• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

08/01/2015 12:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı "Cuma Sohbetleri"nin bu haftaki bölümü Bolu Express'te.

DÜNYEVİLEŞME

Dünyevileşmek, Allah’ı ve ahireti unutarak büyük bir hırsla dünyaya sarılmak, hiç yok olmayacakmış gibi dünya malına düşkün olmaktır. Dünyevi imkanları elde etmek ya da zengin olmak dünyevileşmek değildir. Yeter ki insan elde ettiği maddi imkanların mahkumu olmasın, onları Allah’ın rızasına uygun bir şekilde kullanabilsin.

Kişi, Allah’ı unutup O’nu gündeminden çıkarttığı ve O’nun emir ve yasaklarını göz ardı ettiği ve bunun sonucunda tamamen dünyanın meşgalelerine daldığı anda din o kimse üzerindeki etkisini yitirir. Sonuçta bu kimse dünyevileşmiş olur.

Kur’an’da anlatılan dünyevileşmiş insan tiplerinin ortak özelliği dünyadan mal, şöhret ve hükümranlık gibi bir menfaat elde etmiş olmalarıdır. Onlar bu dünyada her ne varsa Allah’ın olduğunu unutmuşlar, her şeyin kendilerine ait olduğunu düşünerek kendilerini tanrı yerine koymuş ve dünyanın menfaatlerine esir olmuşlardır. Ülkesini kendi malı olarak gören ve tamamen kendi nefsini tatmine yönelik kararlarla hükümdarlık yapan Firavun ile mal ve servet düşkünlüğü ile tanınan Karun dünyevileşmiş insanlara örnektir.

Dünyaya rağbet, insanoğlunun sahip olduklarına her şeyden daha fazla değer vermesidir. Bu, dünyaya tamahın en tehlikeli boyutudur. Bu boyutta dünyevileşen kişinin benliğini kuşatacak en büyük korku, sahip olduğu şeyleri kaybetme korkusudur. Kişinin tamah ettiği şey mal olunca o, bu malı kaybetme korkusuyla ondan en küçük bir miktarı bile başkasıyla paylaşmaya yanaşmayacaktır. Eğer bu tamah bir mevki ya da makama ise bu kişi elde ettiği makamı kaybetmeme adına her şeyi yapabilecek bir ruh haline bürünebilecektir. Bu ise sadece o kişiyi değil sonuçları itibariyle tüm toplumu olumsuz yönde etkileyecektir.

Allah Rasülü, sahip olduğu malın hakkını verip şükrünü eda eden kimseler için zenginliğin olumsuz olması bir yana faydalı yönüne de işaret ederek şöyle buyurmaktadır: “Takva ehli kimseler için zenginliğin bir zararı yoktur.”(İbnMace, Ticaret 1) “İyi insan için, iyi mal ne güzeldir.”(İbnHanbel, IV, 197)

 

“Onlar, ne ticaretin ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymadığı insanlardır. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur Süresi 24/37)

“İnsanlar ‘iman ettik’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.” (Ankebut Süresi, 29/2)

 

“Zenginlik, mal çokluğu değil gönül tokluğudur.” (Buhari, Rikak 15)

“Sizden her kim ruhen ve bedenen sağlıklı olup, günlük yiyeceği de yanında olursa dünya onun olmuş gibidir.” (Tirmizi, Zühd 34)

“Sizden (maddi yönden) daha aşağı olanlara bakın! Sizden yukarıda olanlara bakmayın. Bu, Allah’ın nimetini küçümsememeniz için daha uygundur.” (Müslüm, Zühd 9)

“Müslüman olan, kendisine yetecek kadar rızık verilen ve Allah’ın ona verdikleriyle kanaatkar kıldığı kimse kurtuluşa ermiştir.” (Müslim, Zekat 125)

“Her ümmetin bir fitnesi (imtihan vesilesi) vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır.” (Tirmizi, Zühd 26)

 

 

Huneyn Savaşı sonrasında elde edilen ganimetlerin dağıtımında Allah Rasülü, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanları dikkate alıyordu. Bunlardan biri de Hakim b. Hizam idi. Kendisine verilenle yetinmeyen Hakim b. Hizam Peygamber Efendimiz (sav)’e gelerek istekte bulunmuş ve bu durum üç defa tekrar etmişti. Her gelişinde Hakim’i boş çevirmeyen Allah Rasülüüçünçü seferde ona şu nasihatte bulundu:

“Ey Hakim! Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Kim bu mala engin bir gönülle sahip olursa kendisi için malı bereketlenir. Ama kim de hırs ve tamah dolu bir kalp ile bu malı isterse, tıpkı yiyip de doymayan kimse gibi, onun için malın bereketi kaçar. Veren el, alan elden üstündür.” Bu nasihatten sonra kimseden bir şey istemediği gibi Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dönemlerinde payına düşen malları da almamıştır. (Buhari, Zekat 50)

 

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

 

Lokman (a.s) bir gün oğluna şu öğütte bulunur:

 

-Yavrucuğum! Ahiretin karşılığında dünyanı sat! Ahirette ebedi olarak Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için dünyaya ait heves ve arzularından vazgeç! Böylelikle her ikisini de kazanırsın.

Dünyalık menfaat karşılığında sakın ahiretini satma! Bu durumda hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğrar, zarar edersin.

 

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

 

Sorularla İslam

Ahiret inancının delilleri nelerdir?

 

Ahiret ve ahiretteki durumlar “gayb” yani duyular ötesi alana ait olduğu için gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimlerin ilgi alanı dışında kalır. Ancak bu, ahiret inancının aklen temellendirilemeyeceği anlamına gelmez. Nitekim bazı ayetlerde ahiret inancına dair bilgiler verilirken aklî temellendirmelere dayanak teşkil edecek yaklaşımlar ortaya konulur. Söz gelimi, şu ayet, “İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (sperm) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık düşman kesilmiştir. Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki, “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek? “ De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.” (Yâsin, 36/78-79) bunun bir örneğidir. Aklî olarak düşünüldüğünde, insanı meniden yaratan Yüce Yaratıcı, ikinci kez elbette yaratacaktır.

Bu âlemin ve insanın sonradan var olduğu, âlemin kıyametten, insanın da ölümden sonra yaratılmasının Allah’a zor olmayacağı aklın kolayca kabul edeceği bir husus olarak görülmektedir. Zira bu âlemin bir sonunun olacağı, insanın da ölümlü olduğu aşikârdır. Allah’ın kudretine gelince, bu fiziki âlem onca büyüklüğü ve düzeni ile Yaratıcı’nın her şeye kudretinin yettiğini açıkça göstermektedir.

Bütün bunların yanında, İslam âlimleri ahiretin gerçekliğine dair birçok delil sırlamışlardır. Bunlardan bazılarına değinilebilir:

a) Bütün Peygamberler kıyametten, insanların hesaba çekileceğinden, dünya hayatından sonra ayrı bir hayat kurulacağından, iyilerin cennette, kötülerin cehennemde kalacağından bahsetmişlerdir. İnsanlığın güven ve ahlak abidesi olan Peygamberlerin yalan söylemesi mümkün olmadığına göre bütün bunlar haktır, gerçektir.

b) İnsandaki adalet duygusu, âhirete inanmayı zorunlu kılar. Esasen insanlardaki adalet duygusunun temeli de Allah’ın adil olmasıdır. Diğer taraftan görüyoruz ki bu dünyada herkes işlediği suçun cezasını tam anlamıyla çekmemekte, birtakım haksızlıklar meydana gelmektedir. O halde adaletin tam olarak gerçekleşeceği bir yerin yani ahiretin olması zorunludur.

c) İnsandaki sorumluluk duygusu ahiretin varlığına inanmayı zorunlu kılar. Yüce Allah insanı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hayır ile şerri ayırt eden ve seçen bir varlık olarak yaratmış, bu seçiminden dolayı da sorumlu tutmuştur. İnsanın belli davranışlarından sorumlu olması bu sorumluluğunun karşılığını göreceği bir hayatı ve yurdu gerekli kılmaktadır. Bir âyette şöyle buyurulur: “Göğü, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Vay o inkâr edenlerin ateşteki haline! Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah’tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız.” (Sâd 38/27-28)

 

d) İnsandaki sonsuzluk ve ebedîlik isteği ve duygusu, âhirete inanmayı gerekli kılar. Zira insana bu isteği ve duyguyu veren Yüce Yaratıcı’dan başkası değildir. Madem bu isteği ve duyguyu vermiştir elbette bu istek ve duygunun karşılanacağı âlemi yani ahireti yaratacaktır.

TOPRAKLA TEMAS ETMEYE İHTİYACIMIZ VAR.

                    Değerli dostlar  toprak mükerrem bir varlık olarak yaratılan insanın hayatında önemli bir yere sahiptir. Kim bilir  ilk mayasını aldığından mıdır bilinmez toprakla aşinalığı vardır insanın. Yüce Mevla insanın da içinde bulunduğu evreni yaratırken belirli kaideler, prensipler, hassasiyetler  çerçevesinde yaratmıştır , ve bizden de bu hassasiyetleri , kaideleri gözetmemizi istemiştir.Aksi halde başımıza gelebilecek hadiseleri  konusunda ; “kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın” diyerek  uyarılarda bulunmuştur. Peygamberleri vasıtası ile bildirmiş olduğu emir ve nehiylerinde de hep bizim  yararımızı gözetmiştir. İnsan ile evrenin ilişkisi çok geniş bir konudur , ben burada  , insanın toprakla ilişkisine değinmekle yetineceğim.

                 Ne kadar ilginç değilmi şu toprağın yapısı , tavırları …. Her şeyi kabul edişi …..   Olumlu veya olumsuz gönderdiğiniz her şeyi kabul ediyor.Mesela insanın stresini , kızgınlığını  kabul ediyor.Çekip alıyor onu insandan.Tabi insan  toprakla teması sağlıyabilirse ,  onunla iletişime geçebilirse ……  Oysaki ne kadar ihtiyacımız var bu gün buna. Ne kadar ihtiyacımız var vücudumuzdaki elektriği boşaltmaya…  Neler oluyor  bizlere  , nedir bu gerginlik , sinir , stres ….

                Ceza İnfaz kurumlarında yatan mahkumların bir çoğunun orada bulunmasına sebep üç beş saniye içerisinde düşünmeden , öfkeyle verilmiş kararlardır. Niye bu kadar yenik düşüyoruz öfkemize. Öfkeli anımızda kontrolü elden bırakmama adına  Hz. Peygamber (s.a.v) bize bir takım taktikler sunmuştur. Örneğin abdest alma bunlardan bir  tanesidir.Abdest almanın öfkenin kontrolunde iki türlü  net  pozitif katkısı bulunmaktadır.Bunlardan birincisi ; zaman kazandırmasıdır ki , öfkeli anda saniyelerin büyük önemi vardır.İkincisi ise ; kişi sinirlendiğinde kalp atışları hızlanır ,dolayısıyla  kan dolaşımı hızlanır ve ateşi yükselir.İşte öfkeli anda alınacak abdest  tıpkı küçükken ateşi çıkan bebeklere uygulanan soğuk tampon gibi vücut  ısısını , ateşini düşürecektir.   

                 İnsanların sakinleşmeye , rahatlamaya  ihtiyacı bulunmaktadır.Akşamları haber izlerken bunun olumsuz örneklerine sık ça rastlamaktayız , sudan sebeplerle meydana gelen tartışmalar , kavgalar , cinayetler  vs. Nerede hoşgörü , nerede sabır , nerede itidal … Kaybettik galiba bunları biz. Bu güzel hasletleri bedenimize , ruhumuza yeniden kazandırmak için gelin bir çalışma yapalım.Bunu yaparken ilk önce ruhumuzda ve bedenimizde bulunan gereksiz , zararlı fazlalıkları atalım ilk önce. Boşaltalım şu vücüdumuzdaki elektriği toprakla temasa geçerek . En kısa zamanda çıplak ayakla  toprağa temas  edelim.Ve gereksiz unsurlardan boşalttığımız bedenimizi ve ruhumuzu güzelliklerle , iyi düşüncelerle , hoş görü ile , sevgi  ile dolduralım.Sevelim sevilelim bu dünya size , bize kimseye kalmaz.

                Nedir bu pervasızca  çevrene verdiğin zararlar,

                Yetmedi mi  yüreklerde açtığın sayısız  yaralar,  

                Kendine gel  Ademoğlu  dön aslına , dön  RABBİNE ,

               İşte o zaman  huzur  bütün benliğini sarar.

İrfan  Yağız

Bolu Cezaevi Vaizi

 

 

 BANA ALLAH'IM GEREK

Neyleyeyim dünyayı

Bana Allah'ım gerek

Gerekmez mâsivayı

Bana Allah'ım gerek

 

Ehl-i dünya dünyada

Ehl-i ukba ukbada

Her biri bir sevdada

Bana Allah'ım gerek

 

Dertli dermanın ister

Kullar, sultanın ister

Aşık cananın ister

Bana Allah'ım gerek

 

Bülbül güle karşı zar

Pervaneyi yakmış nar

Her kulun bir derdi var

Bana Allah'ım gerek

 

Beyhude hevayı ko

Hakkı bulagör yahu

Hüdâî’nin sözü bu

Bana Allah'ım gerek

 

Aziz Mahmud Hüdâî


İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: