• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

05/03/2015 14:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk’ün hazırladığı ‘Cuma Sohbetleri’nin bu haftaki bölümü Bolu Express’te

HZ. PEYGAMBER'İN HANIMI ÜMMÜ SELEME (R.Anha)

Bi’set’in 5. (M. 615) senesinde Habeşistan’a ilk hicret eden 11 erke, 4 kadın arasında Mahzumoğulları’ndanÜmmü Seleme (r.anha) ile eşi Ebu Seleme (r.a.) de bulunuyordu.

Ümmü Seleme (r.anha)’nin asıl adı Hindbt. EbiÜmeyye’dir. Ümmü Seleme (r.anha) künyesini ise Seleme adındaki ilk çocuğundan dolayı almıştır. Babasının ismi Huzeyfe olup Kureyş’inMahzumoğulları boyuna mensuptur. Annesi ise ‘Atike bt. Âmir el-Kenânî’dir. Ümmü Seleme (r.anha)’nin soyu yedi kuşak sonra Hz. Peygamber (sav)’in soyu ile birleşir. Mahzumoğulları’nın Mekke yönetimindeki etkisi sebebiyle Ümmü Seleme (r.anha)’nin zengin, asil, itibarlı, mevki sahibi ve kültürlü bir ailede yetiştiğini söylemek mümkündür.

Arap toplumunda insanlar kendi sosyal seviyelerine denk biriyle evlilik yapardı. Bu nedenle Ümmü Seleme (r.anha), aynı kabileden Abdullah b. Abdilesed(ra) ile ilk evliliğini yapmış, bu evlilikten Seleme, Ömer, Dürre ve Zeynep isimli çocuklar dünyaya gelmiştir.

Hem Ümmü Seleme (r.anha) hem de kocası, ilk Müslümanlar arasında yer almışlardır. Hz. Peygamber (sav) açıktan davete başladıktan sonra, Mekkeli müşrikler Müslümanlardan fakir, kimsesiz, güçsüz, himayesiz ve köle olanlara şiddet, baskı ve işkence uygulamaya başladılar. Mekkeliler, kendi kabilelerinden Müslüman olanlara karşı da zulüm veişkenceden geri durmuyorlardı. Hz. Peygamber (sav), şiddet ve zulümle karşılaşan ashabının Habeşistan’a hicret etmelerine izin verince, bilhassa dayanılmaz baskıya maruz kalan MüslümanlarMekke’den göç etmeye başladılar. Bi’set’in 5. (M. 615) senesinde Habeşistan’a ilk hicret eden 11 erkek, 4 kadın arasında MahzumoğullarındanÜmmü Seleme (r.anha) ile eşi Ebu Seleme (r.a.) de bulunuyordu.

Habeşistan’a hicret eden Müslümanlara “Mekkelilerin Müslüman olduğu" haberi ulaşınca tekrar Mekke’ye döndüler. Bi’set’in 7. (M. 617) yılının Muharrem ayında Mekkeli müşrikler, Müslümanlara boykot uygulamaya başladıklarında Müslümanlardan 83 erkek, 18 kadından oluşan bir grup içerisinde ikinci kez Habeşistan’a hicrete karar verdiler.

Mekkeli müşriklerin Müslümanlara uyguladıkları boykot, tebliğin 10. (M. 620) yılında sona erdi. Habeşistan’da bulunan muhacirlerin bir kısmı boykotun kalkması ile tekrar yurtlarına döndüler. Orada çok az kişi kaldı. Ümmü Seleme (r.anha) ve eşi de boykot kalktıktan sonra Mekke’ye geri geldiler.

Ümmü Seleme (r.anha), Medine'ye gelip yerleştikten sonra kocası ile mutlu bir hayat yaşadı. Burada çocuklarının terbiyesi ile meşgul olmaya ve onları yetiştirmeye devam etti. Ümmü Seleme (r.anha)'nin kocası Ebu Seleme (ra), Hz. Peygamber (sav) ile Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı. Uhud savaşında müşriklerden Ebu Usame’nin attığı bir okla kolundan yaralandı. Bir ay tedavi gördükten sonra yaranın üzeri kapanıp iyileştiği zannedildi. Bu arada, Benî Esed kabilesinden Hüveylidoğullarının Medine'ye hücum etmek üzere oldukları haberi yayıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), Ebu Seleme (ra)'yi çağırarak Muhacir ve Ensar'dan meydana gelen 150 kişilik bir kuvvete komutan tayin edip gönderdi. Ebu Seleme (ra), Hz. Peygamber (sav)'in kendisine emrettiği şekilde harekete geçti. Onun komutasındaki birlik Feyd bölgesindeki Katan suyuna kadar vardı. Büyük bir çarpışma olmamakla beraber seriye, büyük bir ganimetle muzaffer bir şekilde Medine'ye döndü. Bu harekât esnasında Ebu Seleme (ra)'nin iyileşmiş gibi görünen yarası tekrar açılmaya başladı. Büyük bir kan kaybına uğradı. Ölmek üzere iken Rasulullah (sav) kendisini ziyaret etmiş ve ona hayır duada bulunmuştu. Bu esnada da o, ruhunu teslim etti. Hz. Peygamber (sav), Hicret’in dördüncü yılında vefat eden bu sahabenin ölümüne çok üzüldü. Cenaze namazını bizzat kendisi kıldırdı.

Ümmü Seleme (r.anha)’ye kocasının ölümünden sonra kendisine önce Ebu Bekir (ra), ardından Ömer b. Hattab (ra) evlenme teklifi götürdüler. Ümmü Seleme (r.anha) çocuklarının bakımıyla ilgileneceği ve bütün zamanını onlarla geçireceğini ileri sürerek her ikisinin teklifini de reddetti. Bu gelişmelerin ardından, Hz. Peygamber (sav) elçi göndermek suretiyle kendisiyle evlenmek istediğini bildirdi. Ümmü Seleme (r.anha) gelen şahsa kendisinin yaşlı, üstelik çok kıskanç bir kadın olduğunu, çocuklu ve nikâhına şahitlik edecek ailesinden kimse olmadığı gerekçesiyle Hz. Peygamber (sav)’in teklifini kabul etmedi. Bunun üzerine Allah Rasulü (sav), "Yaşlı olduğunu söylüyorsun, ben senden daha yaşlıyım. Kıskançlıktan bahsediyorsun, Allah'a dua ederim, umulur ki Allah onu senden giderir. Çoluk çocuğunun bakımı ise Allah ve Rasulüne aittir. Burada bulunan ve bulunmayan dostlarının bu evliliğe karşı çıkacaklarını da zannetmiyorum" dedi. Bunun üzerine Ümmü Seleme (r.anha), Hicret’in dördüncü yılının Şevval ayında Hz. Peygamber (sav)'le nikâhlandı. Ümmü Seleme (r.anha) Hz. Peygamber (sav) ile yaklaşık 7 yıl kadar evli kalmış, ondan çocuk sahibi olmamıştır.

Hicret’in altıncı yılında Hz. Peygamber (sav) umre yapmak ve Kâbe’yi ziyaret etmek amacı ile 1400 kişilik sahabe topluluğu ile Mekke’ye doğru yola çıktı. Kureyşliler ne olursa olsun Müslümanları Mekke’ye sokmamaya karar vermişlerdi. Hz. Peygamber (sav) savaşmak için değil, Kâbe’yi ziyaret etmek için geldiklerini iletmesi için Osman b. Affan (ra)’ı elçi olarak gönderdi. Daha sonra Mekke temsilcileriyle Hudeybiye Barış Antlaşması imzalandı. Hudeybiye Antlaşması’nın maddelerinin bir kısmı Müslümanların aleyhine görünüyordu. Zira antlaşmaya göre Müslümanlar o yıl içinde Kâbe’yi ziyaret edemeden geri döneceklerdi. Ertesi yıl ise ziyareti üç gün içinde yapacaklar ve Mekkeliler ile herhangi bir ilişkiye giremeyeceklerdi. Ayrıca Mekke’den hiç kimse velisinin izni olmadan Müslümanların tarafına geçemeyecek; aksi takdirde geri gönderilecek, Medine’deki Müslümanlardan biri Kureyş tarafına giderse iade edilmeyecekti. Bu şartlar karşısında neredeyse bütün ashab hayal kırıklığı içindeydi. Hz. Peygamber (sav), yanındakilere “Kalkın tıraş olun, kurbanlarınızı kesin" talimatını verdi. Ancak Ashabdan hiçbiri bu emre icabet etmedi. Onların üç defa tekrar edilmesine rağmen emre kayıtsız kalmaları, Hz. Peygamber (sav)’i son derece üzmüştü. Bu tavra çok şaşırdı, çaresiz bir şekilde hanımı Ümmü Seleme (r.anha)’nin çadırına girdi. Ümmü Seleme (r.anha) O’nun bu tavrından ve yüzündeki ifadeden olağanüstü bir şeyler olduğunu fark ederek meseleyi sordu. Hz. Peygamber (sav) hadiseyi kendisine aktardı. Bunun üzerine Ümmü Seleme (r.anha), “Ey Allah’ın elçisi! Emretmek yerine yapmanız, bu sıkıntıdan daha iyidir. Siz çıkın, onlarla konuşmadan işinizi yapın, saçınızı tıraş edin ve kurbanınızı kesin, onlar size uyacaklardır" tavsiyesinde bulundu. Hz. Peygamber (sav) bunun üzerine kalktı, çadırdan dışarı çıktı. Medine’den getirmiş olduğu kurbanları kesti. Bunu gören sahabeler onun bulunduğu tarafa doğru yönelerek kurbanlarını kesmeye başladılar. Bu şekilde Ümmü Seleme (r.anha), tıpkı ilk vahiy geldiğinde sıkıntı içerisinde gelen Hz. Peygamber (sav)’e sahip çıkıp sakinleştiren, teselli eden Hatice bt. Huveylid (r.anha) gibi onu rahatlatmış, büyük bir sıkıntıdan kurtulmasına vesile olmuştur.

Ümmü Seleme (r.anha) Rasul-i Ekrem (sav)’in vefatından sonra hiçbir idari ve siyasi faaliyete karışmayıp toplum içindeki saygın ve üstün konumunu hayatının sonuna kadar muhafaza etmiştir. Üstelik toplumda huzurun bozulduğu ve kargaşanın hakim olduğu, Osman b. Affan (ra)’ın hilafetinin ikinci döneminde halifeye nasihatte bulunmuştur. Onun şehit edilmesi ve akabinde katillerinin cezalandırılması için halife Ali b. EbiTâlib (ra)’e karşı harekete geçen Aişe (r.anha)’yi bu davranışından vazgeçirmeye çalışmıştır. Halifeliği üstlenmesinden sonra camilerde Ali b. EbiTâlib (ra)’e dil uzatıldığı haberini alınca sorumlu kabul ettiği Muaviye’ye yaptığının yanlış olduğu konusunda ikazda bulunmuştur.

Ümmü Seleme (r.anha) 84 yaşında iken Medine’de vefat etti ve Baki mezarlığına defnedildi. O, Hz. Peygamber (sav)’in en son vefat eden hanımıdır.

 

                                               Diyanet Aylık Dergi, Haziran 2010

VEDÂ HUTBESİNDEN BİR BÖLÜM

(9 Zilhicce l0 H./8 Mart 632 M. Cuma) Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Vedâ haccında, 9 Zilhicce Cuma günü zevâlden sonra Kasvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vâdisi'nin ortasında 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa şöyle hitab etti:

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz. Dikkat ediniz!

Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:

- Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.

- Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.

- Zina etmeyeceksiniz.

- Hırsızlık yapmayacaksınız.

İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? " Sahabe-i Kiram birden söyle dediler: "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz!" Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şahadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve söyle buyurdu:

"Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! "

 

HADİSLERLE İSLAMIN KADINA BAKIŞI

 “Bir mümin erkek, bir mümin kadına buz etmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir.” (Müslim, radâ’ 61, hadis no: 1469)

“Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olan (iyi davranan)dır.” (Müslim, birr 149)

“Müminlerin iman bakımından en kâmil/olgun olanı; ahlâkı güzel olan ve ailesine nâzik davranandır.” (Nesâî, ışretu’n-nisâ, 229; Tirmizî, iman hadis no: 2612)

“Kadınlara ancak kerim olanlar ikram ederler (değerli olanlar değer verirler); onlara kötülük edenler ise leîm (kötü) kişilerdir.” (ibnmâce, edeb 3; Ebûdâvud, edeb 6)

“… Erkek, ailede yöneticidir ve yönetiminden sorumludur. Kadın da kocasının evinde yöneticidir ve elinin altındakilerden sorumludur.”(Buhârî, cum’a 11; Müslim, imâret 20)

 “En güzel dünya nimeti, insanın sahip olabileceği nimetlerin en hayırlısı: zikreden dil, şükreden kalp ve insanın iman doğrultusunda (Müslümanca) yaşamasına yardımcı olan kadındır.”(Tirmizî, birr 13)

 “Kadını olmayan erkek miskindir/fakirdir!” yanındakiler: “çokça malı olsa da mı?” dediler. Rasûlullah: “evet, çokça malı olsa da!” buyurdu. Sözlerine devamla: “kocası olmayan kadın da miskinedir, miskinedir/fakirdir” buyurdular. Yanındakiler: “çokça malı olsa da mı?” dediler. Peygamberimiz: “evet kadının çok malı olsa da!” buyurdu. (Kütüb-i sitte, 15/515)

“Kadın, beş vakit namazını kılar, bir aylık orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse ona: ‘hangi kapıdan dilersen oradan cennete gir’ denilir.”(Ahmed bin Hanbel, ı/191)

“Üç kişi vardır, cennete girmeyecektir: anne babasının hukukuna riâyet etmeyen kimse; içki düşkünü olan kimse; verdiğini başa kakan kimse.” (Nesâî, zekât 69)

“Cennet annelerin ayakları altındadır.”(Nesâî, ibnMâce)

Bir adam gelerek: ‘Ey Allah’ın rasûlü, iyi davranış ve hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir? Güzel geçinmeme, güzel bakmama en lâyık olan kimdir?’ diye sordu.

Hz. peygamber (s.a.s.) “annen!” diye cevap verdi. Adam: ‘sonra kim?’ dedi. Rasûlullah (s.a.s.): “annen!” diye cevap verdi. adam tekrar: ‘sonra kim?’ dedi. Rasûlullah yine: “Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: ‘sonra kim?’ Rasûlullah bu dördüncüyü: “baban!” diye cevapladı. (Buhârî, edeb 2; müslim, birr 1).

“Allah’a yemin ederim ki, eğer annene yumuşak ve güzel söz söylersen, ona yemek yedirirsen, büyük günahlardan sakındıkça, muhakkak cennete girersin.” (Buhârî, edebu’l-müfredterc. 1/12)

“Kimin üç kızı, yahut üç kız kardeşi veya iki kızı, ya da iki kızkardeşi olur da onlara güzel bakar, onlar hakkında Allah’tan korkar (onlara haksızlık etmez)se, onun için cennet vardır.”

 

(Tirmizî, tefsîrsûre 9)

Cuma Ve Bayram Namazı Gibi İbadetlerden Kadınların Muaf Tutulmaları Nasıl Açıklanabilir?

Cuma namazı, akıllı, ergenlik çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim erkek Müslümanlara farzdır. Kadınlar, hürriyeti kısıtlı olanlar, yolcular ve cemaate gelemeyecek kadar mazereti olanlar cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Ancak cuma namazını kılmaları halinde bu namazları geçerli olup ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.

Hz. Peygamber (s.a.s.): “Cemaatle cuma namazı kılmak, her Müslüman’a farzdır. Ancak, köle, kadın, çocuk ve hastaya farz değildir” (EbûDâvud, Salât, 216) buyurmuştur. Diğer bir hadislerinde ise: “Kadın, çocuk, köle ve hasta hariç, cuma namazı her Müslüman’a farzdır.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 246; İbnEbîŞeybe, Mûsânnef, 4, 65, H. No: 5190) buyurmuştur.

Asr-ı saadetten günümüze kadar müçtehit imamlar, âlimler ve bütün müslümanlar, cuma namazının kadınlara farz olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir (İbnü’l- Hümâm, Fethü’l-Kadîr, II, 62; İbnRüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, I, 157; İbnKudâme, Muğnî, II, 193; İbnHazm, el-Muhallâ, III, 259; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 276).

Cuma namazının kadınlara farz kılınmamış olması, onlar hakkında bir mahrumiyet değil bir muafiyettir. Diledikleri takdirde, camiye gidip cemaatle cuma namazı kılmalarında dinen bir engel yoktur. Hatta, hutbe ve vaazlardan istifade etmeleri için cuma namazlarına devam etmeleri tavsiye olunur.

Bayram namazlarında da aynı durum söz konusudur. Hz. Peygamber döneminde kadınların, namaza katıldıkları; âdetli oldukları için namaz kılamayacak durumda olanların ise Mûsâllanın kenarında durup tekbirlere katıldıkları ve hutbeyi dinledikleri bilinmektedir (Buhârî, Salât 2; Müslim, Salâtü’l-îdeyn, 10, 11).

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: