• resmi ilanlar

RAMAZAN SOHBETLERİ

15/07/2015 11:00

...

BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR

Allah Rasulü (s.a.v.): Necş, aldatma yarışıdır; batıldır; bunun yapılması helal olmaz, aldatmanın sahibi ateştedir" buyurdu. (Buhari-Buyu,60)


 

Aldatmak; karşı tarafı yanıltmak, hile ve oyuna getirmek, kandırmak, iğfal etmek, dolandır-mak, sözünde durmamak demektir. Hakikatin zıddı anlamına gelen yalanla eş anlamlıdır. Ferdi ve toplumsal yıkımlara sebep olacak nitelikte kötü bir davranıştır.

 

Hazret-i Ömer, halifeliği sırasında bir gece asayişi kontrol için Medine sokaklarında dolaşıyor-du. Gecenin karanlığında önünden geçmekte olduğu bir evden yüksek sesler işitti. Bir anne kızına şöyle diyordu;

Kızım, yarın satacağımız süte su karıştır!

Anne, Halife süte su karıştırmayı yasak etmedi mi?

Kızım, gecenin bu saatinde Halifenin nereden haberi olacak, o şimdi yatağında yatıyor.

Anne! Anne! Halife uyuyor, haberi olmaz diyorsun! Her şeyi bilen, gören ve her şeye kâdir olan Allah-ü Teâlâ bizi görüyor, hâlimizi biliyor! Hilemizi insanlardan gizleyebiliriz, fakat her şeyi bilen ve gören Allah’tan nasıl gizlersin?

Hazret-i Ömer, bu kızın güzel ahlakına çok hayran kaldı. Bu durumu hanımına da anlattı. Sonra da, o kızı oğlu Asım ile evlendirdi. Asım’ın bu kadından bir kızı oldu. Bu kızdan da âdil halifelerden Ömer bin Abdülaziz hazretleri doğdu.

 

İslam inancının değer yargılarına göre her ne suretle ve hangi şartlarda olursa olsun, hile yapmak ve insanları aldatmak kesinlikle yasaktır. Kur’an, aldatmayı, münafıklara yakışan çirkin bir davranış olarak ifade eder. Çünkü münafıkların en belirgin özelliği, Allah’a inanmadıkları hâlde, ‘inandık’, diyerek, Allah’ı ve başkalarını kendilerince kandırmaya kalkışmalarıdır. Hâlbuki onlar, aslında kendilerini aldatmaktadırlar. Çünkü Allah onların hile ve aldatmalarını bilir. Kur’an’ın ifadesiyle; “Onlar Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.” (2)

 

Bir gün Allah’ın Resulü (s.a.v.) pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sordu. Adam; ‘Ey Allah’ın Resulü! Yağmur ıslattı’, dedi. Kutlu Nebî; “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!” karşılığını verdi. Ardından da;  “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurdu. (3) [Müslim, İman 164]

 

Müslüman bir malı satarken iyi ve kötü, malının her şeyini karşı tarafa bildirmelidir. Malın ayıbını gizlemek veya söylememek aldatmadır. Bu sebeple bir malı ölçüp tartmadan kabala satmak, yanıltıcı olduğu için doğru değildir. Örneğin malın kötüsünü yığının altına veya tezgâhın arka kısmına koymak, süte su katmak, yüksek kaliteli mala düşük kalitelisini karıştırmak, para veya kıymetli kâğıtların sahtesini yapmak ve müşteriyi aldatacak her türlü sahtecilik, “Bizi aldatan bizden değildir.”hadis-i şerifinin tehdidine muhataptır. Çevremize ve dünyaya bakıldığında milletlerarası sahtekârlıklar, büyük ihale yolsuzlukları, mal stoklayarak yapılan fiyat artırımları göz önüne getirildiğinde, Hz. Peygamber’in tehdidinin ne kadar manidar, İslam’ın hedeflediği hayat düzeninin ne kadar insan merkezli ve âdil olduğu daha iyi görülecektir.

 

Şu geçici dünya için bir menfaat uğrunda insanları aldatan ve yalan söyleyen kimselerin insan kalitelerinin düşüklüğünü gösterir. İmanları zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü İslamikuralları, Kur’ani ve peygamberi öğütleri, yaşanması için öngördükleri kuralları özümsememiş demektir. Allah’ı ve ahiret sorgusunu hesaba katmadan yaşadıkları anlaşılmaktadır. Allah ahirette bunların hayır ve iyiliğini dilemez.

Şunu iyi bilmeli ki hile ile rızık artmaz. Aksine hile malın bereketini giderir. Hile ile azar azar biriktirilen mallar, ansızın gelen bir felâketle, birden bire elden çıkar; hile yapanların yanına da sadece günahları kalır.

İslamiyet hiçbir şekilde ve hiçbir alanda hile ve aldatmayı kabul etmez. Ona büyük bir uhrevi ceza takdir etmiştir. Çürük ve sakat iş yapmayı da, eksiklikleri gizlemeyi de haram kabul eder.

 

Sonuç olarak söylemek gerekirse,

-          İnsanlarla olan ilişkilerde dürüst olmak İslam’ın şiarıdır.

-          Hilekârlık münafıklık alametidir.

-          Mümin, imanıyla ve imanının bir yansıması olan eylemleriyle Müslümandır.

-          Yalan, hile ve aldatma gibi ahlaksız vasıfların onun hayatında yer almaması gerekir.

-          Dünyada insanları aldatmak mümkündür, fakat ilmiyle her şeyi kuşatan Allah’ı aldatmak elbette mümkün değildir.  Asıl aldanan aldattığını sanan hilekârlardır.

-          Dünyanın geçici olduğunu, yaptığı her şeyden ahirette sorguya çekileceğini düşünerek adımlarını atması, hayatını Allah’ı ve ahireti hesaba katarak sürdürmesi gerektiğini unutmamalıdır.

-          Akıllı bir Müslüman her şeyden önce imanının gereği, hile ve aldatmaya tevessül etmemeli, böyle bir lekeyi üzerinde taşımamalıdır.

 

Velhasıl doğruluk ve hakkaniyet, Müslümanın şiarı olmalıdır.

ÇIKAR İÇİN YAPILAN YÜZSÜZLÜK

DALKAVUKLUK

                         Ebu Hüreyre (ra.): “Resûlullah (sav), (dalkavukluğu âdet hâline getiren) övücülerin ağızlarına toprak saçmamızı (onlara engel olmamızı) emretti.”

(Tirmizî, Zühd, 54)

Peygamber ashabıyla birlikte bulunduğu bir sırada bir adamdan söz edilmişti. Orada bulunanlardan biri söz konusu adamı övünce Hz. Peygamber (sav), “Yazıklar olsun sana! Kardeşinin boynunu kestin!” buyurdu ve bu sözü üç kez tekrarladı. Sonra da şunları ekledi: “Sizden birisi illâ bir kimseyi methedecekse, ‘Gördüğüm kadarıyla filancanın şöyle olduğunu sanıyorum. Ameline göre onu hesaba çekecek ise Allah’tır. Allah’ın karşısında hiçkimseyi temize çıkarıp aklayamam! desin. Bunu da o kimsenin hâlini öyle biliyorsa söylesin!”

İslâm ahlâk literatüründe özellikle zenginlere ve yüksek mev­kii makam sahibi kimselere övgü yağdırmakla tanınmış ve bu tutumla­rı alışkanlık hâline getirmiş olanlara “dalkavuk/yağcı”, yaptığı işe de kavukluk/yağcılık” denmiştir. Dalkavuk, karşısındaki kişiyi aşırı şekilde överek ondan itibar ve menfaat sağlamayı amaçlar. Dalkavukluk ise bir kişilik zafiyeti olup Müslüman’a yakışmayan bir davranıştır.

İnsan kusursuz olmayı sever ve saygınlık kazanmayı, şöhreti arzular; bu nedenle övülmek hoşuna gider. Yerilmek, bu arzusuna aykırı düştüğü için kendisini huzursuz hisseder ve yerilmeyi sevmez. Fazilet sahibi Hariseler, tanıyıp tanımadığı kimseler hakkında ulu orta konuşan, övgü­ler düzen şarlatanların övgülerinden hoşlanmazlar. Çünkü dalkavuklar, güç ve iktidarı gözetirler. Dalkavuk, her zaman güç ve iktidardan yanadır, dalkavuk, hakkı savunmak yerine güçlü olanın yanında yer almayı ve ona övgüler yağdırmayı âdet hâline getirmiştir. Yanında olduğu, övgüler yağdırdığı güç zayıflayıp tükenerek yok olmaya yüz tutunca da yeni güç iktidarın dizi dibine çöker.

Övülen kişi, kibir, böbürlenme, kendini beğenme gibi tavır ve davranışlardan sakınmalıdır. Yapılan övgüleri hoş karşılamamalıdır. EbûHüreyre, “Resûlullah (sav), (dalkavukluğu âdet hâline getiren) övücülerin ağızlarına toprak saçmamızı (onlara engel olmamızı) emretti.”demiştir.Bu hadisin zahirine bakarak Hz. Peygamberin bu uyarısını harfiyen uygulayan sahâbîler de olmuştur. Nitekim bir mecliste, Hz. Osman yüzüne karşı övülmüştü. Müslüman olduğunu ilk ilân eden yedi kişiden biri olan ve Bedir Savaşı’na da iştirak eden güzide sahâbiMikdâd b. Esvedde yanlarında oturmaktaydı. Mikdâd adamın yaptığı işin ahlâkî olmadığını bütün insanların topraktan geldiklerini ve eşit olduklarını göstermek üzere yerden bir avuç toprak alıp adamın yüzüne saçtı. Sonra da, “Resulullah(sav), İnsanları övmeyi âdet edinenlerle karşılaştığınızda yüzlerinetoprak saçın(onlara engel olun).’ buyurdu.”dedi.

Resülullah’m bu sözünü Mikdâd b. Esved lafzı mânâsıyla anlamış olsa da, aynı uyarıyı, “Dalkavukluk yapan kişiyi davranışından dolayıkınayarak tahkir edin, onun yağcılığına fırsat vermeyin, ihsan ve ikramda bulunmayarak, umduklarından mahrum bırakın.” şeklinde anlamakda mümkündür. Bu, dalkavuğun söylediği sözün ve yaptığı davranışınkötü olduğunun, toplumsal ilişkilerde iyi karşılanmadığının ona hissettirilmesidir. Aynı şekilde, dalkavuğa umduklarının verilmemesi suretiyle dilinden gelebilecek zararlara karşı korunma da sağlanmış olur. Nitekimİbrâhim et-Teymî’nin, babasından naklettiğine göre, Hz. Ömer’in yanında oturdukları sırada adamın biri, bir arkadaşını yüzüne karşı övmüş; adam sözünü bitirdiğinde Hz. Ömer, “Adamın canını aldın, Allah da senin canını alsın!” diyerek onu azarlamıştır.

Yapılan yanlışı düzeltmeye yönelik bir davranış özelliği taşımadığından kötü bir davranış olan dalkavukluğun, her şeyden önce dalkavuğa yönelik zararları vardır. Övdüğü kimsede olmayanları söylediği için yalan söylemiş, inanmadığı hâlde yüzüne karşı sevgi gösterisinde bulunduğundan münafıkça bir davranış sergilemiş olur. Övüleni sevindirdiği onun zalimleşmesine sebep olmak suretiyle günah işler. Aynı zamanda dalkavuk, yağcılığı ile övdüğü kimseye de zarar verir. Övülen kişinin kendini beğenmesine ve kibirlenmesine neden olur. Övülenin gevşekliğe düşerek yapacağı iyi işleri terk etmesine veya zayi etmesine neden olur.

Basra’ya yerleşen sahâbîlerden Abdullah b. Şıhhîr hicretin 9. senesin de Ben! Âmir heyeti ile birlikte Resûlullah’a geldiklerinde onu kabile liderlerini övdükleri birtakım ifadelerle methettiklerinde Hz. Peygamber’in tepkisini çekmişlerdir. Abdullah b. Şıhhîr şöyle anlatmaktadır: “Biz Peygamberin yanına geldik. Ona selâm verip, ‘Sen bizim velîmizsin. Bizim efendimizsin! Bizden daha güçlü, daha kudretlisin! Bizden daha faziletlisin. Sensin cömert, misafirperver olan!’ deyince şöyle buyurdu: “söyleyecekseniz söyleyin! Şeytan sizi kendi vekili yapmasın!

Sevgili Peygamberimiz, ashabından fazilet sahibi, cömert, iyiliksever, İslâm’ın yayılması için çaba sarf eden ve yaptıkları iyi işler toplumda herkesçe bilinen kimselere zaman zaman övgü ve iltifatlarda bulunmuştur. Bir defasında ashâb-ı kirâmResûlullah ile birlikte bir yerde konaklamış­lardı. Hz. Peygamber önlerinden geçen insanların kim olduğunu soruyor, ardından da onun hakkında düşüncelerini söylüyordu. EbûHüreyre, geçenlerden birinin Hâlid b. Velîd olduğunu söyleyince Allah’ın Elçisi, “HâlidVelîd, Allahın ne iyi kuludur. O, Allahın kılıçlarından bir kılıçtır.”buyurdu.

Aynı şekilde Allah Resulü, Hz. Ebû Bekir,Hz. Ömer ve daha pek çok sahabî ve bazı kabileler için iltifat içeren sözler söylemişti. Onlara iltifatlarını yaparken İslâm’ı yaşamaları, dinî gayretleri, İslâm’a, Müslümanlara ve kendisine yaptıkları yardımlardan dolayı herkesin bilip gördüğü eylemleri zikrederek yapmıştır. Bu, hayrı özendirmek, takdir edilen iyi davranışları ve davranış sahiplerini örnek göstermek anlamına gelmektedir.

İltifat ile dalkavukluk arasındaki ince çizgiye dikkat çeken Allah Rasülü, örnek alınacak davranışlar övülürken ve kişilere iltifat edilirken dalkavukluğa kaçılmasını, kişinin önünü kesen öldürücü bir darbe olarak takdim etmiş, şöyle buyurmuştur: “Birbirinizi (aşırı şekilde) övmekten sakınınız. Çünkü bu, (bir nevi) öldürmektir.”

 

 

 



Buhârî, Edeb, 95.

Tirmizî, Zühd, 54.

Ebu Davud, Edeb, 9.

İbnHanbel, IV, 26.

Tirmizî, Menâkıb, 49.

İbnHanbel, IV, 93.

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: