Hakk’a teslimiyetle orada hayrın, iyilik ve güzelliğin egemen olmasını sağlamaktadır. “Âlemlerin Rabbi’ne teslim oldum[2] diyerek gönlünü Allah’a açan Müslüman, gönül dünyasını imar ederek içindeki barışı sağlamış olur. Nitekim İslâm, Asr-ı Saadette en vahşi duygulara sahip Arap milletinden İslâm Tarihinin en şefkatli ve medeni insanlarını çıkarmıştır. Çünkü İslâm, insanı terbiye etmeyi ve ona insanî vasıflar kazandırıp vahşetten kurtarmayı esas almıştır. Bu yüzden de hayvanî bir hayat yaşayan nice insan, İslâm sayesinde melekî ölçülerle kemal kazanarak gözleri kamaştıran gönüller halinde gelmediler mi?. Sadece bir Hz. Ömer örneği bile bu konuyu ifade için yeterlidir. Hz. Ömer’in Müslüman olmadan önceki yaşadığı iki olayı hatırlanabilir. Biri helvadan put yapması ve acıkınca yemesi, diğeri ise kız çocuğunu diri diri gömme hadisesidir.

Diğer açıdan da İslâmiyet, iradeyi Allah’a teslim etmek, onun emirlerine sarılıp, sevgisinde fani olmak demektir. Yani ona/Allah’a mutlak itaat ve inkıyattan ibarettir, denebilir İslâm dininin vâz’ı şüphesiz Allah Tealâ’dır. Peygamber O’nun sadece tebliğcisi, yayıcısı ve davetçisidir. Peygambere dinde küçük bir değişiklik yapma yetkisi tanınmamıştır. O sadece vahye tabi olacak ve ancak onu tebliğ edecektir. Bu iki husus peygamberin diliyle Kur’an-ı Kerim’de şu ayetlerle tescil edilmiştir: “De ki: Rabb’imden bana ne vahiy olunursa ben ancak ona uyarım.”[3] “Ben, bana vahiy olunmakta olan (Kur’ân) dan başkasına uymam..”[4] “Ey peygamber, Rabb’inden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan (Allah’ın) elçiliğini tebliğ etmiş olmazsın.”[5]

            İslâm dininin Allah katında gerçek ve en mükemmel din olduğu[6], ona mensup olan insanların ise Müslüman olarak isimlendirildiği[7], Kur’an-ı Kerim’de bizzat ifade edilen bir husustur. İslâm’a inanıp teslim olan, emirlerini hakkıyla yerine getirmeye gücü yettiğince gayret eden Müslüman’ın da, aynı derecede mükemmel olduğu gerek Kur’an ayetlerinin delaletinden, gerekse Hz.Muhammed’in hadislerinden çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Onun içindir ki, İslâm kültüründeki “insan-ı kâmil” kavramı, kemal ve üstünlük namına aklımıza ne geliyorsa hepsini üzerinde barındıran insan olarak, Müslüman’ı tarif etmektedir. Müslüman: “İman eden ve ameli salih işleyen, hakkı tavsiye eden kimsedir.”[8] “Allah için seven Allah için buğuz eden kimsedir.”[9] “Herkese güven telkin eden kimsedir.”[10] “İlmi ve hikmeti nerede bulursa alan kimsedir.”[11] Kısaca söylemek gerekirse Müslüman, daima iyiyi doğruyu, güzeli öğrenen; iyiyi, güzeli ve doğruyu söyleyen, her zaman istikamet üzere olmaya çalışan insandır. O iyilik, doğruluk ve güzellikler için yaşar ve onları yaşatmaya çalışır.

            Dinimiz, çok ulvi ve mukaddes bir dindir. Dinimiz, bu asra, hatta gelecek çağlara hitap eden bir dindir. Esasen İslâm dini zamanlar ve devirler bitse de ne bir eskimeye maruz, ne de değişme ve tadil ihtiyacındadır. O kıyamete kadar bütün insanlığa hibe edilmiş en mükemmel ve son dindir. Onun bu vasfı “...Bugün size dininizi kemale erdirdim. Size  nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”[12] Ayetiyle ifadesini bulmuştur.

 



[1] el-Cürcani, S.Şerif, et-Tarifat, Daru’r-Reşad, Kahire.

[2] Bakara 2/131.

[3] Â’raf 7/203.

[4] Enâm 6/50; Yunûs 12/15; Ahkâf 46/9.

[5] Maide 5/67, 99; er-Ra’d 13/40.

[6] Al-i İmran 3/19.

[7] Hacc 22/178.

[8] Asr 103/3.

[9] Buhârî, İman 1.

[10] Tirmizî, İman 12.

[11] Tirmizî, İlim 19.

[12] Maide 5/3.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: