• resmi ilanlar

FEVZİ SAÇLI

11/01/2014 00:00

BAKALIM SIRA KİMDE

             Demiri ısıtarak, Su’yu soğutarak, insanı da okutup, bol bol egzersiz yaptırılarak şekil verilir. Konu insan olunca diğerlerinden farkı olarak, şekil verirken uygulamada mümkün oldu kadar onun beş duyusunu faaliyete geçirmek gerekir. Beş duyusunun kullanılarak bir şeyin tarif edilmesi ile edinilen bilginin kalıcı olması sağlanmış olur.

            Bizdeki eğitim sistemin inanın akıl üstü bir eğitim sistemi olmalı kanımca. Çünkü o kadar kalıcı oluyor ki bildiklerimizin, ilmi olarak aksi ispatlansa bile, sade vatandaşımızdan yüksek tahsil yapmış olanımıza kadar bizim memleketimizde eğitim almış birine bunu inandırmak mümkün olmuyor.

Gelelim güncel hayatımıza; Kuran kurslarında yarım yamalak edindiği bilgilerle sofuluk taslayanlara, profesörlerin oluşturduğu bir kurul tarafında hazırlanan kuran mealini göstererek kendi hocasının verdiği bilginin yanlış olduğunu anlatamazsınız ve de inandıramazsınız.

Baktığı her şeyde leylasını gören mecnun gibiyiz ne yazık ki. Ölesiye severiz. Âmâ nedense bu sevgi ve sadakat on yıl sürer.

Türk siyasetinde Bir tek Mustafa Kemal bu on yıllık engeli aşabilmiş. Diğerlerine gelince; İnönü sevgisi on yıl, Menderes sevgisi on yıl, Demirel’e gelince ilk kez taksitli satışlar gibi bu süre taksitli olduğu için aynı süreyi biraz aştı. Özal sevgisi de on yıl sürdü. Parçalı bulutlu yer yer yağışlı olarak geçen doksanlı yıları saymazsak, son olarak Erdoğan sevgisi de on yıl sürdü diyebiliyoruz son olaylara bakarak. Demek ki bu siyasi sevgi de bittiğine göre bundan sonra ki on yıl kimin yıldızı parlayacak mart ayında yapılacak seçimlerden sonra rüzgârın yönünü tahmin etmekte pek güç olmayacak?

İnönü’nün siyasi iktidarının başını, kendinin uyguladığı tek adamlık politikası yedi. Aşırı hırsı dolayısıyla kendi siyasi iktidarını yemekle tatmin olmamış olacak ki, üç beş tane baş olma sevdalısını da yanına alarak Menderes iktidarının da yiyip bitirdi. Tabii o gündür bu gündür halka tepeden bakan politikalarıyla, iftira üretenler kuşağına iktidara gelmek nasip olmadı. Şimdi bu partinin başına geçenler geçmişteki hatadan ders almış gibi duruyorlar. Şayet iktidara gelirde eskilere rahmet okutacak politikalar üretmeye kalkışırlarsa, bu millet onları bir daha dönmemek üzere tarihin karanlıklarına gönderir. İnanın bir daha af da etmez diye düşünmüyorum. Ama eski huylarını bırakırlarsa onlardan birinin hanımı da on yıl sevinebilir.

            Demirel’e gelince; Bin dokuz yüz altmış ile seksen yılları arasında ki Türk siyaseti bir türbülansa yakalanmış gibiydi. (Bu satırların yazarı da bu türbülanstan nasibini alanlardan olup o günler gitsin de bir daha bu milletin başına böyle olaylar gelmemesini temenni ediyor.)  İşte bu yıllara Demirel yılları demekte bir sakınca görmüyorum.

Yine o iktidar özlemini çeken gurup Demirel’i karalamak için akla hayale gelmedik iftiralar ürettiler. Demiryolunun arsasını kardeşlerine peşkeş çektiğinden başlayıp, adamın eşine kadar dil uzattılar. Attan düşmedi indirdiler. Âmâ o yine bu atın süvarisi benim diyerek yine o ata bindi. O İnönü’den sonra ikinci bir hırslı adam olduğunu dosta düşmana gösterdi. 

Seksenli yıllara gelince bir tsünami her şeyi alt üst ederken bu kez de Özal’ın yıldızı parladı. On yılda askerinde etkin olduğu bir ortamda o çekti başı. Oğullarının servetini saymakla bitiremediler. Seçimle indiremeyince vurmaya kalkıştılar o da olmadı. Sonunda muratlarına erdiler adamcağız şüpheli bir şekilde ölüp kurtuldu. O saydıkları servetin de aslı astarı çıkmadı. Adam ölünce atılan iftiralar jiletle kesilmiş gibi kesildi.  

Doksanlı yıllardan iki bine kadar yine eski hastalık nüksetti. Türkiye’nin nüfusu kadar adam, devleti yönetmeye talipti. Bunun mümkün olmayacağı belliydi ama kime anlatabilirsin bunu. Devleti kuzu gibi görenler çoğunluktaydı. Hani kuzu kapamada vazgeçilecek gibi değildi. Bu arada kuzu kapamayı yiyebilmek için ne akıl almaz vaatler yapılıyordu. Yüz bin tank üreteceklerini vaat ediyorlardı. Sonra da kanlı mı kansız mı olsun kuzu kapamanız dendi? Çoğumuz patates dinli bile olduk. Böylece iki binli yıllara geldik.

Bu kez de Tayyip Bey bindi yağız ata. Ama ilk binişinde attan düştü.  Kısa sürede toparlandı. Bir daha da yanındakilerin dolduruşuna gelip de atlara yaklaşmadı. İlk başlarda işler iyi gitti. Ama çevresindekilerin dünya nimetlerine aşırı düşkünlüğünün yanında bir de boş boğaz olmaları dolayısıyla dünya TV’lerinde flaş haber oldular.  Malum boşboğazı ateşe atmışlar da boşboğaz,” Odunlar yaş” diye bağırmış. İşte bu boşboğazların yüzünden Estergon kalesi de sallanmaya başladı. İki bin on dört geldi.

Bakalım iki bin on dört yılında kimin hanımı sevinecek? Bekleyip görelim bakalım

Not: Bu yazı hiçbir kaynaktan faydalanmadan hazırlanmış olup sadece yazarın kafasında iz bırakan olayların üzerinden jetle geçilmiştir. Okuyucunun kafasında bir şüphe kalmasın. Yazan 20-21 Mayıs olaylarında kara harp okulu son sınıfında okurken dört gün kala okuldan atılanlardan olduğundan bu olayları yaşayarak bizzat gördü ve yaşadı. Bu durumu açıklamaya kalkışınca da yaşı meydana çıktı.

                                                           HOŞÇA KALIN

                                                                                  

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: