• resmi ilanlar

Özal'a gece 03:00'te kola verenler...

19/12/2012 10:08

TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile eski bakanlardan Adnan Kahveci'nin ölümlerine ilişkin, ''Ecel eceldir ama aynı yılda bu kadar önemli kişilerin eceli de çok tesadüf olmaz gibi geliyor'' dedi.

Kuzu, makamında gazetecilere açıklamalarda bulundu. Türk siyasi tarihinin en karanlık yıllarının 1993 ve 2007 yılları olduğunu belirterek, şunları söyledi:

''1950 öncesini dikkate almayalım, orası ayrı bir tablo. JİTEM mi dersiniz, Ergenekon'un bir alt grubu mu dersiniz? Bilemem ama bakın, hepinizin bildiği 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu, 5 Şubat 1993 Adnan Kahveci'nin Bolu Gere'de yolundaki kazası, 17 Şubat 1993 Orgeneral Eşref Bitlis'in uçağının düşmesi ve kaza, 17 Nisan 1993 Özal'ın ölümü, 2 Temmuz 1993 Madımak Oteli'nde 37 kişinin yakılarak diri diri öldürülmesi, 5 Temmuz 1993 Başbağlar olayı 33 vatandaşın öldürülmesi, 22 Ekim 1993 Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikastı, 4 Kasım 1993 Binbaşı Cem Ersever'in öldürülmesi...''

Kuzu, 2007'de de Danıştay saldırısı, Cumhuriyet Gazetesi'ne saldırı, Trabzon'da dini liderin öldürülmesi, Malatya olayları gibi benzer olaylar görüldüğünü belirterek, bunların AK Parti hakkında açılan kapatma davasında delil olarak gösterildiğini söyledi. Kuzu, ''AK Parti günah keçisi olarak kabul edildi. Şimdi Ergenekon yargılanmasına baktığınız zaman işin çehresinin değiştiğini görüyorsunuz'' diye konuştu.

Uğur Mumcu'nun cenazesinde ''kahrolsun şeriat'' diye yürüyenlerin, ''bu işi İslamcılar yaptı'' diyenlerin bugün yazdıkları kitaplarda, işin daha farklı bir konumda olduğunu, işin arkasında daha büyük güçlerin olduğunu yazmak durumunda kaldıklarını ifade eden Kuzu, şöyle devam etti:

''Adnan Kahveci olayı durup dururken gündeme gelmedi. Özal çok yakından tanıdığım bir liderdir. Kendisinin vefatıyla alakalı olaylar o günden bugüne hiç kesilmedi. Olayların seyri de hep şüphe çekiyor. Normal ölüm de olabilir ama olaylara baktığınız zaman, Kartal Demirağ meselesinde kurşun isabet etmiyor, o bir takdiri ilahi ama ondan sonra Korkut Özal'ın bana söylediği, (Turgut abi, bu işin üzerine gidelim dediğimde, 'sakın ha bu işi kurcalamayın işin içerisinde o günün MGK üyelerinin bile bulunduğunu', dolayısıyla bu işin devlete zarar vereceğini söyleyerek konuyu tamamen kapatmamızı istedi) demişti. Ayrıca Özal'ın vefatı ve onun arkasından yaşananlar, adli tıp raporuna bakıyorsun, 16 Nisan günü gece Semra hanım rahatsızlanıyor. Kardiyolog doktor geliyor, sanki Özal için gelmiş zannediyorsunuz, muayene ediyor Semra hanımı 'normale döndü' diyor. O gün saat 4'te yatıyor, 8.5'ta kalkıyor, gece saat 3'te bir kola veriliyor. Bu kolayı veren görevlilerden biri Kanada'ya diğeri Honduras'a kaçıyor. Bu iki ülkenin de Türkiye ile yardımlaşması yok. Bu çok planlı ve projeli bir şekilde oluyor. GATA hazırlanıyor. GATA'ya gidiyor araç, aracı döndürüyorlar Hacettepe'ye, doğru çocuk bölümüne, arkasından yanlış geldik, büyüklerin bölümüne. Alınan kanın kaybolması. Olaylar zinciri birbirini kovalıyor.''

''SAPASAĞLAM DİPDİRİ ADAMDI''

Kuzu, Özal'la en son görüşmesinin vefatından 21 gün önce olduğunu belirtti.

''Sapasağlam dipdiri adamdı'' diyen kuzu, Özal'la İstanbul'da bir otelde bir araya geldiklerini açıkladı.

Burhan Kuzu, şunları söyledi:

''O zaman ANAP'ta olan, şu anda bizde bir bakan, bir milletvekilimiz... Biri bir ilçenin başkanı, öteki de yardımcısı. Onların da bulunduğu ortamda beni çağırdı, 'başkanlık sistemi konusunda seni zamanında dinlemedik' dedi. 'Ekonomiyi düzelttim, keşke siyaseti düzeltseydim. Benim düzelttiğim ekonomiyi Demirel ile İnönü perişan ettiler, arkaya dönüyorum içim kan ağlıyor, beni bu 4 duvar arasına ittiler, burada da sıkıldım, memleket de çok perişan durumda. Ben Balkanlar'a gidiyorum. Oradan geleceğim Kafkaslar'a gideceğim, dönüşte parti kuracağım, seni listeye aldım sakın yok deme' dedi. Balkanlar'a, Kafkasya'ya gitti. Ben hazırlığımı yaptım, hala evimin bir köşesinde durur o hazırlık anı olarak, döndüğü günün bir gün sonrasında da vefat etti.''

Kuzu, Özal'ın bir döneme damgasını vuran insan olduğunu ifade ederek, ''Ben o zaman da şüpheyle baktım hala da bu kanaatimi değiştirmedim'' dedi.

Görevlilerin, Kanada ve Honduras'a kaçışının mutlaka üzerinde durulması gereken olay olduğunu kaydeden Kuzu, ''Gece saat 03.00'te kolayı kim verdi? Bu önemli. O isimlerin kim olduğunu bilmiyorum ama bunlar mutlaka biliniyordur. Bunları araştırmak lazım. Her ikisi de... Geçen gün bir köşe yazarında da bu iki ismin kim olduğu değil de 'Kahveci'nin Honduras'a gittiği' orada not olarak gördüm. Bu sadece bende olan bilgi değil. Bunun araştırılması gerekiyor. Yoksa ortalığı karıştırmak gibi bir niyetimiz olamaz, ipuçları vermeye çalışıyoruz'' diye konuştu.

''DEMEK Kİ ÇOK GÜÇLÜ BİR ÇETE, ÖYLE ANLAŞILIYOR''

Burhan Kuzu, ''İki ismin de öldürüldüğünü düşünüyorsunuz?'' sorusuna, ''Bendeki şey o. Bu olayları tesadüfi olaylar olarak algılamayı doğru bulmam. Ecel eceldir ama aynı yılda bu kadar önemli kişilerin eceli de çok tesadüf olmaz gibi geliyor'' yanıtını verdi.

''MGK'nın içinde bulunduğu grup dediniz. Askeri kanat mı sivil kanat mı?'' sorusu üzerine Kuzu, ''O konuda bir şey söylenmedi ama o dönemde Özal'ın 'Kartal Demirağ olayının üzerine gidilmemesini söylediği' belirtildi. Bu o zaman Uğur Mumcu'nun öldürülmesinde de söylendi. Ecevit'in, 'önümüzde duvarlar var arka tarafına geçemiyoruz' sözleri. Mehmet Ağar'ın sözleri. Bunlar birbiriyle bağlantılı gözüküyor. Demek ki çok güçlü bir çete, öyle anlaşılıyor'' dedi.

Kuzu, Madımak olaylarına da değinerek, ''Madımak'ta 37 kişinin diri diri yakılması. Mahkeme kararlarına göre, üzerlerine yıkılan insanlar belli. Ama aklın, vicdanın, merhametin, inançlı bir insan olarak bir Müslümanın Madımak gibi bir olayda diri diri yakılmasını isteyeceğine ve böyle bir şey yapacağına zerre kadar inanmam. O zaman demek ki orada o insanları, oraya doğru iten başka birtakım güçler var. Normal öldürmek varken diri diri yakacaksın. Olayın böyle yapılması orada infial uyandırma, şok yaratma ve oradan bir yere gelme. Olayların arkasında bu güçleri bulabilmek, asıl önemli olan bu olmalı. Bu sağlanabilirse, Türkiye rahata kavuşur. Yoksa bu tip örgütlenmeler her zaman gündeme gelebilir'' sözlerini sarfetti.

''Başbakan'ın kuvvetler ayrılığı ile ilgili açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna, Kuzu şu yanıtı verdi:

''Başbakan şunu demek istiyor; kuvvetler ayrılığından rahatsızlığı yok, buna uyulmamasından rahatsızlığı var. Onu anlatmak istedi aslında. Bu yeni bir şey değil. 1970'li yıllar Demirel'in başta olduğu, 1990'lı yıllar Özal'ın başta olduğu, 2000'li yıllar Erdoğan'ın olduğu yıllar. O dönemde de yargı bu konuda idareyi sıkboğaz etmişti. Demirel Adalet Partisi'nin Genel Başkanı ve Başbakanı. 'At nasıl?' diye sorarlardı. 'At iyi de taylarda iş yok' derdi, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay'ı kastederek. Kendi çapında da haklıydı o yıllarda Demirel. Bir karar alınıyor, öğleden sonra yürütmeyi durdurma kararı veriliyor.

1982 Anayasası doğru bir şey yaptı. Yargıya, 'sen idarenin takdir hakkına karışamazsın, sen hukuk bakımından incelersin' dedi. İhalede usulsüzlük olup olmadığına bakabilirsin ama 'sen bu tesisi yapamazsın, HES'i kuramazsın gibi konulara giremezsin' dedi. Marmaray yapılıyor iki sene geciktirdi yargı. Ne oldu? Ortada bir şey, orada biri bir kemik buluyor. 'Tarih var burada' diye, Allah bilir kemiği bir yerden kendi mi bulup getiriyor dışarıdan onu da bilemiyorsun. Tabiat varlıkları Kurulu alıyor kemiği 'bu neyin nesi, Sümer mi, Etiler midir?' diye bir başlayınca yargı durduruyor. Başbakan'ın dertliliği dün de vardı, bugünün sorunu değil. Ayak bağı olmak iyi bir şey değil.''

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: