• resmi ilanlar

Bedellilere "Memoş" diyen siyasetçi hız kesmiyor

08/12/2014 14:00

Bedelli askerlikten yararlanacaklar için yaptığı “Memoş” benzetmesiyle Türkiye’nin konuştuğu olay adam haline gelen Büyük Birlik Partisi (BBP) Bolu İl Başkanı Mahmut Alan, hapis yattığı, cezaya çarptırıldığı askerlik döneminde yaşadıklarını Bolu Express Gazetesi’ne verdiği özel röportajda anlattı. Askerde, devrecilik uygulamasına karşı çıktığını ve adalet uğruna kavgalar verdiğini belirten Alan, askerliğinin ceza verilerek uzatıldığını ve son 1 ayını tuvalet yıkayarak geçirdiğini söyledi. Bedelliden yararlanacaklar için yaptığı “Memoş” benzetmesindeki ısrarını sürdüren siyasetçi, bu kez de “zengin bebeleri” olarak tanımladığı bedelli yararlanıcılarının kendisine öfke duyduklarını belirtti. Alan, ayrıca PKK aleyhindeki söylemleri nedeniyle hapis cezaları aldığını ilk kez açıkladı. Bolu siyasetinin önde gelen isimleri hakkında da yorumlamalarda bulunan Alan, yine dikkat çekici açıklamalara imza attı.

 

 

 

 

 

 

 

Röportaj: Mehmet KORKUSUZ

Bedelli askerlikten yararlanacaklar için yaptığı “Memoş” benzetmesiyle Türkiye’nin konuştuğu olay adam haline gelen Büyük Birlik Partisi (BBP) Bolu İl Başkanı Mahmut Alan’ın, Bolu Express Gazetesi’ne verdiği özel röportaj kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Mahmut Alan, daha önce kimsenin bilmediği yaşam hikayesini anlattığı röportajın ilk bölümünde, geçmişte vurdu kırdı olaylara sıkça karıştığı, sokak kavgalarında uzunca bir dönem hep başı çektiği iddialarını doğruladı. 37 yaşındaki genç siyasetçi Alan, kendisine mafyatik yakıştırmalar yapanlara, adını kabadayıya çıkaranlara ise, Necip Fazıl’ın “Geçmişi çöpe attım, köpekler karıştırsın!” sözleriyle göndermede bulundu. “Bolu siyasetinin ağır abisi”, Türkiye’nin konuştuğu olay adamla yaptığımız röportajın ikinci ve son bölümü ayrıntıları şöyle:

Röportajımızın ilk bölümünde, Ülkü Ocaklarına geçmişte sıkça gittiğinizi; ancak üyeliğinizin bulunmadığını söylediniz. Yine Alperen Ocakları’ndan size başkanlık teklifi geldiğini; lakin teklifi kabul etmediğinizi belirttiniz. Her iki yapılanmayı da yakından tanıyan birisiniz. Bu ocaklara bakışınız bugün nasıl?

Ülkü Ocakları’nda da Alperen Ocakları’nda da söylediğim bir söz var. İki ocak hakkında da son yıllarda kamuoyunda yanlış algılamalar oluştu. Neden? Gerçek ülkücüler adam gibi adamlar, gerçek Alperenler adam gibi adamlar. Peygamberin izinden giden insanlar.

Üniversitelerde, şehirlerde, her yerde… Üç çapulcu bir araya gelip, ocağa gidip geliyorlar. Adam dövüyorlar, “Biz ülkücüyüz” diyorlar. Kıza sarkıyorlar, senet tahsil ediyorlar, pavyonda çalışıyorlar, dansöz oynatıyorlar, “Biz ülkücüyüz” diyorlar. Yahu kardeşim, bari adam dövdün kimliğinle döv. Kadına sarktın kendi kimliğinle git cezanı çek. Ne yapıyorsa yap, kendi kimliğinle. Sen insanların haklarına tecavüz et, sonra da “Ben ülkücüyüm” de. Ben böyle ülkücünün… Böyle ülkücülük mü olur? Bu tür şerefsiz karakterler yüzünden ocaklarımızın adları zarar görüyor. Ocak ismi geçtiğinde insanlar yan gözlerle bakmaya başladılar. Aileler çocuklarını göndermek istemiyorlar.

Ne kadar bu hareketler yapılırsa yapılsın, bayrak söz konusu olduğunda da ilk koşanda bu ocaklardaki insanlardır. Bunu da atlamamak lazım. Yiğidin hakkını yemeyeceksin. Yapılan doğruları da, yanlışları da söylüyorum. Ülke ve vatan söz konusu olduğunda bireysel yanlışlar yapılsa bile hemen sahip çıkıyorlar. Maalesef diğerleri yeterince ses çıkarmıyorlar. Bugün PKK destekçilerinin karşısındaki en büyük güç bu ocaklardır.

Fakat Ülkü Ocakları ile Alperen Ocakları’nın kendilerini toparlamaları gerekmektedir. Mesela ben Bolu’da Alperen Ocakları’nı istemiyorum. Çünkü gerekli altyapının kısa sürede oluşturulabileceğine inanmıyorum. Gençlik yapılanmamız parti içerisinde sadece gençlik kolları çatısı altında yapılanmalı. 10-15 kişilik bir ocak oluşturabilirim. Kontrol altında tutabilmek için küçük bir yapılanmayı belki düşünebilirim.

Son dönemlerdeki sivri dilli çıkışlarınız nedeniyle haberlerinizde sizin için, “Bolu siyasetinin ağır abisi” nitelendirmesini kullandım. Okuyuculardan da kabul gördüğüne tanıklık ettim. Sivri dilli çıkışlarınızdan ötürü hiç yargılandınız mı?

Evet yargılandım. Hakkımda 5 tane ulusal basına çıkmış haber var. Bunların ikisinden yargılandım. Bir haberden 1 sene, diğerinden de 4,5 ay hapis cezası aldım.

Peki, gerekçe neydi?

Aldığım cezaların nedeni PKK’lılara “şerefsiz” demem. Bunu da çıktığım mahkemede inkâr etmedim. Yargılanmam değil ama PKK’lılar konusundaki yaklaşımımdan ötürü yargılanmam üzdü beni.

Aldığınız bu hapis cezaları uygulanacak mı?

Cezalardan 1 yıl hapis olan ertelendi; ancak 4,5 aylık hapis cezası ertelenmedi. Karara itiraz ettim. Yargı süreci devam ediyor. Bu cezaları kafama fazla takmıyorum. Onları gerekirse kendime madalya yaparım.

Bedelli askerlik noktasındaki çıkışınız, bende sizin nasıl bir askerlik dönemi geçirdiğiniz noktasında merak uyandırdı. Biraz askerlik döneminizden bahseder misiniz? Kışla günleriniz nasıl geçti?

19 ay askerlik yaptım. Askerliğimin acemilik dönemini 3 ay Erzincan’da yaptım. O 3 ayı nasıl geçirdiğimi bilmiyorum. Orada çünkü ağır bir devrecilik vardı. Askerin askeri ezdiği bir ortamdı. Fakat ben böyle bir ortamda bile askerlikten nefret etmedim. Orada ben şahıslara kızarak askerliğe karşı olumsuz bir bakış açısı kendimde geliştirmedim.

Ardından Kırıkkale’nin Pınarhisar ilçesinde komando olarak askerliğimi yaptım. Usta birliğim süresince tam 17 görev yeri değiştirdim.

Size bir şeyden bahsetmek istiyorum. Röportajın ilk bölümünde üzerime mafyatik yakıştırmalar yapıldığından bahsettik. Ben askerliğimi majör olarak bitirdim. Mafyavari karakterli bir insan bandonun önünde majörlük yapar mı? Vatan için ne gerekiyorsa, onun yapılması lazım. Majörümüz yoktu. Üst teğmenimiz de bana bu görevi verdi. Elimden geldiğince bu görevi yapmaya çalıştım.

Peki, neden 19 ay sürdü askerliğiniz?

Askerde bir ay ceza aldım. Devrecilik uygulamasına karşı çıktım. Alt devre tuvalet yıkıyorsa, üst devrenin de yıkaması gerektiğini savundum. İşte benim sertliğim buradan geliyor. Askerde bile böyle davrandım. Askeri cezaevine girdim bu nedenle. Orada yataktan sopayla kaldırdılar. Dediler ki, “Yerleri süpüreceksin!” Bende, “İnsan gibi söylersen, süpürürüm. Ama bu sopayla beni dürtersen süpürmem” deyince, 3 kişi üzerime saldırdı. Askeri cezaevinde bile kavga ettim. Koğuş ağasını dövdüm. Koğuş ağasını dövdükten sonra, askerliğimin geri kalanını tuvalet temizlemekle geçirdim. Her gün 5 kişiydik. Sırasıyla tuvalet yıkayıp, temizlik yapıyorduk. İşte biz adalet için kavga edilecekse, ediyorduk.

Siyasette yeni giriş yapan kişilerden pek çoğunun izledikleri yol hep aynıdır. Genellikle de yerel yönetici pozisyonundaki kişiler aleyhine sarf ettikleri sözlerle gündemde kendilerine yer bulmaya çalışırlar. Fakat siz farklı bir stratejiyle yola çıktınız. Popülarite arzusuyla hareket etmediniz; ancak siyasette bir hayli popüler hale geldiniz. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Belli bir strateji doğrultusunda hareket etmiyoruz. Kalbimizden ne doğuyorsa o yönde ilerliyoruz. Bir gün İzzet Baysal Caddesi’nde yürürken, koluma motorlu araç çarptı. Aynı anda 3-4 çocuk motosikletin altında kalmaktan son anda kurtuldu. Siyasetle ilgili olmadığım dönemlerde, elime telefonu alarak yayaların güvenliğini tehlikeye sokan motorluları ihbar ettim. Mahmut Alan kimliğimle gerçekleştirdiğim ihbarlardan yaptırıcı boyutta bir sonuç alamadım. Fakat siyasi kimliğe geçtiğim an hemen caddedeki bu soruna el attım. Çünkü insanların canları söz konusuydu. Tam 3 kere basın açıklaması yaptık ve herhangi bir kazada hesabı verilmesinin zor olacağına işaret ettik.

Alın size kaza. Geçtiğimiz günlerde, tüm uyarımıza rağmen meydana gelen kazada motorlu bir sürücü görevli polis memuruna çarptı. Kazada yaralanan polis memurunun malulen emekli edilmesi gündemde. Peki, onun hakkını kim ödeyebilecek? Ya da o kaza bir çocuğun başına gelmiş olsaydı ne olurdu? Ölürdü, ölürdü… Neden hala önlem alınmaz? Bir yetkili o caddeye inse ve “Herkes görevini yapsın” dese, bölgede sorun olmaz.

Siyasette profesyonel bir danışmanlık hizmeti alıyor musunuz? Ya da size fikir veren birileri var mı?

Partim adına yaptığım hiçbir konuda başkalarından fikir almadım. Fakat istişarelerim oldu. Caddede motorlu sürücülere karşı yaptığım açıklamalar öncesinde çevremdeki insanlar, “Biz trafik polisi miyiz? Başkan bunu yapmayalım” dediler. Ben doğru olduğuna inandığım için yaptım mesela.

Siyasete yeni giriş yapan kişilerin genellikle izledikleri yolu tercih etmemeniz nedeniyle, Bolu’daki mevcut siyasiler hakkındaki görüşlerinizi bugüne dek öğrenemedik. Örneğin Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz hakkındaki fikirleriniz neler?

Alaaddin Yılmaz deli dolu bir adam bana göre. Ve deli dolu oluşu sayesinde Bolu’da önemli icraatlara imza atmıştır. Deli dolu biri olmasaydı bu denli çalışma yapabileceğine inanmıyorum. Çok iyi biri olmak, çok iyimser olmak, bir insanı kurtarmaz. Hem lider olacaksın, hem yeri geldiği vakitte deli dolu olacaksın. Ama Alaaddin Yılmaz’ın tek sevmediğim yönü, üslubu. Son yaptığı açıklamalarında, “5 kişi için olsa bile sanayiyi yapacağız. Gerekirse tüm sanayiyi kapatacağız” dedi. Ardından da, “Sanayinin canı cehenneme” diye konuştu. Bir belediye başkanının görevi, esnafın işini zora sokmak değil, kolaylaştırmaktır. Ben onu yargılayacak yaşta ya da makamda değilim. Ancak üslup noktasında kendisinden beklentilerimiz daha farklı. Ötekileştirmelerden biraz daha uzaklaşmalı.

Peki ya milletvekilleri hakkındaki fikirleriniz neler? Görev sürelerinin artık sonuna gelen Fehmi Küpçü, Tanju Özcan ve Ali Ercoşkun hakkında neler düşünüyorsunuz?

Fehmi Küpçü’yü çok seviyorum. Adamın şeker gibi bir üslubu var. Efendi de. İnsan ayaküstü sohbet ettiğinde bile keyif alabiliyor kendisinden. Bolu’nun sorunlarına vakıf biri. Çözüm adamı olarak görülebilecek bir karakteri üzerinde barındırıyor. Karşı olduğu konularda bile üslubunu bozmuyor, setleştirmiyor. Çıkıyor ve karşı olmasının gerekçelerini dile getiriyor.

Ali Ercoşkun’a gelince, kendisi yumuşak bir üslubunun olduğu izlenimini yaratabiliyor insanlarda; fakat üslup noktasında sert bir yapıya sahip siyasimiz. Hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde karıştığı kavgada onun yumruklarını savurduğu anları televizyon ekranları aracılığıyla bizlerde gördük. Siyaseten yaptığı bazı çıkışlardaki aşağılayıcı üslubu rahatsız edici olabiliyor.

Tanju Özcan ise, bana göre çok renkli bir karakter. Ve ben şuna inanıyorum, Ak Partililerin büyük bir çoğunluğu da Tanju Özcan’ı çok seviyorlar. Hatta kameraların kapalı olduğu ortamlarda Ak Partili üst düzey çok sayıda yönetici Tanju Özcan’la can ciğer sohbete tutuştuklarına defalarca şahit oldum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmalar yereldeki insanlarımızı etkilemeyi başardı. Bolu için bir şeyler dile getiriyor. Yanlış mı, yoksa doğru mu söylüyor? Bunun takdiri de kamuoyunundur.

Facebook’ta binlerce kişinin izlediği videolu görüntülerinize değinelim birazda. Sizi ulusal basında gündeme taşıyan, milyonlarca kişinin sizi tanımasını sağlayan o videoların hikayesini bize anlatır mısınız?

Hakkari’de iki askerimizin şehit olması üzerine, yerel bir televizyon kanalına kanlı saldırıyı kınayan bir açıklama yaptım. Açıklama yapmamın üzerinden birkaç saat geçtikten sonra telefonla kanaldan arayan biri, “Abi yayın yasağı geldi, senin açıklama yasak nedeniyle yayınlanmayacak!” dedi. O esnada aracımla da bir yere gitmek üzere yol alıyordum. Cep telefonumun kamerasını video moduna alıp başladım konuşmalarımı görüntülü kaydetmeye. O an aynen şunu söyledim; “PKK’lılar sizi katletmiyorsak, Allah’a inancımızdandır. Ama sizde mezhep yok! Siz mezhepsizsiniz. Yeter artık bu milletin sabrını taşırmayın!” Görüntülerimi Facebook’taki kişisel sayfamdan yayınladım. Görüntü 17 bin tık aldı. Hayretler içerisinde kaldım. İzleyenlerden de olumlu geri dönüşlerle karşılaştım.

Sonra sınırdan peşmergeler geçti. Daha doğrusu peşmerge adı altında PKK’lılar geçiş yaptı. Yine yayın yasağı yayınlandı. Bu nedir kardeşim? Biz vatan hakkında konuşmayacaksak, ne hakkında konuşacağız? Öfkelendim karar karşısında. Kendi kendime, önceki videoyu 17 bin kişi izlediyse, bu konuyu da video aracılığıyla değerlendireyim dedim.

Yine cep telefonumun kamerasını açtım ve konuşmaya başladım: “Bana deseler ki, PKK’lılar vurduğu askerlerin koruması altında geçiş yapacaklar, hadi oradan hayal mi görüyorsun derdim. Hayali biz görüyormuşuz. Arkadaşlar çok acı bir gün yaşıyoruz. PKK’lılar bizim askerimizin koruması altında geçiş yaptı. Yazıklar olsun o askerleri oraya dikenlere!”Bu video da 15 bin kişi tarafından izlendi. Baktım videolar paylaşılmaya da başladı.

Yine Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde olaylara karıştıkları gerekçesiyle uzaklaştırılan öğrencilerin arkadaşları çıkıp kameralar önünde tehditvari konuşmalar yaptılar. Rektörümüzü açık açık tehdit ettiler. Bu da benim gücüme gitti. Bunun üzerine bir video daha kaydettim ve dedim ki, “Öğrenci olduğunu iddia eden arkadaşlar, siz daha ne özgürlüğü istiyorsunuz? Özgürsünüz işte. Protesto yapabiliyorsunuz. Açıklamalarınızı basınla paylaşabiliyorsunuz. Öğrenci haklarına ve diğer tüm haklara sahipsiniz. Daha ne özgürlüğü peşindesiniz? Artık size vermediğimiz tek bir özgürlük kaldı. O da ahiret. Madem özgürlüğe bu denli düşkünsünüz, ölünce tamamen özgürleşirsiniz.”

Peki, bedelli askerlik yapacaklar için yaptığınız o ünlü benzetme hakkında neler söyleyeceksiniz?

O video basında çıktıktan sonra, sokakta yürüyemez oldum. Ertesi gün İzzet Baysal Caddesi’nde kimi kolumdan tutup sarılmak istedi, kimi tutup başımdan alnımı öpmeye yeltendi. Olumsuz eleştirilerde aldım. “Memoş” benzetmemi “nonoş” olarak anlayan ve böyle yorumlayan tanımadığım insanlar cep telefonu aracılığıyla bana ulaştı ve kendilerine bu sözlerle hakaret ettiğimi iddia ettiler. Oysaki ben onların anladığı anlamda kullanmamıştım “Memoş” benzetmesini.

Peki, “Memoş” benzetmesiyle sizin anlatmak istediğiniz neydi?

Daha iyi anlatmak gerekirse, Mehmetçiği Mercedes’e benzetebilirsiniz. Bedelli askerlik yapanları da Mercedes’in yan sanayi bir ürününe. Buradan kastım, anlatmak istediğim aslında buydu.  Mehmetçiği Mercedes’e, bedelli askerliği yapanlara da bu anlamda “Memoş”a benzettim. Yani Mehmetçiğin çakması. Fakat insanlar bu benzetmeyi anlayamadılar. “Nonoş” algılamak isteyenlere de diyeceğim tek söz; Bu da senin algına bağlı. Ban napayım! Ayrıca zengin bebeleri bana kızıyormuş, kulağıma geliyor. Onları fazla kafama takmıyorum. Çokta tın.

Ailesini bahane gösterip bedelli askerlik yapacaklara şunu söylüyorum; Madem ailenize bu denli önem veriyorsunuz. Bedelliye ödeyeceğiniz parayı ailenize verin ama askere de gidin! Adam mısın sen? Vatanını seviyor musun? Al sana çözüm önerisi. Ulusal basında çıkan haberimin altına yapılan yorumların yüzde 70’i olumlu, yüzde 30’u olumsuz. Parası olanların askerlik yapmaması bence büyük bir ayrımcılıktır. Madem bedelli askerlik çıkıyor, zengin bebelerinden alınan paralar garibanın asker evladına verilsin. Hükümet diyor ki, bedelliden elde edilecek kaynakla askeri mühimmat alınacak. Peki, soruyorum; Önceki bedelli uygulamasından sonra hangi tankı, topu, tüfeği aldınız? Haydi gösterin! Bir ülkede iki senede bir bedelli askerlik çıkar mı? Bir başbakan 45 gün önce çıkıyor ve diyor ki; “Garibanı ben ezdirmem. Herkes askerlik yapacak.” 45 gün sonra da “Bedelli çıkacak” diyor. Ben burada yanlışı ortaya koyma derdindeyim. Bir emeklinin ya da memurun maaşı Meclis’te günlerce tartışılır, herkes pür dikkat çıkacak iyi bir haberi günlerce dört gözle bekler ama milletvekili maaşlarına zam yapılması söz konusu olunca karar birden çıkıverir. İşte ben bunlara karşıyım ve biz bunlara karşıyız.

Röportajımızın son bölümünde, yeniden Büyük Birlik Partisi üzerinden sorular yöneltmek istiyorum. “Muhsin Yazıcıoğlu’ndan sonra Büyük Birlik Partisi çizgisinden çıktı!” şeklindeki yorumlamaları nasıl karşılıyorsunuz?

Çizgisinden çıktıysa neden hala genel merkezimiz kiralık? Neden devlet desteği alamıyoruz? Gözümüzün önünde genel başkanımız Sayın Desteci’ye Başbakan Yardımcılığı teklif edildi. Tıpkı Numan Kurtulmuş gibi. Ama reddetti. Bu mudur çizgiden çıkmak? Bu yaklaşımlara sadece gülüyorum. Bizim bir davamız var. Biz dava partisiyiz.

Benim partim bir başka parti çatısı altına girsin, anında istifamı basarım. Çünkü ben bu davaya inanmışım. Bizler azınlık olabiliriz, fark etmez. Merhum Muhsin başkanımın da dediği gibi; Yalan çoğunlukla yürüyeceğime tek başıma doğru bildiğim yolda giderim! Ben de bu yolu doğru buluyorum.

Genel seçimler yaklaşıyor. Siz Büyük Birlik Partisi İl Başkanı olarak Bolu’da milletvekili adayı çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Fakir bir siyasi partiyiz. Devlet desteği alamıyoruz. Zor şartlar altında çizgimizi sürdürme mücadelesi veriyoruz. Bu seçimler öncesinde aday arayışlarımız sürüyor. Dediğim gibi imkanlarımız kısıtlı. Fakat ben şahıs olarak aday olmayacağımı sizin aracılığınızla belirtmek istiyorum. Seçimlere aylarca vakit varken, netleşmiş bir şeyler henüz ortada yokken, konuşup yanlış yönlendirmelerde bulunmak istemiyorum.

Peki, aday çıkarmadığınız takdirde, yerelde ittifaka gider misiniz?

Elbette ki ittifaka giderim. Tarafsızlık zulümdür.

Öyleyse, adresiniz hangi siyasi parti olur?

Önceliğimiz Milliyetçi Hareket Partisi olabilir belki ama hak ve hukuku savunacak, uzlaşacağımız doğru bir adayın çıkması halinde, Ak Parti’yi ve CHP’yi de destekleyebiliriz. Bu noktada kararımızı belirleyici tek kriter, hak ve hukuku gözeten bir adayın çıkmasıdır.

Sayın Alan, açıklamalarınızdan ötürü size teşekkür ediyorum.

Ben de çok teşekkür ediyorum. Benim için oldukça keyifli bir sohbet oldu. Sürçü lisan etti isem af ola. Bolu Express Gazetesi okurlarına sizlerin aracılığıyla sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.

 

 

YORUMLAR  (Toplam 1 yorum)

  • ESNAF  (10.12.2014 06:45:53)

    Siyasi hayatında Mahmut Alan a başarılar diliyorum. Bizler sanayi esnafları olarak yok olmamak için yanımızda siyasiler olmadan mücadele veriyoruz. Yönetimler ve siyasiler insan için insanca yaşamak için daha refah yaşam kalitesi için çalışmalıdırlar. Sanayi esnafında huzur bırakmadılar, Sanayi esnafına yapılan TAM BİR İHANETTİR. Bizim yüreğiyle ağzından çıkan lafı bir olan siyasetçilere ihtiyacımız var. Çok merak ediyorum seçimlerde Sanayi esnafına canınız cehenneme deyipte hangi yüzle gelecekler?

  • Yorum yazın!
     1250 karakter yazabilirsiniz

    Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: