• resmi ilanlar

RABBİMİZİ TANIYALIM

30/07/2012 00:00

Mütekebbir

 

 


“Büyüklüğünü her şeyde ve her hadisede gösteren.”

“Kibriya ve azamet kendisine mahsus olan.”

Her şey, nezdinde hakir bulunan.” (Gazâlî)

“O ...Azîz’dir, Cebbâr’dır, Mütekebbir’dir.”( Haşr, 59/23)

Büyüklüğünü göstermekle, ‘büyüklenmek’ farklı şeylerdir. Sonsuz derecede aciz ve fakir olan insanoğlunun, büyüklenmeye kalkışması, onun hakkında kötü bir sıfat olur.

Allah, insanların anladığı mânâda büyüklenmekten münezzehtir. Zira, Kebîr, Azîm ve Aliyy ancak O’dur. Bütün varlıklarda görülen büyüklükler O’nun büyütmesiyle, yücelikler O’nun yüceltmesiyledir. O halde Mütekebbir ismini, Allah’ın büyüklüğünü ilan etmesi şeklinde anlamalı ve O’nun büyüklüğü karşısında herkesin ve her şeyin zelil, hakir, fakir ve muhtaç olduğunu bilmeliyiz.

Ahirette, bu hakikat bütün berraklığıyla görülecektir. Ama, önemli olan, bu gerçeği şu dünyada yakalamaktır.

           

Bir Başka Güzellik Taşır Ramazan

Her anı güzeldir ya bu dünyanın,
Bir başka özellik taşır Ramazan.
Dünya bambaşka görünür gözünde,
Bir başka güzellik taşır Ramazan.

Unuttuğun duyguların canlanır,
Hissettiğin kaygıların sonlanır,
Çaydanlıkta muhabbetler demlenir,
Bir başka güzellik taşır Ramazan.

Her gün yediğin yemeğin bal olur,
Yüzler güler, yanağın al al olur,
İftar vakti telaşlı bir hâl olur,
Bir başka güzellik taşır Ramazan.

Öğrenilir her nimetin değeri,
Düşünülür başkaları, diğeri,
Hafifleşir yüklerin en ağırı,
Bir başka güzellik taşır Ramazan.

 

İsmail Güçtaş

 

KUR’AN DİLİYLE DUA

Yusuf (a.s.)şöyle dua etti: Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni sâlih kulların arasına kat!” (Yusuf, 12/101)

 

PEYGAMBER DİLİYLE DUA

Allah’ım! Açlıktan sana sığınırım. Çünkü açlık, ne kötü bir arkadaştır. Hainlikten de sana sığınırım. Çünkü hainlik, ne kötü bir sırdaştır.” (Ebu Dâvûd, “Vitr”, 32; Nesai, “İstiâze”, 19,20;İbn Mâce, “Et􀈇ime”, 53)

 

 

Hz.Peygamber(s.a.s.)'den Ramazan Müjdeleri

 

Haydi… Ramazan bilinciyle müjdelere doğru yürüyelim!

Nebevî Müjdenin İzinde

Hz. Âişe’nin bildirdiğine göre bütün bu müjdelerin kaynağı olan Sevgili Peygamberimiz, bu müjdeler ayını diğer zamanlara göre daha bir duyarlılıkla değerlendirirdi. Özellikle ramazanın son on günü girince, geceleri (diğer gecelere göre daha bir duyarlılıkla) ihya eder, ehil ve ailesini (aile bireylerini ibadet için) uyandırır, ibadete daha fazla önem verir, diğer vakitlere göre daha çok bir ibadet gayretine ve çalışmasına girerdi.

Yüce Allah tarafından Kur’an’da, içinde “Kadir” olmayan bin aydan hayırlı olduğu müjdelenen mübarek "Kadir Gecesi"de ramazan ayındadır.

Evet… Müjdeler ayı olan mübarek ramazanın içindeki “müjdeler gecesi olan Kadir Gecesi” de gerçekten hayrı, sevabı, huzuru ve güzelliği açısından derinliği olan bir gecedir.

Şayet Peygamber Efendimiz’in izi sıra yürür ve ramazan ayını gereği gibi değerlendirebilirsek, biz de bu müjdelere erişebiliriz.

Haydi… Ramazan bilinciyle müjdelere doğru

 

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı Bilgilendirme, www.diyanet.gov.tr

 [email protected]

            Oruç bedenin zekâtı olarak, vücutta birikmiş zararlı unsurların defi için metabolizmaya büyük bir imkân sağlar. İnsanın, vücudunu diğer canlılardan daha farklı olarak madde ve mananın sırlı ve ahenkli bir birleşimi olarak görmeye başladığı bu ayda, gelin vücutlarımızı yenileyelim, dimağlarımızı parlatalım.  Allah Rasulü’nün “Sûmû tesıhhû” “oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız” sözünü teyit edercesine bedenlerimiz sağlık bulsun.. (Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, VIII, 174; Münzirî, et-Tergîb, 2/206) Hayırlı bereketli kıymetimizi arttıran  bir ramazan günü dilerim.

 

 

Tıbbın gelişmesi ile günümüzde pek çok yeni muayene ve tedavi yöntemleri ortaya çıkmıştır. Bunların bir kısmı orucu bozmakta bir kısmı ise bozmamaktadır. Bu yöntemlerle ilgili belli başlı sorular ve cevapları şöyledir:

 

  * Astım Hastalarının Oksijen Spreyi Kullanmaları Orucu Bozar mı?

-Akciğer hastalarının kullandıkları spreyden, bir kullanımda 1/20 ml. gibi çok az bir miktar ağıza sıkılmaktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes boruları cidarında emilerek yok olmaktadır. Bundan geriye bir miktarın kalıp tükrük ile mideye ulaştığı konusunda kesin bir bilgi de yoktur. Abdest alırken ağızda kalan su ile kıyaslandığında, bu miktarın çok az olduğu görülmektedir. Halbuki oruçlu, abdest alırken ağzına verdiği sudan geri kalan miktarın mideye ulaşması halinde orucun bozulmayacağı konusunda hadis (Dârimî, Savm, 21) ve İslâm bilginlerinin icmaı vardır. Hz. Peygamber'in oruçlu iken misvak kullandığı, sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buharî, Savm, 27; Tirmîzî, Savm, 29). Diğer taraftan, "kesin olarak bilinen, şüphe ile bozulmaz" kaidesi gereğince, mideye ulaşıp ulaşmadığı konusunda şüphe bulunan söz konusu madde ile oruç bozulmaz.

Bu itibarla astımlı hastaların, rahat nefes almalarını sağlamak amacıyla ağza püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz.

  * Göz Damlası Kullanmak Orucu Bozar mı?

- Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20'si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşma ihtimali bulunmaktadır. Bu bilgiler, yukarıdaki bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, göz damlası orucu bozmaz.

 

   *Burun Damlası Kullanmak Orucu Bozar mı?

 - Tedavî amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3 tür. Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte olup çok az bir kısmı ise mideye ulaşmaktadır. Bu da, dini açıdan abdestte ağza su vermede olduğu gibi af kapsamında değerlendirildiğinden orucu bozmaz.

 

 

  * Kalp Hastalarının Dilaltı Hapı Kullanması Orucu Bozar mı?

 -       Bazı kalp rahatsızlıklarında dilaltına konulan ilaç, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dilaltı kullanmak orucu bozmaz.

 

 

 

 

Osmanlıda Ramazan ve Ramazan Sofrası Osmanlı'da Ramazan ve                Ramazan Sofrası

Bütün İslâm dünyasında ve Osmanlı ülkesinde, Ramazan ayına çok önem verilirdi. Ramazan'a iki-üç ay kala, her evde hazırlık ve tedarik başlar; halk, sair günlere ait erzak ve ev ihtiyaçlarına ek olarak, imkânları nispetinde reçeller, sucuk veya pastırma, zeytin, peynirler, şerbetlik şekerler, şuruplar, kâfi miktarda şeker ve hoşaflıklar, güllaç, çorbalıklar alır; ayrıca hanedeki sahan, tencere, sini gibi bakır kapların hepsi kalaylanır, hallaçlar çağrılır, yatak takımlarının yün ve pamukları attırılırdı. Küberâ yeni kürkler, elbiseler ve seccadeler alır, hanımlar Ramazan'da giymek için kendilerine ve cariyelerine elbiseler yaptırırlar, hattâ kibarların bazıları oda döşemelerini bile yeniletirlerdi. Yine herkes kudretine göre Ramazan'da kullanılmak üzere zarif kahve zarf ve fincanları, su bardakları, kıymetli kaşıklar alır, çocukların hoşlarına gitsin diye sapı düdüklü kaşıklar tedarik edilir, elbiseler diktirilirdi.

Çarşı-pazarlarda bakkallar, demet demet, renkli baplara bağlanmış güllaçlar, sucuk veya pastırmalar asar ve her türlü erzaklarını teşhir eder, şekerci dükkânlarında türlü reçel numuneleri birer ufak tabak içine konur, dükkânlar envâi şerbetlik şekerler ve haması denen şerbetliklerle tezyin edilirdi. Tütüncü dükkânları, Ramazan ayı için âlâ boğça, Yenice ve Samsun tütünleri kıyar, elvan kâğıtlara koyup hazırlarlardı. Bütün mahallelerdeki kahvehaneler silinir, camları temizlenir ve hayâlciler ve zuhûri kolları icrâ-yı sanat etmek için Dersaadet'in kalabalık yerlerindeki büyük kahveleri kiralarlardı. Kibarların çoğu, hoşa gidecek bazı şeyler almak, oturup vakit geçirmek üzere Badastân denen yere gidecekleri için, oralarda da ne kadar nefis eşya varsa dükkânlarda teşhire konurdu. Dolap denen dükkânlarda, küberânın oturması için ufak minderler bulunurdu.[1]

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ramazan'ın ne zaman başlayıp biteceği şimdiki gibi aylar öncesinden belli olmazdı. Astronomi bugünkü kadar gelişmediğinden Ramazan'ın başlangıcını belirlemek için insanlar açıklık yerlerde gökyüzüne takip ederek yeni ayın doğuşunu beklerlerdi.

Yüksek yerlere gönderilen devlet görevlilerinin veya halktan bazı insanların hilalin göründüğünü, yani yeni Ay'ın doğduğunu bildirmesiyle Ramazan başlardı. Hilali görmek yetmezdi, şahit de istenirdi. Hilali görenler hemen şahitlerini de bularak mahkemeye giderek durumu bildirirlerdi. Bu konuda iki kişinin şahitliği gerekirdi. Durum araştırılır, denilen doğru çıkar da Ramazan'ın başladığına veya bitip de bayram olduğuna karar verilirse haberi getirenler ve şahitler yüklü miktarda ödül alırlardı.

Ramazan ayının başlangıç ve bitişini, Kadir gecesinin ne zaman olduğunu tespit etmek İstanbul Kadısı'nın göreviydi. Onun görevlendirdiği insanlar özellikle minarelerden hilali gözetlerlerdi. Hilali gördüklerinde şahitleriyle birlikte kadının huzurunda mahkeme kurulurdu. Hilali görenler ‘şu saatte gördüm. Bu gece Ramazan'ın başlangıcıdır. Şahadet ederim' dedikten sonra şahitlerin de ifadeleri ile durum kesinleşince Ramazan başlamış olurdu. Bütün bu işler gizlilik içerisinde yapılır durumla ilgili bir bilgi dışarıya sızdırılmazdı. Bu sırada Ramazan'ın başladığını halka duyuracak mahyacılar mahkemenin dışında beklerlerdi.

Ramazan'ın başlangıcı bu şekilde tespit edildikten sonra durum Bâbıali'ye, oradan da padişaha bildirilirdi. Padişahın onayından sonra Ramazan'ın başladığı halka duyurulurdu. Cami minarelerinde kandillerin yakılması durumun halka ilânıydı.[4]

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: