• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

16/04/2015 12:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk’ün hazırladığı ‘Cuma Sohbetleri’nin bu haftaki bölümü Bolu Express’te

HADİSLERDEN HAYATIMIZA YANSIYANLAR

            Bizler için ‘en güzel örnek’ olan Peygamber Efendimiz’i daha iyi tanımak, anlamak ve ahlakıyla ahlaklanabilmek düşüncesiyle;BOLU İL MÜFTÜLÜĞÜ olarak KUTLU DOĞUM HAFTASI boyunca sürecekbir dizi etkinlik planladık. Öncelikle “Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı” temasına uygun olarak Kutlu Doğum Platformu oluşturuldu. Neler Yapabiliriz? sorusu birlikte cevaplandırıldı ve her yönüyle değerlendirilmesi gereken bir hafta ortaya çıktı. “Ümmet Peygamberine Yürüyor” sloganıyla başlayan etkinlikler, il merkezi ve ilçelerimizdeki etkinliklerle devam ediyor.

            Bolu İl Müftü Yardımcılarımız Dr. Halil TAŞPINAR, Abdullah EROĞLU ile vaizlerimiz İbrahim SAYKI, Kadir ÖZTÜRK, Harun BAKAN, Ahmet ULUTÜRK, Mustafa CAN, İrfan YAĞIZ ve Selim İÇ tarafından Kutlu Doğum Haftası için özel olarak HADİSLERDEN HAYATIMIZA YANSIYANLAR isimli bir kitaphazırlanmıştır. Bu kitapta Allah Rasûlü’nün hayatından birlik ve beraberliğimizi kuvvetlendirecek hususlar ile birlik ve beraberliğimizi bozacak hususlar birkaç başlık altında derlenmeye çalışıldı. Bu hafta Cuma Sohbetleri adlı köşemizde bu örneklerden bir demet sunmayı uygun gördük. Emeği geçen tüm hocalarımıza teşekkür ederiz.

Kur’an’da geçen peygamberin üstün ahlakı ve örnekliği manasındaki üsve nitelemesi, sahabe ve sonraki nesiller tarafından peygamberin sünneti olarak tanımlanmıştır. Peygamberimizin “sünnet”i onun ibadet, ahlak ve gündelik hayata ilişkin davranışlarını ve uygulamalarını içerir. Sünnetin hedefi, inananların davranış ve uygulamalarda kendisini örnek almalarıdır. “Kim İslâm’da güzel bir işe öncülük ederse hem kendi yaptığının sevabını, hemde kendisinden sonra o işi yapanların sevaplarını alır. Üstelik onların sevaplarından bir şey eksilmez…” (Müslim, İlim,15) Kur’an’ın müslümanlar için ulaşılmasını ve oluşturulmasını istediği “vasat ümmet” ve “hayırlı ümmet”in teşekkülü ancak Hz. Peygamber’in sünneti sayesinde olmuştur.      

Unutulmamalıdır ki, Allah (cc)Resulü (sav), insanlar için hayatın her alanında örnek alınabilecek yegâne modeldir. Zira o, anne şefkatini biraz tatmış örnek bir çocuk, ahlaki ve insani erdemlerle bütünleşmiş bir genç, varlık ve yoklukta, sevinç ve kederde sadakat zemininde sübut bulmuş örnek bir arkadaş, dürüstlüğü ve emeği önceleyen örnek bir meslek adamı, aile ve eşinin ikliminde huzur bulan, örnek bir eş, örnek bir babadır.

Rab olarak Allah (cc)’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak da Hz.Muhammed (sav)’i kabul eden herkes cennette Rabbinin nimetiyle rızıklanmaya hak kazanmıştır. Allah (cc), cehennem ateşinin, kendisine ve peygamberine en kalbi, en içten bir tasdikle inananları yakmasını haram kılmıştır. “Gönülden tasdik ederek Allah (cc)’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Rasülü olduğuna şehadet eden kimseye Allah (cc) mutlak surette cehennemi haram kılar.”(Buhari, İlim, 49)

Sevgi imanın özüdür. Sevgiyi öğrenmemiş, sevgiye kapılarını açmamış, sevmeye yeteneksiz bir kalp, mü’min kalbi olamaz. Hz.Peygamber bu durumu bu şöyle ifade eder: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Bir birinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, İman, 93)

Peygamberimiz sevdiğini söylemeyi ümmetine tavsiye etmiştir. Bir gün Muaz b. Cebel (ra)’in elini tutarak ona, “Ey Muaz, ben seni seviyorum.” dediğinde Muaz (ra) da ona “Ben de seni seviyorum, ey Allah (cc)’ın elçisi!” (Buhari, Tefsir (Fatiha)diyerek karşılık vermişti.

Her zaman olduğu gibi sevgi konusunda da ölçülü olmayı emreden Allah (cc)Rasülü (sav): “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev ki bir gün sevmeyeceğin bir kişi olabilir. Sevmediğin kimseyi de ölçülü şekilde sevme ki günün birinde çok sevdiğin bir kimse olabilir.” (Tirmizi, Birr, 60)

 

Kainâtın Rabbi sevgili Peygamberine “emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud 11/112)buyurdu. Dosdoğru olmak kim bilir ne ağır, ne çetin bir işti. Bu ayeti kerime kalbine yazılıp gönlüne süzülünce, Peygamber-i Zişan’ın saç tellerinden bir kaçı bir gün içinde ağarıverdi.   

Rasülüllah (sav) de şöyle buyurmuştur;

“Şüphesiz doğruluk hayra, hayır da cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye nihayet doğrulardan yazılır. Yalancılık sapıklığa götürür. Şüphesiz sapıklık da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet yalancı yazılır.” (Müslim, Birr ve Sıla, 103)

 

Bir gün Allah (cc)’ın Resulü (sav) (sav) pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sordu. Adam; ‘Ey Allah (cc)’ın Resulü (sav)! Yağmur ıslattı’ dedi. Kutlu Nebî; “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!” karşılığını verdi. Ardından da;  “Bizi aldatan, bizden değildir.”(Müslim, İman, 164) buyurdu.

 

Din, özü itibariyle ihlâs ve samimiyetten ibarettir. Dolayısıyla samimiyetin olmadığı yerde dinden veya dindarlıktan söz edilemez. Kutlu Nebi (sav), dinin samimiyetten ibaret olduğunu “Din samimiyettir.” sözüyle ifade etmiş, bununla neyi kastettiğini daha açık bir şekilde anlatması için, “Kime karşı?” diye sorulduğunda ise samimiyetin“Allah (cc)’a, Kitabı’na, Resûlûne, Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara”(Müslim, İman, 95) gösterilmesi gerektiğini belirtmiştir.

İnsanların Allah (cc) katındaki kıymeti, dış görünüşlerine ve mal varlıklarına göre değil niyetlerinin samimiyetine ve işledikleri amellere göredir. Bu konuda Allah (cc) Resûlû (sav), şöyle buyurmaktadır: “Allah (cc) sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34) Niyetin samimiyeti, ihlâslı amelle, kalbin temizliği de dışa yansıyan samimi tutum ve davranışlarla belli olur. Amelin onaylamadığı bir kalp temizliği ve iyi niyet iddiası samimiyetten ve inandırıcılıktan uzaktır.

Hayâ; insanı Allah (cc) katında seçilmiş bir kul, Peygamberinin yanında sevilen bir ümmet, îmanen kemale eriştiren bu vesileyle cennete ulaştıran ahlaki bir meziyettir.

Hayâsızlığın insanı düşürdüğü durumu Peygamberimiz, şöyle anlatmaktadır.

"Allah (cc) bir kulu helak etmeyi dilediği zaman ondan hayâyı alır. Ondan hayâyı aldığı zaman artık ona Allah (cc)’ın gazap ve cezası gelir. Allah (cc)'ın gazabı geldiğinde de ondan emanet duygusu çekilip alınır. Güvenirlilik alındıktan sonra o kimse hainleşir. O hainleşince de ondan merhamet çekilip alınır. Ondan merhamet alındığı zaman da o kimse artık kovulmuş ve lanetlenmiş olur. Kovulup, lanetlendiği zaman da İslam bağını boynundan çıkarmış olur ."(İbnMace, Fiten, 4190)

Nebi (sav), bir gün ashabı ile oturuyordu. Zaman zaman yaptığı gibi onları konuşturarak sohbetine başladı: “Müflis kimdir bilir misiniz?” Ashaptan söz alan biri, “Bizim aramızda müflis, malı mülkü olmayan kimsedir.” dedi. Bu cevap üzerine AllahResulü (sav) (sav) şöyle buyurdu: “Asıl müflis, kıyamet gününde kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekâtla gelir. Ancak dünyada iken şuna sövmüş, buna iftira atmış, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş, bir başkasını da dövmüştür. (İhlal ettiği bu hakların karşılığı olarak) iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesabı görülmeden iyilikleri biterse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır.” (Müslim, Birr, 59)

Peygamber (sav) ashabıyla birlikte bulunduğu bir sırada bir adamdan söz edilmişti. Orada bulunanlardan biri söz konusu adamı övünce Hz. Peygamber (sav), “Yazıklar olsun sana! Kardeşinin boynunu kestin!” buyurdu ve bu sözü üç kez tekrarladı. Sonra da şunları ekledi: “Sizden birisi illâ bir kimseyi methedecekse, ‘Gördüğüm kadarıyla filancanın şöyle olduğunu sanıyorum. Ameline göre onu hesaba çekecek ise Allah (cc)’tır. Allah (cc)’ın karşısında hiç kimseyi temize çıkarıp aklayamam! desin. Bunu da o kimsenin hâlini öyle biliyorsa söylesin!”(Buhârî, Edeb, 95)

İnsanları inciten, fert ve topluma zarar veren kötü huylardan olan gıybet ve iftira arasında her ne kadar benzerlik olsa da mahiyet itibariyle birbirlerinden farklıdırlar. Hz. Peygamber (sav), gıybet ve iftirayı şöyle açıklamıştır: “Gıybet nedir bilir misiniz?” diye sordu. Ashab: Allah (cc) ve Rasülü (sav) daha iyi bilir dediler. “Kardeşini, onun hoşlanmadığı bir vasıf ile zikretmendir.” buyurdu. Kardeşimde dediğiniz vasıf varsa ne buyurursunuz? denilmesi üzerine şöyle buyurdu: “Eğer dediğin sıfat kardeşlerinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa ona iftira etmiş olursun.”

 

Rivayet olunur ki, Hz. Ömer (ra), Medîne-i Münevvere'de, emniyet ve asayişi temin için, geceleyin sokakları bizzat dolaşırdı. Bir gece bir evde şarkı söyleyen bir adamın sesini işitti. Duvardan aştığı gibi içeri girdi. Baktı ki; adamın yanında bir kadın, bir de şarap var! Bu vaziyet karşısında Hz. Ömer (ra): Ey Allâh'ın düşmanı, dedi, sen günah işleyeceksin, Allah (cc) da seni muhakkak örtecek mi sandın? Adam; Sen de acele etme! Ey Mü'minlerin Emîri! dedi. Ben bir günah işledimse, sen üç türlü günah işledin:

1-Allah Teâlâ, “Tecessüs edip ayıpları-eksikleri araştırmayın”(Hucurat 49/12) buyurdu, sen ise gizliliği araştırdın.

2-Allah Teâlâ,“Evlere kapılarından girin” (Bakara 2/189) buyurdu, sen duvardan aştın.

3-Allah Teâlâ, “Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip, ev halkına selâm vermedikçe girmeyin”(Nur 24/27) buyurdu. Sen ise, benim evime izinsiz girdin. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), Nasıl, şimdi sizi affedersem, sizde hayır var mı? Yani sen de beni affeder, tevbe eder misin?dedi. Buna mukabil o adam da, Evet, deyince, o şekilde bırakıp çıktı ve gitti. (Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, VII, 208)

 

Allah Rasülü (sav); bir sabah namazı çıkışı Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra)’ın Bahreyn’den cizye getirdiğini öğrenip onun etrafında toplanan sahabe efendilerimize:

“Sevinin ve sizi sevindirecek nimetleri bekleyin! Vallahi (bundan sonra) sizin için fakirlikten korkmam. Ancak ben bizden önceki ümmetlerin önüne dünya (nimetleri) nın yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılıp onların o dünya (nimetleri) için yanıp tutuştukları gibi sizin de yanıp tutuşmanızdan ve bunun onları helak ettiği gibi sizleri de helak etmenizden korkarım.” (Buhari, Megazi, 12)

Dünyevileşme hastalığına bir reçete olarak Allah Rasûlü (sav): “Sizden (maddi yönden) daha aşağı olanlara bakın! Sizden yukarıda olanlara bakmayın. Bu, Allah’ın nimetiniküçümsememeniz için daha uygundur.”(Müslim, Zühd, 9)

 

 

DÜNYA BİZE, BİZ BİRBİRİMİZE EMANETİZ

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: