• resmi ilanlar

RAMAZAN SOHBETLERİ

14/07/2015 11:00

...

GIYBET

KARDEŞ ETİ YEMEK GİBİ

“Müslümanın, müslümana

 malı, ırzı ve kanı haramdır.

Kişiye Müslüman kardeşini hakir görmesi

günah olarak yeter.”

Hanımları arasında, Hz. Peygamber’e en çok düşkün olan Hz. Aişe, Resulullah’la birlikte bulunduğu bir gün, mizacındaki kıskançlıktan mı, yoksa eşine olan aşırı sevgisinden midir bilinmez, Allah Rasülü’nün eşlerinden Safiyye bnt. Huyey hakkında hoş olmayan bazı sözler söylemişti. Safiyye’nin boyunun kısa oluşunu ima  edercesine eliyle işaret ederek, “Ey Allah’ın Rasülü, sana Safiyye’deki şu hal yeter.” demişti. Her ne kadar masum görünse de bir insanı arkasından çekiştirme mahiyetindeki bu sözler karşısında Allah Rasülü, hemen Aişe’yi ikaz ederek, “Sen öyle bir söz söyledin ki, o söz denize karışsaydı denizin suyunu bozardı.” buyurmuştu.

Safiye validemizle ilgili olayda olduğu gibi, kişinin duyduğunda hoşlanmayacağı türdeki sözler, genel olarak ‘gıybet, dedikodu’ olarak bilinmektedir. İnsanın kalbinin kırılmasına, onurunun incinmesine, insanlar arasındaki sevgi ve saygı bağlarının incelmesine neden olduğundan gıybet şiddetle yasaklanmıştır.

Ashabıyla birlikte olduğu sırada onlara gıybetin ne olduğunu soran Hz. Peygamber, onların, “Allah ve Rasulü daha iyi bilir.” demeleri üzerine, gıybeti, “Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır!” şeklinde tanımlamıştır. Sahabilerden birinin, “Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa ne dersin?” sorusuna ise, “Söylediğin şey eğer onda varsa gıybet etmişindir. Şayet yoksa ona iftira etmiş olursun.” cevabını vermiştir.

Gıybet, insanların dış görünüşleri veya fiziksel bazı kusurları ile ilgili olabildiği gibi, kişinin ailesi, soyu, ırkı, huyu, ahlakı veya diniyle alakalı da olabilir. Kişiyi kızdıran, kıran veya onurunu ve gururunu inciten lakaplar takmak da gıybete girmektedir.

Çoğu zaman insanın arkasından konuşarak sözle yapılan gıybet, kimi zaman da bir kaş göz hareketiyle, bükülen bir dudakla veya el kol işaretiyle, hatta göz kırpmayla da gerçekleşebilir.

Eğlence ve mizah gayesiyle veya şaka niyetiyle de olsa başkasını taklit etmek de gıybettir. Nitekim bir defasında Hz. Aişe, Allah Resulü’nün yanında birisinin taklidini yapmış, Hz. Peygamber ise onun bu davranışından hoşlanmayarak ona, “Elime dünyayı verseler bir başkasının taklidini yapmam, bundan asla hoşlanmam.” demiştir.

Gıybet bazen açıkça ifade edilmese de, yazıyla, imayla, kurnazca dile getirilen kinayeli sözlerle de gerçekleşebilir. Hatta gıybetin bu türü, kötü zan ve şüpheler uyandırabilmesi, dolayısıyla açıkça söylenmesinden daha tehlikeli durumlara sebep olabilir.

Gıybet, kolaylıkla gerçekleşebilen, zamanla sıradanlaşarak kişiyi rahatsız etmeyen ve insanlar arasında hızla yayılabilen bir hastalıktır. Önlem alınmadığında hem fert hem de toplum için çok daha ciddi sorunlara kaynaklık edebilmektedir. Gıybetle başlayan afetler zinciri insanlar arasında kin, nefret, düşmanlık, bozgunculuk meydana getirebilecek fiilleri tetiklemektedir.

“Kişiye günah olarak her duyduğunu söylemesi yeter.” buyuran Peygamber Efendimiz, insanların düşünmeksizin ağızlarından çıkıveren sözler sebebiyle cehenneme girebileceklerini bildirmiştir. Bu yüzden Allah Rasülü, gıybet konusunda oldukça titiz davranmış ve eşi Hz. Aişe’nin naklettiğine göre, ismini zikrederek kimse hakkında kötü konuşmamıştır. Bunun yerine, insanların olumsuz davranışlarını gördüğü zaman onları düzeltmek için, “İnsanlara ne oluyor da şöyle şöyle yapıyorlar?” gibi genel ifadeler kullanmayı tercih etmiştir. “Ya hayır söylemeyi ya da susmayı” emreden Allah Resulü, gıybet ve dedikodu yaparak kötü şeyler konuşmak yerine susmayı önermiş ve dilini bunlardan koruyabildiğinde kişinin cennete girebileceğini müjdelemiştir.

İslam dininde, insanların onurlarına dil uzatmak suretiyle saygınlıklarından koparılan her parça, onların etini yemek kadar iğrenç görülmüştür.

İnsan, gıybetle başkasını küçültmeye çalışırken kendisinin hem kullar hem de Allah nezdinde ne kadar küçüldüğünü düşünmeli, kendisi için söylendiğinde hoşlanmayacağı sözleri başkaları için söylemekten çekinmelidir.

Gıybet etmek suretiyle kardeşinin hakkına girmiş olan kişinin hem kardeşinden hakkını helal etmesini istemesi hem de kul hakkına sebep olduğu için Rabbinden af dileyip tevbe etmesi gerekmektedir.

 



Ebu Davud, Edeb 35.

Ebu Davud, Edeb 35.

Müslim, Birr 70.

Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame 51.

Ebu Davud, Edeb 80.

Buhari, Rikak 23.

Ebu Davud, Edeb 5.

Buhari, Edeb 85.

Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame 50.

Buhari, Hudud 19.

DİL İLEİŞLENENCİNAYETİFTİRA

Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

(İsra,36.)

Sözlükte “yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak” gibi mânalara gelen iftirâ, terim olarak “bir kimseye asılsız olarak suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik isnat etmek” anlamında kullanılmaktadır. Ancak günlük dilde iftira yaygın olmakla birlikte hukuk ve ahlâkta daha çok ifk ve bühtan terimleri, zina iftirası için de kazf kelimesi kullanılmaktadır.

Müminler arasında, sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı bir toplum oluşturmayı hedefleyen yüce dinimiz İslam, toplumdaki kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularına zarar veren kötü huylardan olan iftirayı, büyük günahlardan biri olarak saymıştır. İftira, toplumda bozgunculuğa ve huzursuzluğa sebep olan, insanın şeref ve haysiyetini rencide eden, itibarını zedeleyen çok kötü bir davranıştır. Sözlükte yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak gibianlamlara gelen iftira, ahlak terimi olarak bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmek demektir.

 

            Bir kimseye, yapmadığı bir kötülüğü yapmış gibi göstererek iftira etmek, onun onurunun zedelenmesine, gönlünün incinmesine ve dolayısıyla hak ihlaline sebep olur. Bu ise büyük bir günahtır. İftiraya uğrayan insanın toplumdaki itibarı sarsılır, işleri bozulur, en yakınları bile ondan uzaklaşır. Yüce Allah, müminleri böyle ağır bir vebalin altına girmemeleri konusunda uyararak Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır: Mümin erkeklere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir. İftiranın en kötüsü de hayâ ve iffet sahibi bir kadına zina iftirasında bulunmaktır.

 

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de müminleri kardeşlik hukukuna zarar verecek her türlü kötü huy ve davranıştan uzak tutmaya çalışmıştır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) bir defasında, İnsanı mahveden yedi günahtan kaçının buyurdular. Ey Allahın elçisi, bu yedi günah nedir?diye sordular. Peygamberimiz: Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir kimseyi öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, düşmana hücum anında savaştan kaçmak, namuslu kendi halinde mümin kadınlara zina iftirası yapmaktırbuyurarak iftirayı da bu kötü davranışlar arasında saymış ve büyük günahlardan biri olduğunu belirtmiştir.

 

Müslümanın, iyice araştırmadan her duyduğuna inanması, hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı şeylerle lüzumundan fazla meşgul olması doğru değildir. Çünkü Kur’an, müminleri bunlardan sakındırmıştır: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

 

Bir Müslümanın, değil iftiraya inanmak, onu ağzına bile almaması gerekir. Çünkü bu tür asılsız isnat ve iftiraların yayılmasına aracı olmak olgun bir mümine yakışan davranış değildir. Kur’an-ı Kerimde, bu tür kötülüklerin yayılmasına çalışanların hem dünyada, hem de ahirette cezalandırılacakları haber verilmektedir: İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

 

İnsanları inciten, fert ve topluma zarar veren kötü huylardan olan gıybet ve iftira arasında her ne kadar benzerlik olsa da mahiyet itibariyle birbirlerinden farklıdırlar. Hz. Peygamber (s.a.s.), gıybet ve iftirayı şöyle açıklamıştır: Gıybet nedir bilir misiniz?diye sordu. Ashab: Allah ve Rasülü daha iyi bilir dediler. Kardeşini, onun hoşlanmadığı bir vasıf ile zikretmendir buyurdu. Kardeşimde dediğiniz vasıf varsa ne buyurursunuz?denilmesi üzerine şöyle buyurdu: Eğer dediğin sıfat kardeşlerinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa ona iftira etmiş olursun.

 

Öyleyse; insanlar aleyhinde onları incitici, aşağılayıcı her türlü söz ve davranıştan uzak durmalı, insanlık şeref ve haysiyetini zedeleyen iftiranın bir kul hakkı ihlâli olduğunu unutmamalıyız. İnsanlara iftira etmekten sakınmalı, doğru olup olmadığını araştırmadan her söze inanarak yanlış hareketlerde bulunmamalı, asılsız suçlamalarla iftiraya maruz kalan masum insanları korumalıyız.

 

 YALANIN ZARARLARI

 

 

     “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.” (AHZAB SURESİ – 70. AYET)

 

Doğruluk iman sahibinin şiarıdır. Yalan ise nifak alametlerindendir. İnsan her hareketinde doğru olacak, asla yalana tenezzül etmeyecektir. Pusulanın ibresi, belirli bir istikameti gösterir. İman nuru da daima doğruluğa ışık tutar. Bu itibarla müminin özü ve sözü, içi ve dışı, işi ve gücü hep doğru olacaktır.

     Yalancılık, iki cihanda yüz karasıdır. Yalancı, foyası meydana çıkasıya kadar, birkaç kişiyi kandırabilir. Fakat ikbalin mumu yatsıya varmadan söner. Hz Peygamber (SAV)’in en çok buğz ettiği huy yalancılıktı.

Yalancı, maşeri vicdanda öyle bir mahkûmiyete uğrar ki, onun doğru sözüne de kimse inanmaz. Yalancı, iki yüzlülük ve yalan sözlülükle hem Hakk’ın hem de halkın nazarında itibar ve itibarını kaybetmiş olur. Söz, özün tercümanıdır. Kişi, yalan söylemekle kalbinin murdarlığını açığa koyar. Yalancılıktan sakınmak isteyen bir insan, konuşulan her sözün doğruluğuna hüküm vermemelidir. Sonra bilmeyerek yalan haberi yaymış olur. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Kişiye işittiği her şeyi haber vermek, yalan olarak yeter.”

     İman, yalanı reddeder. Kamil imanla yalan bir arada devam edemez.Bu gerçeği şu hadis-i şerif şöyle ifade ediyor:

 

Ashap’tanSafvan b. Süleym naklediyor: “Ey Allah’ın Resulü! Mümin korkak olabilir mi?” diye sorduk. Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Evet, olabilir.” Tekrar sorduk: “Mümin cimri olabilir mi?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Evet.” Tekrar sorduk: “Mümin yalancı olabilir mi?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Hayır, olamaz.”

Sözün mefhumu muhalifi düşünüldüğü zaman yalancılık yapanın kâmil bir Müslüman olamayacağı açığa çıkmış olur. Yalancılık, kişinin dünyada özünü ve yalancı foyaların meydana çıkacağı ahirette yüzünü karartır.Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:“Yalandan sizi sakındırırım. Çünkü yalan, iman-ı kâmilden uzaklaştırıcıdır.”

 

Ashap’tan Abdullah b. Âmir (RA) rivayet ediyor:

     “Hz Peygamber (SAV)’in evimizde bulunduğu bir günde annem: “Gel sana vereceğim.” diyerek beni yanına çağırmıştı. Hz Peygamber (SAV): “Ona ne vermeyi diledin?” diye sordu. Annem: “Hurma verecektim.” dedi. Hz Peygamber (SAV): “Şayet ona bir şey vermeyecek olsaydın, senin üzerine yalan söyleme günahı yazılırdı.” buyurdu.

     Kadın sahabelerden Esma bintiYezid (RA), Hz Peygamber (SAV)’e sordu: “Ey Allah’ın Resulü! Bizlerden biri canının çektiği yiyeceğe davet olunduğu zaman, iştahım yok dese bu yalan sayılır mı?” Hz Peygamber (SAV( cevap verdi: “Hiç şüphe yok ki yalan, yalan olarak, yalancık ta küçük yalan olarak yazılır.”

İnsan konuşacağı bir sözün doğru olup olmadığında şüphe ederse onu söylememelidir. Zira insanın sadrında manevi alarm cihazı bulunmaktadır. Kişi yapacağı hayırlı bir iş veya konuşacağı iyi bir söz sırasında kalbinde bir rahatlık hisseder. Yalan yanlış bir söz konuşmak istediğinde kalbinde bir tereddüt, vicdanında bir tedirginlik duyar. Kul böyle bir hal karşısında şaşırmasın ve yanlış bir tercih yapmasın diye,Hz Peygamber (SAV) şöyle ikaz ediyor:“Ebi'l-Cevzâi (RA) anlatıyor: “Hasan İbni Ali (RA)’a: “Resülüllah (SAV)’den ne ezberledin?” diye sordum. Şu cevabı verdi:“Hz Peygamber (SAV)’den: “Sana şüphe veren şeyi terk et, emin olduğun şeye ulaşıncaya kadar git. Zira sıdk (doğruluk) kalbin itminanıdır, yalan şüphedir.”

     Yine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Altı şeyi koruyacağınıza candan teminat sözü verin, ben de sizin cennete girmeniz için kefil olayım: Haber verdiğiniz zaman doğru sözlü olun. Sözleşme yaptığınız zaman vefalı olun. Emanet bir mal size tevdi olunduğunda sahibine verin. Irzınızı koruyun. Harama karşı gözlerinizi kapatın. Ellerinizi eza vermekten men edin.”

Abdullah b. Mes’ud (RA)’ın rivayet ettiği hadis-i şerif şudur: Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “İbniMes’ud (RA) anlatıyor: “Resülüllah (SAV) buyurdular ki: “Sıdk insanı birr’e (Allah’ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah’ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir.”

Akl-ı selim sahibi bir insan, ne bir menfaat temini için, ne de halkın yanında itibar sahibi olmak için ne de halkı neşelendirip güldürmek için yalandan faydalanmaya tevessül etmemelidir.Hz Peygamber (SAV),ümmetini şöyle uyarıyor:

 

Behzİbnu Hâkim an ebihi an ceddihi anlatıyor:“Bir topluluğu güldürmek için yalan bir haber çıkarana yazıklar olsun. Veyl olsun ona, yazıklar olsun ona.”

     İrtikâp edilen yalanın ne derece çirkin ve nefreti mucip olduğunu, şu hadis ifade eder:

“Bir kul yalan söylediği zaman dikle getirdiği sözün çirkin kokusundan dolayı yanındaki melek bir mil mesafede uzaklaşır.”

Ashap’tan Huzeyfe (RA), yalanın zararını şöyle açıklamıştır: “Bir adam Hz Peygamber (SAV)’in asrında bir yalan kelime söylerdi de bu kelime sebebiyle münafık olurdu. Ben şimdi aynı kelimeyi sizin birinizden günde on defa işitmekteyim.”

     Hz Huzeyfe (RA)’ın bu iddiası, kendi kanaat ve görüşü değil, Hz Peygamber (SAV)’in beyanlarına dayanmakta ve aklı zorlayacak tereddütleri bertaraf etmekteydi. Hz Peygamber (SAV) münafıkların sıfatlarını umumî olarak açıklamış ve onların isimlerini Hz Huzeyfe (RA)’a vermişti. Münafık kalbinde küfür gizleyen ve Müslüman görünmeye çalışan ikiyüzlü, iki sözlü kimselerdir. Onların tavırlarını tescil ve tafsil eden hadisinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Dört kötü davranış vardır. Kimde bu şeyler bulunacak olursa, halis münafık olur. Kimde de bunlardan bir haslet, huy bulunursa, terk edesiye kadar, nifaktan bir şey onda bulunmuş olur: Bir şey emanet bırakılsa hıyanet eder, haber verdiğinde yalan söyler, sözleşme yaptığında mağdur eder ve murafaa olduğunda haktan ayrılır.”

     Başka bir hadis-i şerif te şöyledir:

     “Üç şey kimde bulunursa o kimse oruç tutsa da, namaz kılsa da, hac ve umre yapsa da ve: “Ben Müslüman’ım.” dese de münafıktır: Bir haber verdiğinde yalan söyler, vaat ettiğinde sözünden döner, bir şey emanet olunsa hıyanet eder.”

Yalandan söz açılınca, akla hemen yalan şahitliği gelir. Bir mahkemede, haklıyı haksız; hak sahibi olmayanı haklı çıkarmak için verdiği ifadeye yalan karıştırmak, en çirkin bir hareket olur. Bu gibi hallerin önlenebilmesi içinKur’an şöyle buyurur:

“Şahitliği bildiklerinizi gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkârdır. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.”  (BAKARA SURESİ – 283. AYET)

     Hz Peygamber (SAV),bir gün sabah namazını eda edip cemaate döndüğü vakit ayağa kalktı da üç defa şöyle söyledi:

     “Yalan yere şahitlik etmenin günahı, Allah’a şirk koşmaya denk kılınmıştır.”

 

     Yalan söz, insanların huzurunu ihlal ettiği ve ahlakını bozduğu için haram kılınmıştır. İnsanların arasını ıslah etmek, baba ile evladın, koca ile karının arasını düzeltmek için, başka çare yoksa yalan söylemek caiz görülmüştür.Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Her yalan Âdemoğlunun aleyhine yazılır. Ancak üç yalan müstesna: Bir adam harpte düşmana yalan söyleyebilir. Zira harp hiledir. Bir adam karısına yalan söyleyip te onu razı edebilir. Bir adam, iki adamın arasını düzeltmek için yalan söyleyebilir.”

Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “İnsanların arasını düzeltmeye çalışan yalancı değildir. Bu kimse ya hayır söyler veya hayır türetir.”

Hayır söyleyen dini hükümleri açıklar, ayet ve hadislerden misaller getirir. Hayır, türetmeye gelince: “Filan kimse sana selam söyledi ve senin hakkında iyi dileklerini dile getirdi. O seni çok seviyor.” demek gibi laflar söyler. Hâlbuki o kimse böyle laflar söylememiştir. Aralarını ıslaha çalışan kimse bu sözleri kendi zihninde mayalamış ve geliştirmiştir.

     Allah, sözün yalanından, paranın haramından ve alkolün dumanından nefsimizi ve neslimizi korusun.

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: