• resmi ilanlar

Murat Yapıcı suskunluğunu bozdu

05/02/2014 00:00

MHP eski Milletvekili Adayı Doktor Murat Yapıcı, yerel seçimlere sayılı günler kala ülke gündemine ve yerel siyasete ilişkin görüşlerini Bolu Express’e verdiği röportajla açıkladı. Aday olarak yarıştığı 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri öncesi seçmenler için geliştirdiği geleceğe dair söylemlerin bugün gerçekleştiğini çıktığını belirten Yapıcı, yakın geleceğe dair yine flaş öngörülerde bulundu.

 

Yapıcı ayrıca, Ak Partili Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz ve CHP Belediye Başkan Adayı Mehtap Özcan Mısırlıoğlu hakkında da açıklamada bulundu. Yılmaz yönetimindeki Belediye’nin kaynak israfına yol açan yatırımlara imza attığını savunan Yapıcı, fıskiyelerle donatılmış süs havuzlarının ve İzzet Baysal Caddesi Projesi’nin bu kaynak israflarının örneklerini oluşturduğunu söyledi. Yapıcı, Yılmaz’a göndermelerde bulunarak, “Pek çok insanın asgari ücretle geçimini sürdürdüğü bir ülkede, siz kaynaklarınızı israf ederseniz, bu dünya da olmazsa da hesabı öbür dünyada sorulur” dedi. Yapıcı, CHP’nin bayan bir isimle yerel seçimlere girecek olmasının partiye seçmen bazında bir artı kazandırmayacağını savundu.

 

 

Röportaj: Mehmet KORKUSUZ

 

12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’ne Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 1’inci Sıra Bolu Milletvekili Adayı olarak katılan Doktor Murat Yapıcı, o dönem partisinin il genelinde aldığı 28 bin 438 oy ve yüzde 16,12’lik oy oranı sonucu TBMM’ye gidemedi; ancak uzunca bir dönem Bolu siyasetinde isminden söz ettirmeyi başardı. 2011 seçimleri öncesi adaylığı büyük yankı uyandıran ve seçimlerde Bolu Merkez de elde ettiği 20 bin oy sonrası 30 Mart 2014’te yapılacak Yerel Seçimler için hakkında uzunca bir süre adaylık beklentisi duyulan Yapıcı, adını bu kez adaylığa yazdırmadı. Aktif siyasetten uzak kaldığı iki buçuk yıllık sürenin ardından Yapıcı, ilk kez Bolu Express Gazetesi Haber Merkezi’nin sorularını yanıtladı.

2011 Genel Seçimleri’nde adaylık gerekçelerini bir kez daha hatırlatan Yapıcı, o dönem geliştirdiği geleceğe dair söylemlerinin bugün gerçekleşip gerçekleşmediğini ortaya koydu. Ak Partili Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın performansını yorumlayan Yapıcı, ayrıca CHP ve MHP hakkında da analizlerini ayrıntılarıyla aktardı. Paralel devlet tartışmalarına da değinen Yapıcı, yerel gündeme ve yerel seçimlere ilişkin görüşlerini siz okuyucular için açıkladı.

Murat Yapıcı ile yaptığımız ve beğeniyle okuyacağınızı umduğumuz röportajın ilk bölümünü sizlerle paylaşıyoruz. Ayrıntılar şöyle:

 

Sayın Yapıcı, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nde MHP Adayı olarak yarıştınız. O dönem seçmenler için sarf ettiğiniz söylemlerinizi kısaca özetler misiniz?

 

Seçimlere girerken Türkiye’nin o yol ayrımında bu ülkeyle ilgili ideallerim, iddialarım ve çabalarım vardı. O dönemde bunları söyleme gereği hissettim. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinden gelinen bu noktada sapmalar var. Eğer bu seçimlerde biz bunları söylemezsek, bu sapma devam ederse, Türkiye bir kaosa doğru gidecek. Anayasa değişikliklerinden, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu değişikliklerinden Türkiye’deki demokratikleşmeden demokrasiden hukuk devletinden, devletin bütün kurumlarından eser kalmayacak. Yani bir kamplaşma, bir kavga ve bir kaos ortamı doğacak. Bunları söyledim ve bunları söylemek için aday oldum.

 

Peki, aradan geçen iki buçuk yıllık süreç söylemlerinizin haklılığını ortaya koydu mu?

Üzülerek söylemeliyim ki haklı çıkardı. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı değişti. Yargıtay’da değişiklikler oldu. Danıştay’da değişiklikler oldu. Anayasa Mahkemesi’nin yapısında değişiklikler oldu. Ve o süreçte şimdi iktidarın bile şikayet ettiği hukuk katliamları oldu. Yani o zaman herkes için hukuk diyen bizdik. Gecikmeyen adalet diyen bizdik. Bizim derdimiz, herkes için demokratik bir devlette hukukun üstünlüğüydü. Ve milli değerlerden, üniter yapıdan, bağımsızlıktan ödün vermemekti. Gelinen noktada bizim söylediklerimizin hepsinin olmasına sebep oldu. Biz seçildik, seçilmedik diye hiç düşünmedik. Ben bir tek şey düşündüm; Seçimlerin bittiği, sandıkların kapandığı noktada huzur içinde parti binasına gidip arkadaşlarımla oturdum. Ben görevimi yaptım. Ben inandığım doğruları bugüne kadar ki çabalarımla çıktım vatandaşımıza anlattım. Ben sorumluluklarımı yerine getirdim. Bundan sonrası vatandaşın tercihiydi.

Gelinen nokta Türkiye siyasetinde farklı bir nokta oldu. O gün savcılığa soyunan Sayın Başbakan şimdi savcıları görevden almaya başladı. Yine dün, “Ne istedilerse, verdik” dediği cemaatle bugün kavgaya tutuşmaya, onlara “Haşhaşiler” demeye başladı. Bunlar Türkiye’nin geldiği nokta anlamında çok önemli.

Buradan yola çıkarak yerel siyasete de gelebiliriz. Ak Parti bir koalisyon iktidarıydı. Ve bu koalisyon iktidarında baştan itibaren kimler vardı? Cemaat vardı, liberaller vardı, ikinci cumhuriyetçiler vardı, bazı sosyal demokrat aydınlar vardı, milli görüş gömleğini değiştiren bir kesim vardı. Sonra ne oldu? Bunların hepsi belli süreçlerde tasfiye edildiler. Önce liberaller tasfiye edildi. Arkasından ikinci cumhuriyetçiler tasfiye edildi. Sonra sosyal demokratlar tasfiye edildi. Sonra da cemaat tasfiye sürecine girdi. Sadece bu mu? Hayır. Ak Parti içerisinde aykırı ses çıkaran herkes tasfiye edildi. Bu çok önemlidir demokratik bir ülkede. Bir genel başkan muhalif bir ses çıkaranların hepsini dahi susturuyorsa, orada demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Kendi partisinde, kendi bakanlarını “çürük elma” diyerek dışlıyorsa, burada bir garabet vardır. Burada hakikaten önemli değişiklikler oldu.

 

Gerçekleştiğini savunduğunuz düşünceleriniz böyle. Peki, bir sonraki adım sizce neler olabilir?

Zaten kendileri de söylüyor; Anayasa değişikliği. Şu anda kendi oluşturduğu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının bile değiştirilmesi. Savcıların valilere bağlanması. Kendilerinden habersiz hiçbir hareketin yapılamaması. Hukuk devletinin yok edilmesi ve polis devletinin oluşturulması. Bu demokrasi açısından çok önemli. Yani bizim gibi köklü bir tarihi olan, birikimi olan, demokratik kültürü olan bir ülkede, bu kültürün kurduğu cumhuriyette bu noktaya gelmiş olmamız büyük bir handikap. Bunu aklıselim herkesin düşünmesi lazım. Bu sadece benim değil, AK Partililerin de, Cumhuriyet Halk Partililerinin de ve MHP’lilerinde problemidir.

 

Açıklamalarınıza göre bu sorunların çözümü nedir?

Türkiye bir kaosa gidiyor, totaliter rejime doğru gidiyor gibi bir düşünce de çıkmasın. Demokrasi içerisinde Türkiye gelenekleri itibariyle hukuk içinde sandıkta bu işi çözer. Türkiye öyle kolay dağılacak bir yapıya sahip değildir. Burada vatanını seven bizlere düşen görev, bulunduğu her yerde demokrasimize sahip çıkmak olmalı. Hukuka sahip çıkmak olmalı. Yolsuzluklara hayır demek olmalı. Yoksulluğa karşı gerçekten mücadele etmek olmalı. Devletin kurumlarını birbirleriyle kavga ettirmemeli. Maalesef Türkiye’de kurumlar birbirleriyle kavga ediyor. MİT, Jandarma ile kavga ediyor. Jandarma polis ile kavga ediyor. Poliste bir başkasıyla kavga ediyor. Ya da böyle bir algı oluşuyor. Bu kavga olmasa bile böyle bir algı var. Dolayısıyla ciddi, köklü bir devlette ve tarihimizde böyle bir şey olmadı. Hukuki olarak da dün baş tacı edilen savcılar bugün suçlu ilan edilebiliyor. Bu da ciddi bir handikap. Vatandaş çeşitli nedenlerle birbirleriyle düşman ediliyor. Cemaatçi, haşhaşi, sizden, bizden, alevi, sünni veya etnik olarak Türk, Kürt, Laz, Çerkez gibi kamplaştırmalara, ötekileştirmelere maruz kalıyor. Burada bizim yapmamız gereken zaten bunları yok etmektir. Bundan sonrası demokrasi içinde, hukuk içinde, sosyal devletin gerekleri yapılarak, bilimin ve aklın ışığında çok kolay çözülür. Önemli olan Türkiye’nin böyle bir birikiminin ve gücünün olmasıdır. Göz ardı edilen şey; Şu anda bilim adamları dışlanıyor, odalar dışlanıyor, sendikalar dışlanıyor. Bunu yerele taşırsak, Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’da aynısını yapıyor. Sayın Başbakan’ın yaptığını Bolu’da da Alaaddin Bey yapıyor. Bunun aksini söyleyebilecek bir Bolulu arkadaşım yoktur.

 

Nasıl yani?

Alaaddin Bey belediye başkanı olduğundan bu yana kaç tane belediye başkan yardımcısının değiştiğini Ak Partililer bile bilmiyorlardır. Yani AKP yöneticileri bile belediye başkan yardımcılarının sayısını pat diye söyleyemezler. Belediye Meclisi’nde, İl Genel Meclisi’nde ve yine İl Özel İdaresi Genel Sekreteri ile valilerle ve diğer resmi kurum müdürleri ile diyaloglarını herkes biliyor. Türkiye’deki durumun aynısı Bolu’da da var. Kendisi de zaten açıkça söylüyor. “Ben hukuk falan tanımam” diyor. “Yasa falanda tanımam” diyor. Bireysel sohbetlerde de aynısını söylüyor, kamuoyunda da söylüyor. “Ben yaparım, yasa sonradan gelir” diyor. “Olmazsa da yatarız” diyor. Demokrasilerde böyle bir şey olmaz. Demokrasi kurallarla yürür. Kuralları değiştirinceye kadar kuralları mutlaka uygulamalısınız. Değiştirecekseniz de değiştirirsiniz. Önemli olan bu süreci nasıl yöneteceğinizdir.

 

Hakkınızda adaylık beklentisi oldukça yoğun oldu? Siz belediye başkan adaylığını bu dönem düşündünüz mü? Herkesin yanıtını merak ettiği bu soruya yanıtınız ne olur?

Hayatım boyunca yapabileceğim işlerin peşin koştum. Ben bu işi iyi yaparım dediğimde de iyi yaptım. Belediye başkanlığı konusunda Türk milliyetçiliğine gönül vermiş birisi olarak bu muhasebeyi kendi içimde yaptım. Yani milletvekilliği adaylığımda da değerlendirmeyi kendi içimde yapmıştım. Parti içinde bir başka arkadaşımızın Şükrü Gülez’in daha iyi yapabileceği kanaati hasıl oldu. O nedenle benim şahsi bir beklentim olmadı. Bugüne dek bu ülkede yaptığım her şeyde kamu yararı, millet yararı gütmüşümdür. Şükrü Bey ile hep istişare halinde olduk. Özellikle il yönetiminin istişareyle oluşturulması, ilçe yönetiminin faaliyetleri, aday tespitleri istişareyle gerçekleşmiştir.

 

Alaaddin Yılmaz’ın artıları ve eksileri olarak neleri görüyorsunuz?

AKP içinde çok samimi, dürüst, çalışkan, bu ülkeyi seven insanların olduğuna eminim. Ama Alaaddin Bey farklı. Kendisinin ifadelerini siz basında sürekli görüyorsunuz. Burada Bolu’da yapılan art yapılan diye bir şey ifade edemeyeceğim. Alaaddin Yılmaz şunu yaptı, bunu yaptı deniyor ama ben aynı kanaatte değilim. Bir belediye başkanının yapması gereken şey, insanların rahat yaşayabileceği, ulaşım problemini çözmüş, çevre kirliliği problemini çözmüş, sosyal alanlarını oluşturmuş bir kent yaratmaktır. Belediye başkanının asli görevi budur zaten. Bunları yapmayan belediye başkanı suçlanabilir.

Bolu gibi bir kentte bizim yaz mevsimimizin 2 ayla sınırlı olduğunu iyi düşünmek lazım. Yani toplumsal fayda anlamında bunları değerlendirmek lazım. Bazı şeyleri sırf görsellik olsun diye, maliyetlerini hiç hesaba katmadan yapmak toplumsal fayda anlamında doğru değildir. Yani insanların ulaşım araçlarından istifade edemediği, ulaşım probleminin olduğu ve elektrik ücretlerini ödemekte güçlük çektiği, doğalgazdan yeterince istifade edemediği, yollarında çamurdan ve çukurdan yürüyemediği bir kentte aydınlatılmış, müzik ritmine uygun hareket eden ve sadece iki aylık yaz süresince kullanılabilecek fiskiyelere yatırım yapmak çok akılcı gelmez bana.

Belediyecilikte öncelikle Bolu’nun neye ihtiyacının olduğu belirlenecek. Çünkü kaynaklarınız sınırsız değil. Dubai’de yaşamıyorsunuz. Sonsuz petrol gelirleriniz yok. Bir de iklim şartlarınız onun gibi değil. Yurtdışına düzenlediğiniz gezilerde gördüğünüz şeylerin aynısının bu kentte yapılmasını isteyemezsiniz. Ya da “Yurtdışında yeşil ev örneklerini gördük” deyip, Kent Meydanı’na o kafelerin kenarlarına onları koyamazsınız. Bolu’nun iklimi, hava şartları, insanların yaşam standartları, insanların beklentileri, bunların hepsi çok önemlidir. Ve bunların tartışılmasını da kabul etmezseniz, sivil toplum kuruluşları ve meslek kurullarının görüşlerini almazsanız, ortaya böyle sonuçlar çıkar. İzzet Baysal Caddesi’nde gördüğünüz gibi, yeşil Bolu dediğimiz Bolu’da her taraf özel renklendirilmiş betonla, kışın su giderleri yeterli olmadığından insanlar su içerisinde yürür. Kışın kar tutan zemine tuz atarsınız ortaya oyuk oyuk yerler çıkar. Yaz ayı geldiğinde de o kalkmış betondan çıkan toz ve sıcaktan insanlar perişan olur. Bir de altyapınız çok da yeterli değilse ve bunlarla ilgili ön çalışmaları yapmamışsanız, orayı tekrar kırar ve yeniden yaparsınız. Bizim gibi ülkelerde bu bir kaynak israfıdır. Bu örneklerden sadece biri. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. O nedenle Alaaddin Yılmaz’ın meslek kuruluşlarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla yeterli diyaloğu kurmadığını düşünüyorum. Bütün odaları dışladığını, kendilerine demokrasi dışı akil adamlar diye bir grup oluşturarak imar tadilatları dahil Bolu’nun gelişimiyle ilgili onarlın görüşünü alıyormuş görüntüsü verdiğini düşünüyorum. Bolu’da fikri alınacak yasal merciler var belediye meclisi gibi. Bunun dışında da görüşleri alınabilecek, sivil toplum kuruluşları, odalar var. Bunların özellikle fikirlerinin alınmadığını düşünüyorum. Eğer bu seçimlerde tekrar böyle bir mantıkla böyle bir seçim sonuçlanırsa, Bolu’nun geleceğinin Kararabileceğini düşünüyorum. Sadece su ana isale hattının bile insanların başını öne eğmeye yeter. Bu ciddi bir hatadır. Az önce de söyledim. Kaynaklarımız sınırsız değil. İnsanlarımızın pek çoğunun asgari ücretle geçimini sürdürdüğü bir ülkede siz kaynaklarınızı israf ederseniz, bu dünya da olmazsa da hesabı öbür dünyada sorulur.

Bolu bir üniversite kenti. Üniversite gençliğine yönelik belediyenin yaptığı birkaç sokak konserinden başka bir şey yok. Yani belediye tüm öğrencilerin problemlerini çözdü, her şey bitti, hafta sonları gençlerin sokakta eğlenmesine kaldıysa, söyleyecek bir şey yok.

 

CHP’yi nasıl buluyorsunuz?

CHP’nin genel durumunu ve yereldeki çizgisini ele almak lazım. Cumhuriyet Halk Partisi Atatürk’ün kurduğu bir partidir. Dolaysıyla böyle bir partinin o çizgisi hakkında bir şey söylemem kendimi inkar etmek olur. Ama ondan sonraki CHP hakkında değişiklikler ve süreçler var. Onları benim yorumlamam çok etik olmaz; fakat sadece şu anki CHP’yi değerlendirirsek, İstanbul’da Sarıgül’ün adaylığı, Ankara’da Mansur Yavaş’ın adaylığı, cemaatle ilişkiler, kendi içlerindeki farklı söylemler, beni birazcık farklı yerlere götürüyor. Bunu CHP içindeki arkadaşlarda değerlendiriyor.

 

Peki, bu durumun yerele yansımaları nasıl oluyor?

Yerelde de aynı yansımayı görmek mümkün. Tanju Bey’in seçimlerdeki çabaları var, daha sonra da parti içi mücadeleleri var. Daha sonra partide çıkan belediye başkan aday adayları var. Bu belediye başkan aday adaylarının genel merkezdeki farklılıklar doğrultusundaki söylemleri var. Bunları kendileri de bir yerlere oturtuyorlardır. Daha sonra Tanju Bey’in dışarıdan koyduğu ağırlık nedeniyle ortaya böyle bir sonuç çıktı. Onlar için hayırlı olsun tabi ki.

 

CHP’nin bayan bir adayla seçimlere girecek olması sizce partiye bir artı kazandırır mı?

Cinsel farklılıkları çok önemsemeyen birisiyim ben. Hanım olması mutlaka bir yerlerde hanım eli değmesi açısından fayda getirir. Belediyecilikte ne kadar artı getirir onu değerlendirmek lazım. Vatandaş sadece tek bir kritere,  adaya bakmıyor. Genel merkeze genel başkana bakıyor, siyasi çizgilere ve dünya konjonktürüne bakıyor. Bolu’ya da bu aynen yansıyor. Yerel ve genel seçim bu fark etmiyor. Yoğun çalışma performansı ortaya koyuyorlar. Allah hayırlısı neyse haklarında onu versin. Benim dışarıdan gözlemlediğim kadarıyla görüşlerim bunlar.

 

 

(Röportajımızın devamı yarın)

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: