• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

19/02/2015 16:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı "Cuma Sohbetleri"nin bu haftaki bölümü Bolu Express'te.

İSLAM'DA İNSANIN DEĞERİ

Yaratılmış varlıklar arasında insanın özel ve şerefli bir yeri vardır. İnsanı diğer varlıklar arasında şerefli kılan, Allah’ın yarattığı esnada ona üflediği ilâhî ruh olmalıdır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı. Sonra onun neslini, bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı. Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi...” (Secde, 32/7-9).

İnsan, içinde taşıdığı bu ruh sayesinde, meleklerden daha üstündür ve yeryüzünde Allah’ın halifesidir. İnsanın Allah’ın halifesi olduğu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifâde edilir:

Hani Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti...”(Bakara, 2/30).

Allah, insanı yeryüzünde halife yapmakla ona şeref ve değer bahşetmiştir. İnsan bu özelliği ile hem peygamberler vasıtasıyla gönderilen kutsal kitapların hükümlerine, hem de kâinattaki tabiî kanunlara uyacak, onları uygulayacak, yüce yaratıcının sayısız nimetlerinden yararlanıp, O’na kulluk ve şükür halinde bulunacaktır. İnsanın yaratılış gayesi de budur. Kısaca insanın halife olarak görevi, Allah’ın iradesi doğrultusunda hareket etmek ve mutlu olmaktır. Cenab-ı Hak da bunu ister, peygamberleri ve kutsal kitapları bunun için göndermiştir.

İslâm inancına göre insan; aklî, bedenî, ahlâkî ve rûhânî en mükemmel meleke ve yeteneklerle donatılmıştır. Tertemiz halde, maddî ve mânevî her çeşit yükselmeye müsâit olarak doğar. Bu yeteneklerle yaratılmış olan insan, şâhikaların en yükseklerine çıkabilir. O, böyle bir şerefe sahiptir. Hz. Ali insan için ne güzel söylemiştir:

İlacın sendedir de farkında değilsin

Derdin de sendedir fakat göremezsin

Sanırsın ki sen sâde küçük bir cirimsin

Halbuki sende dürülmüş, en büyük âlem

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâme adlı eserinde; “İnsan bedeni, küçük âlem, ruhu ise büyük âlemdir. Âlemde yaratılan her şeyin benzeri insan vücudunda mevcuttur. İnsanın cismi ve canı bütün âlemin bir nüshasıdır.” diyerek insanın değerini vurgulamıştır.

Yüce Allah, İsrâ Sûresi’nin 70. ayetinde, insana verdiği değeri şöyle beyan etmektedir:

“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”

İNSAN HAYATINA VERİLEN ÖNEM

İslâm’da insanın can güvenliğine, diğer bir ifadeyle hayat hakkına büyük önem verilmiş ve insan hayatının dokunulmaz olduğu belirtilmiştir. Öyle ki, İslâm’da “zarûrât-ı diniyye” şeklinde ifade edilen temel değerler sıralamasında “canın muhafazası” önemli bir yer tutmaktadır. Hatta dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunması şeklinde sıralanan bu beş temel ilkenin hepsinin, dolaylı ya da doğrudan, canın korunması ile bir ilgisinin bulunduğunu söylemek mümkündür. Bu değerler sıralamasında canın muhafazası, bazı durumlarda, ilk sırada yer alan dinin muhafazasından daha önce gelmektedir. Nitekim canın muhafazası için, dinin kesin olarak yasakladığı bazı haramların yapılmasına izin verilmesi, hatta bazı durumlarda, bu tür yasakların işlenmesinin zorunlu oluşu, insan hayatına verilen önemi vurgulayacak nitelikteki uygulamalardır.

İnsanın en başta gelen hakkının, yaşam hakkı olduğunu gösteren birçok hadis vardır. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (a.s) ilk “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” niteliğinde olan Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur:

 “Bu gün, bu ay ve bu belde nasıl kutsal ise, canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öylesine kutsaldır, her türlü tecâvüzden korunmuştur; yani toplumun sorumluluğu ve hukukun güvencesi altındadır” buyurarak insanın yaşama hakkının dokunulmazlığını belirtmiştir.

Bir başka hadiste de:

                     “Yedi helâk edici şeyden sakınınız… Bunlardan biri de, haklı durumlar müstesnâ, Allah’ın haram kıldığı bir cana kıymaktır...” Buhârî, Vesâya, 23. III, 195buyurmuştur.

Yine O, bir diğer hadislerinde, adam öldürmeyi aynen Allah’a ortak koşmak gibi insanı mahveden en büyük günahlardan biri olarak göstermiştir. Buhârî, Hudud, 44. VIII, 34.

Başka hadisinde  ise;

“Bize silah çeken bizden değildir” buyurmuştur. Buhari, Fiten, 7. VIII, 90.

Peygamberimiz bu hadisleriyle, insanların mal ve canlarının kutsal olduğunu ve mutlaka saygı gösterilmesi gerektiğini, herkesin mal ve can güvenliği içinde olduğunu beyan etmiştir.

Peygamberimiz bir diğer hadisinde ise; birbirlerine silah çeken iki müslümandan birinin diğerini öldürmesi halinde her ikisinin de cehenneme gideceğini, çünkü öldürülenin de katili öldürmeye kastetmiş olduğunu bildirmiştir.

Yüce Allah, insanları alaya almak, kötü lakapla çağırmak, onlar hakkında kötü zanda bulunmak, onların kusurlarını araştırmak ve kişileri çekiştirmek gibi kötü davranışlardan sakınmalarını müslümanlara emretmiştir (Hucurat, 49/6-12). Zira bu olumsuz davranışların sonunda mal veya can kaybına sebebiyet verecek eylemler olabilir. Halbuki insanın kendi canına veya başkasının canına kıymasının onun için en büyük yanlışlık olduğunu yukarıda belirttik.

Dinimiz, kan davalarını, intihar etmeyi, töre adına insan öldürmeyi haram ve büyük günah saymıştır. Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde cAhiliyye devrindeki kan gütme davalarının tamamen kaldırıldığını belirtmiş, İslam ile şereflendikten sonra mal ve can güvenliğinin ortadan kalktığı, kötülüklerin ön plana çıktığı, o döneme dönülmemesini ısrarla ashabından istemiştir. Hatta bu konuda müslümanları bilgilendirdikten ve uyardıktan sonra “Ya Rabbi! Şahit ol,Şahit ol, Şahit ol! diyerek yüce Allah'a üç defa niyazda bulunmuştur. Bu da; insanların can ve mal güvenliğinin sağlanmasıyla huzurlu, sağlıklı, birlik ve beraberlik içinde yaşayan bir toplum düzeninin temin edilebileceğini ortaya koymaktadır.

İslam dini, kişilerin can güvenliğinin sağlanması konusunda birtakım tedbirler almıştır. Bunun ilk tedbiri, cezai müeyyidelerdir. Hatâen bile olsa bir hayata son vermenin "diyet" ve "kefâret" gibi cezaları vardır (Nisa, 4/93-94). Kasten cana kıyanların cezasının ise yüce Allah Bakara Suresinin 178 ve 179. ayetlerinde "ölüm" olduğunu bildirmiştir. İslam Dini, suça iten sebepleri azami ölçüde ortadan kaldırmış,  insanı; iman, ibadet ve ahlakla olgunlaştırmak için gerekli tedbirleri almış ve bundan sonra da kasıtlı olarak "cana kıyanların canına kıyılır" hükmünü koymuştur. Hiçbir kimse gerekçesi ne olursa olsun bir kişiyi öldüremez. Kişiler kanaatlerine göre hüküm koyamaz. Kişilerin suçlarından dolayı onları bir otorite cezalandırır. Herkes kanaatine, düşüncesine göre müeyyide belirleyemez. Aksi halde toplumda anarşi ve huzursuzluk meydana gelir. Zamanımızda can güvenliğimizin sağlanmasında; askerimiz, polisimiz ve hakimlerimiz önemli görev yapmaktadırlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından alınmıştır.

 

İNSAN HAYATINI KORUMAYA YÖNELİK TEDBİRLER

İslâm dini de, insanın en tabiî hakkı olan hayatı, hukukun teminatı altına almış, kişinin yaşama hakkına tam bir saygı gösterilmesini sağlamak için bir takım maddî ve manevî yaptırımlar koymuştur.

Bunları şöyle özetleyebiliriz:

Manevi yaptırımlar

İslâm dininde insan canına kıymanın kısas ve diyet gibi dünyevî yaptırımları yanında manevî (uhrevî) yönden de birtakım müeyyideleri vardır.

Kur’an-ı Kerim’de, hukukî bir gerekçeye dayanmaksızın kişilerin canlarına kıymanın, Allah’ın gazap ve lânetine uğramaya sebep olacağı, dolayısıyla ne derece ağır bir manevî sorumluluğu bulunduğu şöyle dile getirilir:

Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisâ, 4/93).

Hz. Peygamber Vedâ haccında bütün müslümanlara hitaben:

“Bu gün, bu ay ve bu belde nasıl kutsal ise, canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öylesine kutsaldır, her türlü tecâvüzden korunmuştur; yani toplumun sorumluluğu ve hukukun güvencesi altındadır…” (Buhârî, İlim, 37, I, 35; Müslim, Hac, 147, I,, 889). buyurarak insanın yaşama hakkının dokunulmazlığını belirtmiştir. Bir başka hadiste de:

         “Yedi helâk edici şeyden sakınınız…. Bunlardan biri de, haklı durumlar müstesnâ, Allah’ın haram kıldığı bir cana kıymaktır…. (Buhârî, Vesâya, 23, III, 195; Müslim, İman, 144, I, 91.) buyurmuştur.

 Maddi yaptırımlar

Kur’an’da insanın dünyaya gönderilişi anlatılırken meleklerin insanoğlunun yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökeceği itirazında bulunduğu bildirilir. (Bakara, 2/30). Gerçekten de çok geçmeden Hz. Âdem’in iki oğlu arasında kıskançlıktan doğan aşırı kin ve düşmanlık sebebiyle ilk kan dökme olayı meydana gelmiştir. Olay, Ahd-i atik (Tevrat)’te ve Kur’an’da yaklaşık ifâdelerle anlatılır.(Tekvîn, 4/1-8; Mâide, 5/27-31).

Kur’an-ı Kerim’de haksız yere bir cana kıymanın, bütün insanları öldürmüş gibi ağır bir suç olduğu; bir insanın hayatını kurtarmanın da bütün insanlara hayat verme gibi yüce ve değerli bir davranış olduğu belirtilerek şöyle buyurulur:

 “... Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır...” (Mâide, 5/32)

İslâm dininde kişilere karşı işlenen öldürme ve yaralama suçlarında misli ile cezalandırma (kısas) ilkesi esastır. Konu ile ilgili bir çok âyet ve hadis vardır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de:

 “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecâvüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.” (Bakara, 2/178).

Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir” (İsrâ, 17/33) buyurulmuştur.

Hz. Peygamber’in bir çok söz ve uygulaması da misli ile cezalandırmanın meşrû olduğuna delil kabul edilmektedir. Bu bağlamda Rasülüllah (sav) de:   “... Kim kasten bir cana kıyarsa (cezası), kısastır…”   (ibn Mâce, Diyât, 8, II, 880.) buyurmuştur.

Kişilerin can güvenliğine diğer bir ifadeyle hayat haklarına yöneltilen haksız saldırılara karşı cezâî yaptırımlar getirilmesi, can güvenliğine verilen önem doğrultusunda yapılmış düzenlemelerdir.

Ayrıca, cinâyet işleyen kimsenin, öldürülenin yakınları tarafından öldürülmesi değil, suçlunun devlet eliyle, objektif ve âdil yargılama sonucu cezalandırılması ilkesi benimsenmiştir. Bütün bunlar, insan hayatını korumaya verilen değerin bir başka açıdan ifadesidir.

İslâm dininde savaş halinde bile müslüman savaşçıların düşmanı öldürme hakkı çok sınırlı tutulmuş, kadın, çocuk, din adamı, yaşlı kimseler gibi fiilen savaşa katılmayanların öldürülmesi yasaklanmış, savaş esirlerinin yaşama hakkı korunmuştur. Fiilî savaş durumu veya cezanın infazı, meşrû müdafaa gibi hukuka uygunluk hallerinin bu yasak dışında kaldığı açıktır.

 

MELEKLERİ AĞLATMAK

 “İslam Peygamberi insana zarar veren herhangi bir börtü böceği bile yakarak öldürenlere lanet etmiştir…”

Üzülerek belirteyim iki gündür, İslam dini, İslam dünyası, Ürdünlü bir pilotun vahşi bir biçimde yakılarak öldürülmesiyle gündeme gelmiştir. Hâlbuki biz öyle bir dinin mensuplarıyız ki, bir karıncayı yakmak haramdır, böceği yakmak haramdır. İslam Peygamberi insana zarar veren herhangi bir börtü böceği bile yakarak öldürenlere lanet etmiştir. Dolayısıyla böyle olduğu halde maalesef İslamiyet’in, İslam dünyasının bu tür vahşetlerle, dehşetlerle, insanlık dışı uygulamalarla gündeme geliyor olması gerçekten İslam dininin iki taraftan hem içeriden hem de dışarıdan büyük bir haksızlığa uğradığını gösteriyor.

 

“İslam bilginlerinin fitne ateşini söndürmek için büyük bir çaba içinde olması gerekiyor…”

İslam alimlerine, bilginlerine büyük görevler düşüyor. Onun için hem evimizdeki fitne ateşini söndürme, hem aramızdaki kardeş kavgalarını bitirme, hem de bütün dünyada İslam’a yönelik yapılan yanlışlıkları hikmetle karşılık verme imkanına ancak bu şekilde sahip olabiliriz. Onun için dini müesseselerin, Müslüman ilim adamlarının çok daha büyük bir çaba içinde olması gerekiyor.

 

“Kendi evindeki ateşi söndürmeyen bir İslam dünyası İslamofobiyle mücadele edemez…”

Hepimiz şunu dünyaya haykırmalıyız ve demeliyiz ki, “Kendi evindeki ateşi söndürmeyen bir İslam dünyası İslamofobiyle mücadele edemez. Kendi topraklarını eman yurdu, barış yurdu, özgürlükler dünyasına dönüştüremeyen bir İslam dünyasının başka dünyalarda İslam korkusu, kaygısıyla, düşmanlığıyla mücadele etmesi mümkün olmaz. Öncelikle İslam dünyasının kendi evindeki ateşi söndürmesi gerekiyor. Taki başka dünyalarda İslam’a yönelik yanlışlıkları düzeltme imkanına sahip olsun.

 

“Farklı din mensuplarının, birlikte yaşarken nitelikli birliktelik içerisinde olmaları gerekir…”

Farklı din mensuplarının birlikte yaşarken nitelikli birliktelik içerisinde olmaları gerekliliğini vurgulayan Başkan Görmez, şöyle devam etti;

Birlikte yaşama ahlakı ve hukukunun geliştirilmesi bakımından farklı din mensuplarının birlikte yaşarken nitelikli birliktelik içerisinde olmaları gerekir.  Nitelikli birliktelik üç şeye bağlıdır. Birincisi, inanç özgürlüğü… Eğer din ve inanç özgürlüğü yoksa herhangi bir din mensubu kendi vatanında, kendi toprağında hür bir şekilde kendi değerlerini yaşamıyorsa o zaman nitelikli bir birliktelik olmaz. İkincisi, din eğitimi... Eğer herhangi bir inanç mensubu çocuklarına nitelikli bir din eğitimi veremiyorsa, dini bilgiyi geliştiremiyorsa, dini kimliğini inşa etme konusunda sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorsa yine nitelikli birliktelik olmaz. Üçüncüsü ise mabetler… Eğer bir dinin en önemli unsuru olan mabetler özgürce yapılamıyorsa, özgürce ibadet edilemiyor, o inanç orada öğretilemiyorsa nitelikle birliktelikten söz edilemez.

 

Canice öldürülen ÖZGECAN ASLAN cinayetine ilişkin mesajları:

- Masum ve pak kardeşimiz Özgecan'ın zalim ve gaddar bir kültür tarafından acımasızca yok edilmesi karşısında sadece biz kardeşlerinin değil, melekler âleminin de bu acıya ağladığını düşünüyorum.

- Bu insanlığını kaybetmiş habis ruhların nasıl bu kadar pervasız olabildiklerinin hemen her düzlemde müzakere edilmesi gerektiği açıktır.

- Artık devlet ve toplum olarak nerede nasıl hata yapıldığının ve insan yetiştirme düzenimizin sıkı bir şekilde gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

- Özgecan kardeşimize Cenabı Allah’tan rahmet, kederli ve acılı ailesine sabır ve başsağlığı dilerken, bu meş'um kültürün tehditleri altında yaşayan hiçbir kadın kardeşimizi yalnız bırakmayacağımızı buradan duyurmak isterim.

Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ

Diyanet Başkanları Başkanı

 

(SORULARLA İSLAM)

 

Haksız yere adam öldürmenin dindeki hükmü nedir?

 

İslâm dini, insanı yaratılanların en değerlisi ve üstünü (İsrâ, 17/70; Tin, 95/4), insan hayatının korunmasını da dinin temel amaçlarından biri saymıştır. Kur’an-ı Kerim’de haksız yere bir cana kıyanın bütün insanları öldürmüş gibi ağır bir suç işlemiş olacağı, bir insanın hayatını kurtarmanın da bütün insanlara hayat verme gibi yüce ve değerli bir davranış olduğu şöyle ifade edilir:“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitapta) şunu yazdık: Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara Resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.”(Mâide, 5/32).

 

Bu sebeple İslâm’da adam öldürme büyük günahlardan birisi olarak telakki edilmiştir (En’am, 6/151). Haksız yere ve kasten masum bir kimseyi öldürenin, dünyevi cezası bir tarafa, ahirette de cehennem azabıyla cezalandırılacağı, Allah’ın gazap ve lanetine uğrayacağı bildirilmiştir (Nisa, 4/93). Hz. Peygamber de (s.a.s.) Veda Haccı’nda bütün insanlara hitaben, “Bu gün, bu ay ve bu belde nasıl kutsal ve korunmuş ise canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öylesine korunmuştur.” (Buhârî, İlim, 37; Hac, 132) buyurarak, insanın hayat hakkının kutsal ve dokunulmaz olduğunu belirtmiştir. İnsanların haksız yere öldürülmelerine sebep olan da sorumludur.

 

 

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: