• resmi ilanlar

Boy abdesti ile namaz kılınabilir mi? Namaz kılınabilmesi için ayrıca abdest almak gerekir mi?

24/07/2013 00:00

...

 

Gusül abdesti alan bir kimse aynı zamanda namaz abdesti de almış olacağı için bu abdesti ile namaz kılabilir, ayrıca abdest alması gerekmez.   Hz. Peygamber (s.a.s.)'in gusül abdestine başlarken namaz abdesti gibi abdest aldığını ve gusülden sonra ayrıca abdest almadığını ifade eden hadisler vardır (Buhari, Gusül 1; Müslim, Hayız 35, 36, 37; Muvatta I, 44, Tahare 67).

 

Kadınlar abdest aldıktan sonra oje veya ruj sürerek namaz kılabilirler mi?

 

Abdest ve gusülde genel ilke; her birinde yıkanması farz olan uzuvları hiçbir kuru yer kalmayacak şekilde yıkamaktır. Dolayısıyla abdestte veya gusülde yıkanması farz olan uzuvlara, daha önceden oje, ruj ve benzeri, suyun bedene ulaşmasına engel olacak türden maddeler sürülmüşse, bunların gusül veya abdestten önce bulundukları yerlerden temizlenmeleri gerekir (Merğinani, el-Hidaye, I, 12, 16). Gusül ve abdest aldıktan sonra makyaj yapmak veya oje sürmekle abdest bozulmaz. Bu şekilde yapılan bir makyajla namaz kılınabilir.

 

*   *    *

 

BÜYÜKLERİN SÖZLERİ, SÖZLERİN BÜYÜKLERİDİR...

 

İlk hata saflığın, sonrakiler suçun mahsulüdür. (Oliver Goldsmith)

 

*   *    *

 

ESMA-ÜL HÜSNA

 

el-KAHHÂR

Herşey'e, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim...

Kahr, bir şey'e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.

el-ALÎM

Her şey'i çok iyi bilen...

Allah, her şey'i tam mânasıyla bilir. Her şey'in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz.

 

*   *    *

 

KIRK HADİS

Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru

söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye

götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında

kezzâb (çok yalancı) diye yazılır. Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.

 

*   *    *

 

Davranıslardaki

niyet duygusudur…

 

Huylar, seciyeler, mizaçlar, anlamında bir kavram. Hulk, hulûk kelimelerinin çoğul şeklidir. Hulk veya hulûk insanın beden ve ruh bütünlüğü ile alâkalıdır. Ahlâk bu çerçeve içinde, "insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır" şeklinde tanımlanabilir.

İslâm ahlâkı Kur'an-ı Kerîm'e dayanır. Yani her yönüyle Cenâb-ı Allah tarafından vahiy yoluyla belirlenmiş bir davranışlar manzumesidir. Her şeyden önce İslâm ahlâkı bir vazife ahlâkı şeklinde ortaya çıkmıştır. Zira Kuran-ı Kerîm'deki her emir, müminler için bir görev belirlemiştir. İnsanın bir mümin olarak bu emirlere muhatap olmayı kabul etmesi, bunları birer görev olarak telâkkî etmesi anlamındadır. Kur'an-ı Kerîm'de Resulullah (s.a.s.)'a hitaben: "Sen en yüce bir ahlâk üzeresin " (el-Kalem, 68/4) buyurulmuş ve Hz. Peygamber'in kendisi de: "Ben ahlâkî prensipleri tamamlamak üzere gönderildim." buyurmuştur. (İbn Hanbel, Müsned, II, 381) Aynı şeklide Resulullah'ın bütün hadisleri insanların birbirlerine karşı daha iyi davranmaları konusunda birer emir mahiyetinde olup, Müslümanlara görev yüklemektedir. Dolayısıyla İslâm'ın getirdiği ahlâk anlayışı her şeyden önce bir görev ahlâkıdır.

İslâm ahlâkının diğer bir yönü de davranışlardaki niyet duygusudur. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), "Ameller niyetlere göredir" buyururken, İslâm'ın önemli bir prensibini belirlemiştir. (Buhârî, İmân, 41) Müslüman için bu niyetin arkasındaki en büyük yönlendirici duygu, müminin her davranışında "Allah rızasını" gözetme duygusudur. Zira mümin herhangi bir davranışta bulunurken, asla bir dünyevî çıkar yahut bir uhrevî sevap beklemeyip gönlünde sadece Allah rızasını ve onun sevgisini kazanma arzusunu taşımaktadır.

"Yoksula, yetime ve esire onun rızası için yemek yedirirler ve "biz size sırf Allah rızası için yediriyo-ruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz" (derler)" (el-İnsan, 76/8-9).

Niyet ve Allah rızası duygularının yanı sıra, Allah'u Teâlâ'ya karşı bir sorumluluk duygusu taşımak Müslüman ahlâkının temel prensiplerindendir. İslâm'a göre Müslümanın bu sorumluluk duygusu Allah'u Teâlâ'dan korkmak, onun emirlerine saygı göstermek ve bu emirleri asla aksatmaksızın yerine getirmek yasakladığı her şeyden kaçınmak İslâm ahlâkının temel ve ilk prensipleridir. Diğer bir temel prensip de müslümanın diğer mahlûkâta karşı son derece merhamet, adalet ve şefkâtle davranması, zayıf ve muhtaç olanlarına yardım etmesi, ana ve babaya saygılı olması ve onların gönüllerini kazanmaya çalışması v.s. hususlarıdır.

Bütün bunların yanı sıra insanın kendi duygularına hakim olması, mütevazî, sabırlı, edepli, hayâlı ve insaflı olması gibi pren-sipler de Müslümanın başkasına karşı sorumlu olduğu hususlardır.

İnsanın, dolayısıyla Müslüman'ın, toplum içinde güzel ve hoş karşılanmayan her türlü kötü davranış ve alışkanlıklarını zamanla değiştirebilmesi gerekir. Bu kötü huy ve davranışlardan kurtulmanın tek yolu, iradesini kontrol altında tutup ona tam olarak sahip olmasıdır. Bu kötü davranış biçimlerinden de ancak Allah'ın bize emrettiği ibadetlere* sımsıkı sarılmak suretiyle kurtulmak mümkündür. Ama iradesine hakim olamayan bir kimsenin bu gibi kötü huy ve alışkanlıklardan uzaklaşması kolay değildir. İbadetlere sıkı sıkıya bağlanmak, Allah'ı daima bizi görüyor gibi hissedip onu hatırda tutmak, sürekli olarak iyi insanlarla oturup kötülerden uzak kalmak, asî insanların bulunduğu yerlere gitmemek, Allah'ın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınmak suretiyle İslâmî anlamda bir ahlâka sahip olunabilir.

Bütün bu çizilen prensiplere göz attığımızda İslâm ahlâkının saf ve sağlam bir iyi niyete dayandığı; Allah'ın rızasına önem vermesi müntesibinden dünyevî hiçbir çıkar beklemeyip uhrevî bir fayda peşinde de olmaksızın sırf Allah rızası ve sevgisini göz önünde bulundurmasını talep etmesi gibi özellikleri ile her türlü şekilci ve pragmatist ahlâk anlayışından uzak olduğu görülmektedir.

 

 

*   *    *

 

KISSADAN HİSSELER

 

Emret,

Ya Rasûlallah!

 

 Âşıklar kervanının kutup yıldızlarından biri de Talha bin Berâ adlı genç sahabidir. Nebiyyi Muhterem (sav) Medine'yi teşrif ettikleri zaman Talha bin Berâ çocuk denecek yaştaydı. Kâinatın Efendisi'ni görmeden âşık olmuştu. Rasûl-i Ekrem (sav)'i görür görmez eline kapandı; ayaklarını öpmeye başladı. 

"Emret, ya Rasûlallah!" diyordu. "Sana asla karşı gelmem; ne istersen emret!" Böyle bir yavrunun, akıllara durgunluk verircesine bir bağlılık arz etmesi Rasûl-i Kibriya (sav)'nın çok hoşuna gitti. Mübarek inci dişleri, memnuniyetini gösteriyordu. Sevdiklerine zaman zaman yaptığı şakalardan birini, bu sevginin derecesini öğrenmek maksadıyla Talha'ya yöneltti:

"Madem her isteğimi yapacaksın, öyleyse git babanı öldür” dedi.

Talha:

"Baş üstüne" diye fırlarken Rasûl-i Ekrem (sav) onun gitmesine engel oldu:

"Ben akrabalarla ilgiyi kesmek için gönderilmedim" buyurdu. (Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, III, 37; IX. 36566) Bu, emsali görülmemiş aşkın sahibi bir kış günü hastalandı. Haberi duyan Nebiyyi Muhterem (sav) Talha'nın ziyaretine gitti. Onun Rabbine kavuşmak üzere olduğunu görünce üzüldü. Dönüp giderken yakınlarına dedi ki "Talha dünyaya veda edecek gibi. Şayet ona bir şey olursa, bana haber verin de cenaze namazını kıldırayım. Elinizi çabuk tutun. Bir Müslüman'ın cesedinin ailesi yanında kalması doğru değildir" (Ebu Davud, Cenâiz, 33)

Öte yandan Talha da vefat edeceğini anlamıştı. Ailesine dedi ki "Öldüğüm zaman beni bir an önce gömerek Rabbime kavuşturun. Rasûlullah (sav)'a da öldüğümü haber vermeyin. Böyle bir havada, gece yarısı benim için rahatsız olmasın. Ona yılanların yahut Yahudilerin bir fenalık yapmasından korkarım. Kendisine selamımı söyleyin; Allah'tan benim için af dilesin." Talha'yı gece defnettiler. Olup biteni Rasûl-i Ekrem (sav)'e sabah namazından sonra haber verdiler. Rasûl-i Kibriya (aleyhi ekmelü't-tehaya) Efendimiz, Talha'nın kabrine gitti. Ashab-ı Kiram saf bağladılar. Efendimiz mübarek ellerini kaldırarak: "Allah'ım! Talha'dan hoşnut ol ve onu senden hoşnut et" diye dua etti.

Talha İbni Berâ gibi bir sevgi dağının Rasûl-i Kibriya (sav)'ya böylesine bağlı oluşu elbette bizi şaşırtmıyor. Huveyyisa adlı sahabe, Müslüman olmadan önce böylesi bir sevgi ve bağlılığa şaşıp kalmıştı. Küçük kardeşi Muhayyisa kendinden önce Müslüman olmuş ve kanı Rasûl-i Ekrem (sav) tarafından heder edilen İbn Süneyne adlı bir Yahudi tacirini öldürmüştü. Bunu haber alan Huveyyisa, kardeşini dövmeye başladı. Bir yandan da: "Bunu nasıl yaparsın? Karnındaki yağların çoğu onun malından hâsıl olmuştur!" diye çıkışıyordu. O zaman Muhayyisa yavaşça doğruldu:

"Beni bunun için mi dövüyorsun? Onu öldürmeyi bana emreden öyle bir kimsedir ki, şayet seni öldürmemi emretse, çekinmeden boynunu vururum" dedi.

Huveyyisa dondu kaldı: "Hayret, bu ne biçim din!" diye söylendi. Sonra da vakit kaybetmeden Rasûlullah (sav)'ın huzuruna gidip Müslüman oldu.

 

*   *    *

 

ORUÇLA İLGİLİ AYETLER VE HADİSLER

 

Sure (Âl-i İmrân Suresi), 179. Ayet

Allah, pisi temizden ayırıncaya

kadar mü'minleri içinde

bulunduğunuz şu durumda

bırakacak değildir. Allah size

gaybı bildirecek de değildir. Fakat

Allah, peygamberlerinden dilediğini

seçer (gaybı ona bildirir). O halde

Allah'a ve peygamberlerine iman

edin. Eğer iman eder ve Allah'a

karşı gelmekten sakınırsanız sizin

 

için büyük bir mükafat vardır.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: