• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

23/04/2015 13:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk’ün hazırladığı ‘Cuma Sohbetleri’nin bu haftaki bölümü Bolu Express’te

 

“Ya Rabbi, Recebi ve Şabanı bize bereketli kıl, hepimizi Ramazana ulaştır!”

Zaman denen nehirde…

Ezelde toprağa düşmeyi bekleyen tohumlar gibiydik. Elestbezminde Rabbimize söz vermiş, beden elbisesini giyip dünyaya misafir olmayı bekliyorduk. ‘Ol!’ emri ile bu dünyaya indik. Zaman geçti, tohum iken sürgün verdik, dal budak saldık, çiçek açtık, meyveye durduk. Toprağa kök saldığımızı zannederken, güneşin etrafında dönen dünya gemisinde yolculuk ettiğimizi unuttuk. Her dönüşte akıp giden sadece zaman değildi, o nehirde biz de menzilimize doğru gidiyorduk. Tek sermayemiz olan zamanın parmaklarımız arasından kayıp gidişine dur demeye kudretimiz yoktu.

Emeller sınırsız, ecel sınırlı…

Yüce Yaratan, bizi zaman içinde var etti, eserlerini zaman tezgâhında sergiledi. Zamanın kendisi başlı başına bir nimetti; gece ve gündüzün peş peşe gelişiyle insan hem günlerin, ayların hesabını yapıyor, hem de Allah’ın lütuflarından nasipleniyordu. (İsra, 17/12) Ne var ki insanoğlunun emelleri sınırsız, eceli sınırlıydı.(Buhari, Rikak 4) Emellerinin zamanın değirmenleri arasında öğütüldüğünü fark eden insanoğlu, bazen “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.”(Casiye, 45/24) diyerek onu tanrı gibi yüceltiyor, bazen de zamanı suçlayarak ulaşamadığı hayallerinin intikamını almak istiyordu. Hâlbuki zamana hükmeden; gece ve gündüzü evirip çeviren Yüce Yaratan’dı.(Buhari, Edeb, 101)

İlahî inayet…

Her yeni eskir, her doğan ölür… Kendisiyle beraber akıp giden her nesneyi değiştirendir zaman. Zira ilahî rahmet sınırsız, bizim kapasitemiz sınırlıdır. Âlem, her farklı görüntüde ilahi rahmetin başka bir yönünü gösterir. Bize göre her değişim kâh üzüntü kâh sevinçtir. Geçen zamana bakıp ‘keşke’lerle avunur, kaçırdığımız fırsatlara ah ederiz… Ancak zamanın tezgâhındaki her yeniliğin ilahî rahmetin yenilenen tecellilerini içinde barındırdığını unuturuz çoğu kez. Gafletle kaçırdıklarımızı telafi etmeye Cenab-ı Hakk’ın inayeti yetişir. Halik-ı Zülcelal zaman içinde zaman yaratır; dün kaçırdıklarımızın yerine bugün heybemizi bol bol kazançla dolduracağımız fırsatlar verir. İşte üç aylar, Allah Teala’nın Hz. Muhammed (sav) ümmetine lütfettiği, rahmetinden istifade kapılarını sonuna kadar açtığı özel zaman dilimleridir.

Ayrıcalıklı ve sayılı günler…

“Receb ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasat ayıdır. Herkes ne ekerse onu biçer. Ekim mevsimini boş geçiren, hasat zamanı pişman olur.” Allah dostlarından Ebu Bekir el-Verrak’ın bu sözleri, üç aylar diye adlandırdığımız mübarek zaman dilimleri ile ilgili Rasûlüllah’ın tavsiyelerinin özeti niteliğindedir: Kutlu Nebi, kan dökmenin yasak olduğu Receb ayını Şehrullah (Allah’ın ayı) diye nitelendirerek (Abdürrezzak, Musannef, 302/9) daha çok ibadete yönelirdi. Muhabbet hızıyla zaman ve mekân boyutunu aşarak Rabbi ile buluştuğu miraç, bu ayın 27. gecesinde gerçekleşti. Şaban, Ramazanın müjdecisiydi. “Bu ay Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulundukları bir aydır. O ayda ameller âlemlerin Rabbi olan Allah’a sunulur.”(Nesai, Sıyam, 70) buyurarak Şabanın kıymetine dikkat çekmişti: Şaban’ın 15’i Berat Gecesi’nde ise Allah’ın affı, merhameti ve cömertliği âdeta bardaktan boşanırcasına yeryüzüne yağıyor, Kerim-i Zülcelal “Yok mu isteyen?” diyerek kullarına sesleniyordu. (İbnMaceİkâmetü’s-Salavat, 191.) Kur’an ayı Ramazan, (Bakara, 2/185.) içinde gizlediği bin aydan hayırlı Kadir Gecesi’yle, (Kadir, 97/3) gaflet zamanların kayıplarını fazlasıyla telafi fırsatı sunuyordu.

İçe dönüş mevsimi…

“Ya Rabbi, Recebi ve Şabanı bize bereketli kıl, hepimizi Ramazana ulaştır!”(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)Rasûlüllah, Receb ayı girdiğinde bu duayı sıkça okur, kutlu bir mevsimin gelişini ümmetine müjdelerdi. Şüphesiz ki bu dua, kulların Rabbimizin kendilerine özel hediyeler hazırladığı bir zaman diliminin farkında olmaları çağrısıydı aynı zamanda. Sevgili Peygamberimiz, fırsat günlerinin nasıl kazanca döndürüleceğini yaşayarak gösterdi. Bu ayın bazı günlerini oruçlu, bazısını da oruçsuz geçirirdi. (Müslim, Sıyam, 179)Şaban’da nafile oruçları daha da sıklaştırırdı. Zira Şaban ayının kıymeti, müjdelediği Ramazandan geliyordu. Bu ayda tutulan nafile oruçlar, Ramazanın yüceliğini ortaya koyuyordu. Sadakanın en makbulü ise, rahmet deryasının taştığı Ramazanda verilen sadakaydı. (Tirmizi, Zekât, 28)

Ne yapmalı…

Rasûlüllah’ın yaptığından ne azı, ne de fazlası… Hiç şüphesiz ki amellerimizin kıymeti, Hz. Peygamber’in amelleri ile ölçülemez. Ancak üç aylarda onun uygulamalarını takip etme gayretinde olmak, dindarlık namına daha fazlasın talip olmamak gerekir. İşte Rasûlüllah’ın sünnetinden üç aylar için tavsiyeler:

• Oruç tutabiliriz. Receb ayında ara ara, Şabanda daha sık tutacağımız oruçlar, bizi Ramazan mevsimine hem bedenen, hem de ruhen hazırlıklı hâle getirecektir. Hastalık vb. mazeretlerle kaza borcu olanlar için Receb ve Şaban telafi mevsimidir aynı zamanda. Ama unutulmamalı ki üç ayların tamamında oruç tutmak, Peygamberimiz’in uygulamadığı ve tavsiye etmediği bir ibadet şeklidir.

• Kur’an-ı Kerim okuyabiliriz. Receb ve Şabanda her gün Kur’an’dan belli bir miktar okuyarak, kendimizi Ramazan mukabelelerine hazırlayabilir, Yüce Kitabımızla olan muhabbetimizi tazeleyebiliriz.

• Geceleri ihya edebiliriz. Teheccüt namazı, varsa kaza namazı kılabilir, geçen ömrümüzün muhasebesini yaparak günahlarımıza bir bir tövbe edebiliriz. Akşam erken yatıp dinç bir vücutla kalkılarak yapılan gece ibadetleri, boşalan maneviyat depomuzu yeniden dolduracaktır. Özellikle kandil geceleri, Rabbimizle bire bir görüşeceğimiz, en içten dileklerimizi arz edeceğimiz özel fırsatlardır.

• Rasûlüllah’ın günlük dualarından okuyabiliriz.

• Daha çok sadaka verebiliriz.

**********************************************************************************

Kıssadan Hisse:

Kalbin ilim, akıl, vicdan, tefekkür gibi yardımcıları bulunduğu gibi; dünya, heva, şehvet, hırs, gazap, gaflet ve vesvese gibi engelleri de mevcuttur. Dostun ve düşmanın, meleğin ve şeytanın gözü kalptedir. Oraya kim hâkim olursa, insan onun emrinde olur. Gerçek hürriyet, kalbi şeytanın tasallutundan kurtarıp Hakk’a âşık, aşina ve ayna yapmaktır.

*** Adamın biri ariflerden Sehl-i Tüsteri’ye, “Rızık nedir?” diye sordu; Sehl,

“Gerçek rızık, insana hayat veren, hiç ölmeyen ve hep hayatta kalan Allah’tır.” dedi. Soruyu soran,

“Ben sana insanı ayakta tutan şeyi soruyorum.” dedi; Sehl,

“İnsanı ayakta tutan şey, ilimdir.” dedi. Adam,

“Ben sana insanın gıdasını sordum.” dedi; Sehl,

“Asıl gıda, zikirdir.” dedi. Soran şahıs, “Ben sana cesedin yiyeceğini soruyorum.” deyince, Hazret şu cevabı verdi:

“Be adam, bedenin yiyeceğini niçin dert ediyorsun; onu seni yoktan var eden yüce Zat’a bırak.”

 

*** Mekki, muhabbet ehlinin halini anlatırken şu olayı örnek verir:

Allah Teala’ya âşık bir veli vardı. Bütün malını mülkünü ve canını Allah yoluna adamıştı. Her nesi varsa Allah için harcıyor; geride hiçbir şey bırakmıyordu. Kendisine, “Senin bu muhabbetinin sebebi nedir?” diye sorulduğunda, “İki insan gördüm, aralarında konuşuyorlardı. Onlardan işittiğim sözler, beni bu hale sevk etti.” dedi. Tanıdıkları,

“Ne işittin?” diye sordular; âşık şunları anlattı:

            “Sevdiğiyle baş başa kalan birisi sevgilisine; Allah’a yemin ederim ki ben seni bütün kalbimle seviyorum, sen ise benden yüz çeviriyorsun.” dedi. Bunun üzerine sevgilisi,

 “Beni gerçekten seviyorsan, benim için ne vereceksin?” diye sordu.

O da, ”Sahip olduğum bütün malımı mülkümü sana veririm, ayrıca son nefesime kadar da hizmetinde bulunur, kendimi sana feda ederim.” dedi. İşte o zaman ben,

“Bir insan, kendisi gibi bir insanı bu kadar sever ve her şeyini onun hizmetine feda ederse, ya bir kulun yüce Yaratıcısına ve Mabuduna karşı sevgisi nasıl olmalı” diye düşündüm ve ben de her şeyimi yüce Allah’a feda ettim.”

Şu ayet gerçek müminlerin kalplerinde saklı ilahi aşkı haber veriyor:

 “İnsanlardan bazısı Allah’tan başka varlıkları O’na eş koşar ve onu Allah’ı sever gibi sever. İman edenlerin Allah’a sevgileri ise daha şiddetlidir(ehlidünyanın sevgisinden daha ileridir).”(Bakara, 2/165)

 

*** Süfyan-ı Sevri, Rabiatü’l-Adeviyye’nin yanına geldi. Ona,

“Her kulun bir ibadet şekli vardır; senin yüce Allah’a kulluğun nasıldır?” diye sordu, o da şu cevabı verdi:

“Ben Allah’ın ateşinden korkarak O’na ibadet etmem. Böyle olursa efendisinin korkusundan ona itaat eden hizmetçi gibi olurum. Ben Allah’a cennet nimetlerine ulaşayım diye de kulluk yapmam. Böyle olursa, efendisine ücretle iş yapan hizmetçi gibi olurum. Ben Yüce Rabbime ancak O’nu sevdiğim ve O’na kavuşmak isteğim için ibadet ederim.”

Ebu Talib-i Mekki eserinde ibadet edenlerin âlimlerce dört gruba ayırıldığını söyler:

1. Din ile dünya kazanmak isteyenler. Bunların niyeti Allah rızası değildir. Onlar münafıklardır. Yaptıkları görünüşte ibadettir fakat aslında dine ihanettir. Bu ibadetten kendilerine bir sevap yazılmaz, hesap sorulur.

2. Cehennem ateşinden korkarak ibadet yapanlar.

3. Cennet nimetlerine ulaşmak için ibadet yapanlar. Bu iki grubun ibadeti geçerlidir, fakat kendileri fazilette geridir. Şeytan onlara vesvese ile zarar verebilir.

4. Sırf Allah rızası için ibadet yapanlar. Bunlar gerçek müminler ve âşık kullardır. Onlar hakiki tevhit ehlidirler. Cennet ve cehennem olmasa da onlar aynı muhabbet ve samimiyetle yüce Allah’a kulluk ederler. Onlar ihlasa ulaşmış has dostlardır. Şeytan onlara bir zarar veremez. Dinin içi samimiyet, dışı edeptir. Hadiste geçtiği gibi, yüce Allah’ın en sevdiği ibadet, kulun kalbindeki samimiyetidir. (Ahmed, Müsned, 5/254)

(Ebu Talip Muhammed b. Ali el-Mekki (v. 386/996), Kûtü’l-Kulûp adlı kitabından…)

 

 

Hasat Vakti Ömrün Bereketi: Üç Aylar

Mescid-i Aksa’danBeytü’lHaram’a Tur-i Sina’dan Medine-i Münevvere’ye… Mekânlar içinde mukaddes beldeler… Receb’tenMirac’a, Şaban’dan Berat’a, Ramazan’dan Kadir’e günlerden cumaya, an’lardan sehere zamanlar içinde seçkin vakitler. Andolsun geceye, andolsun gündüze, andolsun kuşluğa ve andolsun zamana…

Zaman ki bazen su olup akar, bazen nakit olup tükenir, an olup secdeye gelir bazen. Gün olmuş vakit; dün, bugün, yarın. Dün demişiz geçip gidene, yarın emelin, meçhulün adı olmuş. Bugünü ganimet bilip amel saymışız. Yıl olmuş, mevsim olmuş, ekin olmuş, hasat olmuş. Edilen duaların, dökülen gözyaşların, yapılan hayırların dalga dalga Allah’a ulaştığı üç aylar olmuş.

Miracı içinde barındıran Receb, Ramazanın habercisi Şaban, Kur’an ile kıymetlenen Ramazan. AllahRasûlü’nün dilinde dua olur dökülür: “Allah’ım Receb ve Şabanı bize mübarek kıl ve bizi Ramazana kavuştur.”(Müsned, 1/259)

Elbette tüm mekânlar Allah’ın, tüm zamanlar Allah’a aittir. Ancak yaşanılan telaşlar, peşinden koşulan hazlar yaratıcı ile münasebetleri gözden geçirmeye fırsat bırakmayabilir. Üç aylar mevsimi kazançların ve kayıpların gözden geçirildiği zaman ve zemin olur. “Rabbinizin mağfiretine ve cennetine koşun.”(Âl-i İmran, 3/134) çağrısına kulak verip genişliği gökler ve yeryüzü kadar olan cennete talip olunur.

Yol belli, yolcu bilinen; yol ve yolcunun sahibi gözleyen. Aslında tüm seferlere hazırlık yol gözükünce başlar. Yolun ve yolculuğun farkına varmaktır üç aylar. Ertelenmiş hazırlıklara hız vermek, fırsatları bohça yapıp yükün sahibine sunmaktır. Herkes yarın için önceden ne göndermiş olduğuna bakmalıdır. (Haşr, 59/18.)

Receb; Regaip ve Miraç ile şereflenen tövbe ve hürmet ayı. İlk cuma gecesinde başlar bu mevsime rağbet ve bu gece Regaip adını alır. Yönelişin yönünün çizildiğine işarettir. Bir işi bitirdiğinde diğerine koyulmak demektir. Bu gece yenilenme ve yönelmedir. Bolluğun ve ihsanın dünya semalarında sahiplerini aradığı gecedir. Müslümanlar asırlardır bu kutlu rahmete ellerini ve gönüllerini açarak icabet beklerler. Miraç olur yirmi yedinci gece dua ve yakarışlar zirve yapar, arşın sahibine yürüyüşün adı olur. Ve müminler namazla buluşup namazla dirilmenin şerefine kavuşurlar. Her miraç yeniden buluşmadır. Ve her namaz miracı olur Muhammet ümmetinin. Şaban; Ramazana hazırlık, muhabbet ve hizmet zamanı… Yoğun ve yorucu bir ibadet mevsiminin habercisi... Hz. Aişe: “Şaban ayındaki kadar çok oruçlu olduğu bir ay görmedim.” (Tecrid, VI. 215) diyerek Allah Rasûlü’nün bu aya iltifatını öğretir. Amellerin Allah Teala’ya bu ayda arz edildiğini ve bu arzın kendisi oruçlu iken vuku bulmasından hoşlandığını söyleyen de Kutlu Nebiden başkası değildir. (Nesai, Sıyam, 70)

Beratla gelen af ve mağfiretin müjdesidir. Rahmetin sağanak sağanak yağdığı gecedir berat. Bir ömrün ahirete şahit olmasının adıdır. Allah temizdir temizlenenleri sever (Bakara, 2/222) fermanıyla temizlenmektir. Berat; her hikmetli işe hükmün verildiği (Duhan, 44/4)Şabanın on beşinci gecesi, rahmet-i Rahman’ın, af dileyen, rızık isteyen, afiyet bekleyen için çağrısıdır. (Tirmizi, Savm 38)

Ramazan; Kur’an’ın indirildiği (Bakara, 2/185) cennet kapılarının açıldığı (Buhari, Savm 5) bin aydan daha hayırlı, (Kadir, 97/3) selamın, selametin, rahmetin, nimetin adı Ramazan.

İftarıyla, sahuruyla, mukabelesi, teravihiyle, fitresi zekâtıyla, Kadir Gecesi ve nihayet bayramıyla dört bir yanımızı mağfiret kuşatır. Nebi’nin dilinde müjde olur Ramazan. “Kim Ramazan ayının gecelerini, Allah’a inanarak ve karşılığını da Allah’tan bekleyerek ibadetle değerlendirirse geçmiş günahları bağışlanır.”(Nesai, Sıyam, 39)

İrfan kültürümüzde erbain geleneği vardır. Kötülüklerden arınmak, razı olunacak hâl ve hasletleri kazanmak için 40 gün tayin edilir. Kırklara karışmak tabiri de buradandır. Üç aylarda doksan günlük hasenat eğitimi erbain yağmurlarının, baharın habercisi tohumlara can verdiği gibi mümine hayat verir. Ruhunu nimet yağmuruna açar, bedenini şükür suyuyla yıkamaya fırsat verir.

Biliriz ki zaman andır, ölüm ansızın. Bu nedenle ömrümüzün son rahmet mevsimini yaşıyormuş gibi nelere dikkat edebiliriz?

“Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin” emri, “tefekkür edin” ve “akletmez misiniz?” mesajlarıyla buluştuğunda başımızı ellerimizin arasına alıp yaptıklarımız ve yapamadıklarımızı bir bir düşünmek… “Kaç kişinin kalbini kırdım, kaç gönüle girdim, hangi emri çiğnedim, hangisine itaat ettim” sorgulamasını yapmak... İsyanlardan pişmanlık duyup, itaat için sebat dileyerek fırsat gemisine binebilmek… Okuma, öğrenme, öğretme, anlama, yaşamla ilişkilendirme bağlamında Kur’an ile daha fazla meşgul olmak… Öncelikle farz olan ibadetleri vaktinde edaya özen gösterip varsa kazalar tespit edilerek yavaş yavaş tamamlamak. Gece namazlarına bu mevsimde daha dikkat edilerek namaz ve oruç gibi nafile ibadetlere de özen gösterebilmek ve Allah’a yakınlaşmaya vesile olacak iyilikler, hayır ve hasenatlar ile ömrü bereketlendirmek.

Bir gerçeği de unutmamalıyız ki üç aylar içerisinde idrak edilen kandil gecelerine ait özel bir namaz sahih kaynaklarımızda mevcut değildir. Nebevi öğreti de asıl olan az ve devamlı bir ibadet düzenidir. Yedirme, içirme, giydirme, borç verme, yetime kol kanat germe, akrabayı gözetme şeklinde ikram ve ihsanı ihtiyaç sahibiyle buluşturarak mali ibadetleri çoğaltmaya dikkat etmek gerekir.

Kerim kitabımızın ve Allah Rasûlü’nün bildirdiği mümin vasıflarına sahip olabilmeli, rıfk, hilm, nezaket, güler yüz ile dil, göz ve kalp emniyetini sağlamaya özen göstermelidir. En güzeli, müminler arasında sevgiye zemin hazırlayacak selamı yaymak, büyükleri onurlandırıp küçükleri sevindirmekle ömür heybesini bu üç aylarda ve hasat mevsiminde “rıza ve dua” ile doldurabilmektir.

(Bu sayfanın hazırlanmasında Diyanet Aylık Dergiden yararlanılmıştır)

 

SORULARLA İSLAM

Üç ayların dindeki yeri nedir, bu aylardaki oruç nasıl tutulur?

Halk arasında üç aylar diye bilinen Receb, Şaban ve Ramazan ayları, mübarek ve faziletli aylardır. Ramazan ayında oruç tutmak farzdır (Bakara, 2/184-185). Receb ve Şaban aylarında ise; Hz. Peygamber (sav)’in diğer aylara oranla daha fazla nafile oruç tuttuğu, ancak Ramazanın dışında hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmediği, hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buhârî, Savm, 52, 53; Müslim, Sıyâm, 173, 179). Bu itibarla, Receb ve Şaban aylarının aralıksız olarak oruçlu geçirilmesinin dini bir dayanağı yoktur. Kişi sağlığı müsait olup güç yetirdiği takdirde bu aylarda dilediği kadar nafile oruç tutabilir.

Kandil gecelerine ait özel bir namaz veya ibadet şekli var mıdır? Mübarek geceleri nasıl değerlendirmek gerekir?

Hz. Peygamber, mübarek gün ve gecelerin değerlendirilmesini talep etmiştir (Tirmizi, Savm, 39). Ancak bu gün ve gecelere ait özel bir namaz veya ibadet şeklinden bahsedilmemiştir. Bu bağlamda mübarek gün ve geceleri, bağışlanma ve hayatımıza çeki düzen vermek için fırsat anı olarak görmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla Müminler kandil gecelerinde, hayatlarının gidişatını gözden geçirmeli; hata ve günahları için tövbe etmeli, dua ederek, Kur’an-ı Kerim okuyarak, kaza veya nafile namaz kılarak bu fırsatları değerlendirmelidirler.

Kandil gecelerinin gündüzlerinde de oruç tutmak müstehaptır. Zira Hz. Peygamber (sav); “Şabanın ortasında yani berat gecesinde ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, ‘Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle!‘ der.” buyurmuştur (İbnMâce, İkâme, 191).

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: