• resmi ilanlar

RAMAZAN SOHBETLERİ

23/06/2015 11:00

...

    ÖMÜR, ÖLÜM VE EBEDİ HAYAT

    “Öleceğiz; müjdeler olsun, müjdeler olsun!

Ölümü de öldüren Rabb'e secdeler olsun.” (Necip Fazıl Kısakürek)

     Ölüm kelimesini telaffuz edip hele bir de bu olguyu tefekkür etmeye başlayınca, insanın içini bir ürperti kaplıyor. Sahi nedir ölüm? Bir yok oluş mu, yoksa ebedi hayatın başlangıcı mı? Bizler inancımız gereği ölümün kesinlikle bir son buluş değil, ahiret hayatıyla yeniden başlayacak ve ebedi olacak yepyeni bir ömrün girizgâhı olduğunu biliyoruz. Bunu bilmemize rağmen, çoğu zaman bu gerçeğe uygun şekilde hareket etmiyor, ölüm olgusunu hayatımızın çeşitli dönemlerinde sevdiklerimizi kaybetmek şeklinde yaşadığımız halde sanki bu gerçek bizim başımıza hiç gelmeyecekmiş gibi neşe ve sefahet(!) içerisinde yaşamaya devam ediyoruz… Sevgili peygamberimizin “Ağız tadını bozan ölümü çok hatırlayınız!” (Tirmizi, Zühd, IV, 553) emrini çoğu zaman yerine getiremiyoruz. Bu geçici dünya hayatının oyunlarına, oyalamalarına, debdebesine o kadar dalmışız ki, zaman zaman ölümle burun buruna gelmemize rağmen yine de ölüm gerçeğini çok çabuk unutuveriyor, günlük hayatın koşuşturmacasına kayıp gidiveriyoruz. Hâlbuki ölümü çokça hatırlamak, insanın kalbini yumuşatıyor ve müslüman kişinin şuurlu ve uyanık kalmasına vesile oluyor. Bu dünya hayatının sadece bir imtihan olduğu, yaratılış amacımızın Allah’a kulluk olduğu gerçeklerini tüm tazeliğiyle gözler önüne seriyor. Enbiya Suresi’nin 35. ayetinde buyrulduğu gibi: “Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.” Hz. Ebubekir (r.a) ahiret azığı hazırlamayan kişinin durumunu şöyle ifade etmiştir: “Azıksız kabre giren, gemi olmadan deniz yolculuğuna hazırlanan kimse gibidir.”

     Peygamber efendimiz pek çok hadislerinde ölüm konusuna değinmiştir: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin; ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin.” (Hakim, Müstedrek, 7846) Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyururlar; “Âhirette insan şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Allah’ın huzurundan ayrılamaz; ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini ne şekilde yıprattığından, malını (servetini) nereden kazanıp nerelere harcadığından ve bildikleriyle amel edip etmediğinden.” (Tirmizi, Kıyame, 1)

 Ölüm, ömür takvimini aksettiren bir istikbal aynasıdır. Henüz hayatta iken ölüm ışığının girmediği kalpler, güneşten mahrum viraneler gibidir. Yaşadığımız bu fani âlemden ebedi âleme selametle geçebilmek, ancak imanın rehberliğinde mümkündür. İmam Gazâlî hazretlerinin ikazına kulak vermeliyiz; “Oğul! Farzet ki bugün öldün. Hayatında geçirdiğin gaflet anlarına ne kadar üzüleceksin. Âh, keşke diyeceksin. Lâkin heyhât! (Geri dönüş söz konusu değildir!)” Yine İmam Gazâlî ölümü şu şekilde betimlemiştir: “Ölümle zorbaların boynunu koparan, kralların belini kıran, hükümdarların emelini kısaltan Allah’a hamdolsun. Onların kalpleri, gerçek bir vaat olan ölüm gelip çatmayınca, onları çukura atmayıncaya kadar ölümün anılmasından ürker. Bu bakımdan onlar saraylardan kabirlere, lambaların ışığından lahitlerin karanlığına, cariyelerin cilvesinden haşerat ve böceklerin hücumuna, leziz yemek ve içkilerden toprakta sürünmeye mahkûm olurlar. Eğlencenin ünsiyetinden tenhalığın vahşetine, yumuşak yataktan korkunç düşüş yerine nakledilirler.Acaba onlar ölümden koruyan bir kale ve sığınak buldular mı? Ölümün önüne bir perde ya da set çekebildiler mi? Dikkat et! Onların herhangi birinden bir kıpırtı veya gizli bir ses duyuyor musun? Öyleyse tek başına hüküm sahibi olan Allah, eksiklikten münezzehtir. Kendisi baki olan ve mahlûkatı hükmüyle ezen, sonra ölümü sakınanlar için kurtuluş ve buluşma yapan, kabri günahkârlar için kıyamet gününe kadar daracık bir tutuk evi yapan Allah, ortaktan münezzehtir. Aralıksız nimetler ihsan etmek, kahredici azaplarla intikam almak O’na mahsustur. Göklerde ve yerde şükür, geçmişte ve gelecekte hamd O’na mahsustur.Salât, apaçık mucizeler ve görünür deliller sahibi Hz. Peygamber (sav)’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.”

      Sahabeden Ebu’d Derda (ra) bir kabrin başında durmuş, “Ey kabir! Dışın ne kadar sessiz fakat için ne dehşet verici korkularla dolu!” diyerek hüngür hüngür ağlamıştır. Mezarlıklar, gerçek ve ebedi hayata kavuşmuş anne baba, eş dost ve hısım akraba adresleri ile doludur. Ehl-i sünnet inancında kabir hayatı vardır, haktır. Sevgili peygamberimiz; “Bir kimse öldüğü zaman ahiretteki kalacağı yer sabah akşam kendisine gösterilir, o kimse cennetliklerden ise cennetten, cehennemliklerden ise cehennemden olan yer gösterilir ve ona işte senin oturacağın yer burasıdır, kıyamet günü Allah seni buraya gönderecek denilir.” (Buhari, Cenaiz, 89) buyurmuştur. Kabir hayatının dehşetinden “Selam” olan Rabbimize sığınmalıyız. Bu dünya imtihanını kazanmalıyız ki kabrimiz bizi sıkmasın, bize cennet bahçesi olsun.

Hz. Ömer (ra) bir hutbesinde dinleyenleri şu şekilde ikaz etmiştir: “Hesaba çekilmeden önce nefislerinizi hesaba çekiniz. Kendinizi en büyük buluşma için hazırlayınız. Kıyamet gününde hesap, ancak dünyada kendini sorgulayanlar için kolay olur.” Ölümle birlikte ölü için imtihan sona erer. Artık onun için tevbe etme imkânı da, geriye dönüp bir şeyleri değiştirme olasılığı da son bulur. Hesap endişesi başlar. Eğer dünya hayatını Rabbimizin emir ve yasakları doğrultusunda yaşadıysa, ne mutlu o kimseye! Yok, eğer gafletle ve hatalarla dolu bir ömür geçirdiyse,  “Kitapları sol taraflarından verilenlere gelince, o: Keşke bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim, der.” (Hakka Suresi, 69/25-26) ayetine muhatap kalacaktır. Rabbimiz Zilzal Suresi’nde şöyle buyurur: “Kim zerre miktarı bir hayır işlemişse onu görecektir ve her kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görecektir.” Ayet ve hadislerdeki ikazları dikkate alarak yaşamalıyız. Sabır ve şükür eksenli bir hayat sürüp, rızay-ı Hakk için çalışmalıyız. Sözlerimizi Hz. Ebubekir (ra)’in duasına âmin diyerek tamamlayalım: “Allah’ım! Ömrümün en hayırlı devresi sonu, amellerimin en hayırlı kısmı neticeleri, günlerimin en hayırlısı da sana kavuştuğum gün olsun.”

  Hatice Büşra T. ÇİFÇİ

     Bolu İl Vaizi

 

AHİRET: HESAP VERME BİLİNCİ

 

Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır! Rabbime and olsun ki mutlaka diriltileceksiniz ve yaptıklarınızdan haberdar edileceksiniz.. Bu, Allah için çok kolaydır.” Hadis-i şerifte ise Allah Rasulü (sav) şöyle buyuruyor: “Akıllı kişi kendisini hesaba çeken ve ahiret için salih amel işleyendir. Aciz kişi ise arzularına uyup bir de Allah’tan bağışlanma umandır.”

Her yeni eskir, her doğan ölür, her beklenen gelir… Geleceğinden hiç şüphe olmayan ahiret, hesap vermek üzere tekrar diriltileceğimiz hayattır. O büyük ve mukadder olan günde, dünyada yapıp ettiklerimizin kaydedildiği amel defterlerimizi elimize aldıktan sonra adalet terazileri kurulacak ve hesap görülecektir. Dünya hayatında yapmış olduğumuz her hayrın mükâfatını göreceğimiz gibi, işlemiş olduğumuz her günahın da hesabı sorulacaktır. O gün, kitabında salih amel ve iyiliklerin ağır bastığı kimse kurtuluşa erecektir. Hayır adına tartıları hafif gelenlerse kendilerine yazık etmiş olduklarına bizzat kendileri şahitlik edeceklerdir.

 

İman esaslarından biri olan, çoğu defa Allah’a imanla birlikte zikredilen ahirete iman, insanın sorumluluk bilinciyle hareket etmesini sağlar. Bu bilinçle hareket eden kimse dünya hayatında ilkesiz, sorumsuz bir şekilde asla hareket etmez. Âhirete iman etmek, insan hayatına tutum ve davranışlarına anlam katar, yön verir, değer kazandırır, varoluş amacını hep diri tutar. Bu inanç Allah’a, topluma, aileye ve kendimize karşı olan sorumluluklarımızı layıkıyla yerine getirmemizi sağlar. Bizim her türlü tutum ve davranışımızdan haberdar olan bir Rabbimizin olduğunu, bütün amellerimizin kaydedildiğini ve bunlardan bir gün mutlaka hesaba çekileceğimiz şuurunu canlı tutar.

Ahirete inanan bir insan, hayatında her daim ölçülü ve tutarlı hareket eder. Kin, haset, düşmanlık, nefret gibi duygularını törpüler. Affetme, bağışlama, hoş görme gibi hasletlerini geliştirir. Bela ve musibetler karşısında sabırlı ve metanetli davranır. Huzuru ve mutluluğu, Allah’a imanda ve O’nun rızasını kazanabileceği amellerde arar.

Ahirete inanmak ve ona hazırlık yapmak, şüphesiz dünyayı ihmal etmek olarak da algılanmamalıdır. Nitekim Kerim Kitabımızda: “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma.”buyrularakhem bu dünya için hem de ahiret için çalışılması gerektiğine vurgu yapılmıştır. “Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir.” buyurulması,  dünya hayatını kötülemek için değil, ahiret hayatının göz ardı edildiği bir dünya hayatının boş ve anlamsız olduğunu vurgulamak içindir. Aksi takdirde Yüce Allah’ın bizleri halife olarak yaratması, yeryüzünü bize emanet edip imarla mükellef tutması nasıl anlamlandırılabilirdi? Bizlerden istenen dünya kazanımlarına sahip olmamak değil, kazanımlarımızın esiri olmamaktır.

Huzurlu bir fert ve toplum olmanın yolu, ahirete yürekten iman etmekten geçer. Öyleyse gelin, ahirete iman bilinciyle hareket eden ve bu bilinç doğrultusunda yaşayan müminler olalım. Erdemi, ahlâkı, hak hukuka riayeti, başkalarına sevgi ve saygı göstermeyi, yaşadığımız her an vazgeçilmezimiz kabul edelim.

 

 “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru!”

"Allah’ım! Ebedî yaşayacağım ahiret hayatımı benim için hayırlı eyle. Hayatımda her türlü hayrı ziyadesiyle ihsan eyle. Ölümümü de her türlü şerlerden muhafaza eyle"

 

 



Teğâbun, 64/7.

Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme, 2.

Kasas, 28/77.

Ankebût, 29/64.

Bakara, 2/201.

Müslim, Dua, 71.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PAHA BİÇİLMEZ SERMAYE: ÖMÜR

 

AsrSûresindeYüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:“Asra yemin ederim ki, İnsanlar gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve ahireti için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başkadır.”(Asr, 103/1,2,3.)

Hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:“Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin; meşguliyetinden önce boş zamanının, hastalığından önce sağlığının,  fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve ölümünden önce hayatının.”(İbnEbîŞeybe, Musannef, Zühd, 6.)

 

Günler, aylar, yıllar su gibi gelip geçiyor. Zaman hepimiz için mukadder olan sona doğru akıp gitmekte. Bir taraftan hayatımızın farklı dönemlerine hızla adımlar atarken diğer taraftan ömür sermayemiz her geçen gün tükenmekte. Yüce Mevla’ya vuslat anımıza doğru hızla ilerlemekteyiz. Bakınız, ölüm gerçeği karşısında Yunusumuz, tendeki canımızı nasıl tasvir etmekte:

Vaktinize hazır olun, ecel vardır gelir bir gün.

Emanettir kuşça canın, sahip vardır alır bir gün.

 

Dünya hayatı, her canlı için fânidir. Nefeslerimiz sayılıdır. Bu gerçeğe rağmen insanoğlu sahip olduğu nice değerleri bilinçsizce tüketmekte, nice yozlaşmalara maruz kalmaktadır. Ebedi bir âlemi kazanmak üzere bahşedilen ömür sermayesi nice sorumsuzluklara, israflara, hoyratça kurban edilmektedir. Oysa ömrün her bir günü, her bir saati, her bir dakikası dahası her bir anı kazanıma dönüştürülmelidir. Şüphesiz kazanımlarımız da sâlih amellerimizdir. Dünyadan ukbâyatevarüs edeceğimiz en önemli ve en kıymetli şey, sadece ve sadece yararlı işlerimizdir, güzel amellerimizdir.

 

Yüce Rabbimiz, dünya hayatını bizlere şöyle tasvir ve takdim eder: “...Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, o yağmurla yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışır. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çerçöpe döner.”(Kehf, 18/45.)

Bu âyet, dünya hayatının bütün göz alıcılığına rağmen bir gün sona ereceğini vurgular. Yine Kerim Kitabımızın birçok ayetinde ömrün, îman, amel-i sâlih ile ihyâ edilmesi ve anlamlı kılınması gerektiği vurgulanır. Bu değerlerden yoksun bir hayatın ise israf ve hüsran ile geçirilmiş bir ömür olacağı üzerinde ısrarla durulur ve tüm zamanlar buna şahit kılınır. Hüsran ile geçen hayat, her şeyden önce insanın kendisinin farkında olmayışı, yaratılış ve var oluş hikmetine uzak kalışıdır.

 

Mümin, zihin ve gönül dünyasını, davranışlarını her an gözden geçiren kimsedir. Mümin, ömrünün ve içinde yaşadığı vaktin kıymetini bilendir. O, gelmesi muhakkak bir günde kendisine verilen her nimetten hesaba çekileceği inanç ve bilinciyle yaşayandır.

 

Ömrümüzden bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. Her yıl başlangıcı, yarınlara dair bir fırsattır önümüzde. Hatalarımızı gözden geçirip yeni kararlar almak içindir bu fırsat. Bu fırsatı değerlendirerek gelen yılın günlerinde ebedi mutluluğu kazandıracak işler yapabiliriz. Elimizdeki bir deste takvim yaprağından sonsuz mutluluk çıkarabiliriz. Önümüze gelen her yeni günü lehimize bir şahit yaparak ahirete gönderebiliriz.

Öyleyse, ömrümüzden bir yılı daha geride bırakacağımız şu günlerde sayılı nefeslerimizi nasıl tükettiğimizi sorgulamalıyız. Hayır-şer, sevap-günah ve yaratılış hikmeti açısından kendimizi bir değerlendirmeye tabi tutmalıyız. Bir gün o malum sonun bizi de yakalayacağı bilinci ile elimizdeki fırsatları zarara değil, kâra dönüştürmeliyiz.

 

Geride bıraktığımız zamanın bir muhasebesini barındırması gereken saatler ne acıdır ki her yıl bir takım yanlışlarla israf edilmektedir. Dinî ve ahlâkî değerler unutularak ya da dikkate alınmayarak gayr-i meşru tutum ve davranışlarla, eğlence aldatmasıyla nefesler, hayatlar, yarınlar hiçe sayılarak heba edilmektedir. Bu ne acı bir tablodur. Dünyanın farklı coğrafyalarında nice zulümlere maruz kalan insanların feryatlarını, gözyaşlarını dikkate almadan dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne kadar hazin, ne kadar insanî ve vicdanîdir?

 

Geliniz! Çok değerli olan ömrümüzü hayırla, güzellikle, sevapla tezyin edelim.Paha biçilemez ömür sermayemizin, kendimizin, değerlerimizin, inancımızın farkına varalım. Bu değerleri heba edecek hiçbir tutum ve etkinliğe zemin hazırlamayalım. Sermayemizi güzel ahlakımız ile,sâlih amellerimiz ile ebedileştirelim. Hayatımızın kalan kısmının yaşadığımızdan daha hayırlı ve bereketli olması için gayret gösterelim ve hep birlikte Rabbimize el açalım:

Ya Rabbi! Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı bereketli kıl! Ömrümüzü sâlih amellerle tezyin etmemizi bize kolaylaştır! Bahşettiğin iman nimetini son nefesimize kadar taşıyabilmeyi bizlere lütfeyle! 

 [1]Teğâbun, 64/7.

[1]Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme, 2.

[1]Kasas, 28/77.

[1]Ankebût, 29/64.

[1] Bakara, 2/201.

[1] Müslim, Dua, 71.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PAHA BİÇİLMEZ SERMAYE: ÖMÜR

 

AsrSûresindeYüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:“Asra yemin ederim ki, İnsanlar gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve ahireti için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başkadır.”(Asr, 103/1,2,3.)

Hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:“Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin; meşguliyetinden önce boş zamanının, hastalığından önce sağlığının,  fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve ölümünden önce hayatının.”(İbnEbîŞeybe, Musannef, Zühd, 6.)

 

Günler, aylar, yıllar su gibi gelip geçiyor. Zaman hepimiz için mukadder olan sona doğru akıp gitmekte. Bir taraftan hayatımızın farklı dönemlerine hızla adımlar atarken diğer taraftan ömür sermayemiz her geçen gün tükenmekte. Yüce Mevla’ya vuslat anımıza doğru hızla ilerlemekteyiz. Bakınız, ölüm gerçeği karşısında Yunusumuz, tendeki canımızı nasıl tasvir etmekte:

Vaktinize hazır olun, ecel vardır gelir bir gün.

Emanettir kuşça canın, sahip vardır alır bir gün.

 

Dünya hayatı, her canlı için fânidir. Nefeslerimiz sayılıdır. Bu gerçeğe rağmen insanoğlu sahip olduğu nice değerleri bilinçsizce tüketmekte, nice yozlaşmalara maruz kalmaktadır. Ebedi bir âlemi kazanmak üzere bahşedilen ömür sermayesi nice sorumsuzluklara, israflara, hoyratça kurban edilmektedir. Oysa ömrün her bir günü, her bir saati, her bir dakikası dahası her bir anı kazanıma dönüştürülmelidir. Şüphesiz kazanımlarımız da sâlih amellerimizdir. Dünyadan ukbâyatevarüs edeceğimiz en önemli ve en kıymetli şey, sadece ve sadece yararlı işlerimizdir, güzel amellerimizdir.

 

Yüce Rabbimiz, dünya hayatını bizlere şöyle tasvir ve takdim eder: “...Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, o yağmurla yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışır. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çerçöpe döner.”(Kehf, 18/45.)

Bu âyet, dünya hayatının bütün göz alıcılığına rağmen bir gün sona ereceğini vurgular. Yine Kerim Kitabımızın birçok ayetinde ömrün, îman, amel-i sâlih ile ihyâ edilmesi ve anlamlı kılınması gerektiği vurgulanır. Bu değerlerden yoksun bir hayatın ise israf ve hüsran ile geçirilmiş bir ömür olacağı üzerinde ısrarla durulur ve tüm zamanlar buna şahit kılınır. Hüsran ile geçen hayat, her şeyden önce insanın kendisinin farkında olmayışı, yaratılış ve var oluş hikmetine uzak kalışıdır.

 

Mümin, zihin ve gönül dünyasını, davranışlarını her an gözden geçiren kimsedir. Mümin, ömrünün ve içinde yaşadığı vaktin kıymetini bilendir. O, gelmesi muhakkak bir günde kendisine verilen her nimetten hesaba çekileceği inanç ve bilinciyle yaşayandır.

 

Ömrümüzden bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. Her yıl başlangıcı, yarınlara dair bir fırsattır önümüzde. Hatalarımızı gözden geçirip yeni kararlar almak içindir bu fırsat. Bu fırsatı değerlendirerek gelen yılın günlerinde ebedi mutluluğu kazandıracak işler yapabiliriz. Elimizdeki bir deste takvim yaprağından sonsuz mutluluk çıkarabiliriz. Önümüze gelen her yeni günü lehimize bir şahit yaparak ahirete gönderebiliriz.

Öyleyse, ömrümüzden bir yılı daha geride bırakacağımız şu günlerde sayılı nefeslerimizi nasıl tükettiğimizi sorgulamalıyız. Hayır-şer, sevap-günah ve yaratılış hikmeti açısından kendimizi bir değerlendirmeye tabi tutmalıyız. Bir gün o malum sonun bizi de yakalayacağı bilinci ile elimizdeki fırsatları zarara değil, kâra dönüştürmeliyiz.

 

Geride bıraktığımız zamanın bir muhasebesini barındırması gereken saatler ne acıdır ki her yıl bir takım yanlışlarla israf edilmektedir. Dinî ve ahlâkî değerler unutularak ya da dikkate alınmayarak gayr-i meşru tutum ve davranışlarla, eğlence aldatmasıyla nefesler, hayatlar, yarınlar hiçe sayılarak heba edilmektedir. Bu ne acı bir tablodur. Dünyanın farklı coğrafyalarında nice zulümlere maruz kalan insanların feryatlarını, gözyaşlarını dikkate almadan dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne kadar hazin, ne kadar insanî ve vicdanîdir?

 

Geliniz! Çok değerli olan ömrümüzü hayırla, güzellikle, sevapla tezyin edelim.Paha biçilemez ömür sermayemizin, kendimizin, değerlerimizin, inancımızın farkına varalım. Bu değerleri heba edecek hiçbir tutum ve etkinliğe zemin hazırlamayalım. Sermayemizi güzel ahlakımız ile,sâlih amellerimiz ile ebedileştirelim. Hayatımızın kalan kısmının yaşadığımızdan daha hayırlı ve bereketli olması için gayret gösterelim ve hep birlikte Rabbimize el açalım:

Ya Rabbi! Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı bereketli kıl! Ömrümüzü sâlih amellerle tezyin etmemizi bize kolaylaştır! Bahşettiğin iman nimetini son nefesimize kadar taşıyabilmeyi bizlere lütfeyle! 

 [1]Teğâbun, 64/7.

[1]Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme, 2.

[1]Kasas, 28/77.

[1]Ankebût, 29/64.

[1] Bakara, 2/201.

[1] Müslim, Dua, 71.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PAHA BİÇİLMEZ SERMAYE: ÖMÜR

 

AsrSûresindeYüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:“Asra yemin ederim ki, İnsanlar gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve ahireti için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başkadır.”(Asr, 103/1,2,3.)

Hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:“Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin; meşguliyetinden önce boş zamanının, hastalığından önce sağlığının,  fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve ölümünden önce hayatının.”(İbnEbîŞeybe, Musannef, Zühd, 6.)

 

Günler, aylar, yıllar su gibi gelip geçiyor. Zaman hepimiz için mukadder olan sona doğru akıp gitmekte. Bir taraftan hayatımızın farklı dönemlerine hızla adımlar atarken diğer taraftan ömür sermayemiz her geçen gün tükenmekte. Yüce Mevla’ya vuslat anımıza doğru hızla ilerlemekteyiz. Bakınız, ölüm gerçeği karşısında Yunusumuz, tendeki canımızı nasıl tasvir etmekte:

Vaktinize hazır olun, ecel vardır gelir bir gün.

Emanettir kuşça canın, sahip vardır alır bir gün.

 

Dünya hayatı, her canlı için fânidir. Nefeslerimiz sayılıdır. Bu gerçeğe rağmen insanoğlu sahip olduğu nice değerleri bilinçsizce tüketmekte, nice yozlaşmalara maruz kalmaktadır. Ebedi bir âlemi kazanmak üzere bahşedilen ömür sermayesi nice sorumsuzluklara, israflara, hoyratça kurban edilmektedir. Oysa ömrün her bir günü, her bir saati, her bir dakikası dahası her bir anı kazanıma dönüştürülmelidir. Şüphesiz kazanımlarımız da sâlih amellerimizdir. Dünyadan ukbâyatevarüs edeceğimiz en önemli ve en kıymetli şey, sadece ve sadece yararlı işlerimizdir, güzel amellerimizdir.

 

Yüce Rabbimiz, dünya hayatını bizlere şöyle tasvir ve takdim eder: “...Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, o yağmurla yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışır. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çerçöpe döner.”(Kehf, 18/45.)

Bu âyet, dünya hayatının bütün göz alıcılığına rağmen bir gün sona ereceğini vurgular. Yine Kerim Kitabımızın birçok ayetinde ömrün, îman, amel-i sâlih ile ihyâ edilmesi ve anlamlı kılınması gerektiği vurgulanır. Bu değerlerden yoksun bir hayatın ise israf ve hüsran ile geçirilmiş bir ömür olacağı üzerinde ısrarla durulur ve tüm zamanlar buna şahit kılınır. Hüsran ile geçen hayat, her şeyden önce insanın kendisinin farkında olmayışı, yaratılış ve var oluş hikmetine uzak kalışıdır.

 

Mümin, zihin ve gönül dünyasını, davranışlarını her an gözden geçiren kimsedir. Mümin, ömrünün ve içinde yaşadığı vaktin kıymetini bilendir. O, gelmesi muhakkak bir günde kendisine verilen her nimetten hesaba çekileceği inanç ve bilinciyle yaşayandır.

 

Ömrümüzden bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. Her yıl başlangıcı, yarınlara dair bir fırsattır önümüzde. Hatalarımızı gözden geçirip yeni kararlar almak içindir bu fırsat. Bu fırsatı değerlendirerek gelen yılın günlerinde ebedi mutluluğu kazandıracak işler yapabiliriz. Elimizdeki bir deste takvim yaprağından sonsuz mutluluk çıkarabiliriz. Önümüze gelen her yeni günü lehimize bir şahit yaparak ahirete gönderebiliriz.

Öyleyse, ömrümüzden bir yılı daha geride bırakacağımız şu günlerde sayılı nefeslerimizi nasıl tükettiğimizi sorgulamalıyız. Hayır-şer, sevap-günah ve yaratılış hikmeti açısından kendimizi bir değerlendirmeye tabi tutmalıyız. Bir gün o malum sonun bizi de yakalayacağı bilinci ile elimizdeki fırsatları zarara değil, kâra dönüştürmeliyiz.

 

Geride bıraktığımız zamanın bir muhasebesini barındırması gereken saatler ne acıdır ki her yıl bir takım yanlışlarla israf edilmektedir. Dinî ve ahlâkî değerler unutularak ya da dikkate alınmayarak gayr-i meşru tutum ve davranışlarla, eğlence aldatmasıyla nefesler, hayatlar, yarınlar hiçe sayılarak heba edilmektedir. Bu ne acı bir tablodur. Dünyanın farklı coğrafyalarında nice zulümlere maruz kalan insanların feryatlarını, gözyaşlarını dikkate almadan dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne kadar hazin, ne kadar insanî ve vicdanîdir?

 

Geliniz! Çok değerli olan ömrümüzü hayırla, güzellikle, sevapla tezyin edelim.Paha biçilemez ömür sermayemizin, kendimizin, değerlerimizin, inancımızın farkına varalım. Bu değerleri heba edecek hiçbir tutum ve etkinliğe zemin hazırlamayalım. Sermayemizi güzel ahlakımız ile,sâlih amellerimiz ile ebedileştirelim. Hayatımızın kalan kısmının yaşadığımızdan daha hayırlı ve bereketli olması için gayret gösterelim ve hep birlikte Rabbimize el açalım:

Ya Rabbi! Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı bereketli kıl! Ömrümüzü sâlih amellerle tezyin etmemizi bize kolaylaştır! Bahşettiğin iman nimetini son nefesimize kadar taşıyabilmeyi bizlere lütfeyle! 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: