• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

31/12/2015 11:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı ‘Cuma Sohbetleri'nin bu haftaki bölümü Bolu Express'te

HAZRETİ İNSAN

İnsan müstesna bir yaratılışa sahip bulunan en şerefli varlıktır. O, yeryüzünün efendisi ve kâinatın kâşifidir. İnsanın taşıdığı bu yüksek değer, yaratılışındaki gizli fevkaladelikler ve kendisine yüklenen ulvi hizmetlerden kaynaklanmaktadır. O, imanla süslenmiş, akılla donatılmış, tefekkür melekesiyle teçhiz edilmiş ve Allah’a kulluk gibi yüce ve yüceltici vazifelerle mükellef tutulmuştur.

Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini temiz şeylerle rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsra, 17/70). Peygamber Efendimiz (sav), bir gün tavaf esnasında Kâbe’ye yönelerek şöyle buyurmuştur: “Ey Kâbe! Sen ne güzelsin. Senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve kutsallığına hayranım. Fakat Allah’a yemin ederim ki, müminin saygınlığı Allah katında senin saygınlığından daha fazladır…”

   İnsan, iman esaslarına uygun bir yaşayış yolu takip edecek, aklını kullanacak, nereden gelip nereye gittiğini ve niçin bu âleme geldiğini düşünecek ve kendisine yüklenen vazifeleri zamanında ve eksiksiz yapacak olursa, en kâmil bir insan örneği ortaya çıkar.

     Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" (Bakara, 2/30) demişti.

Hilâfet, “bir kimsenin diğerinin yerini alması, onu temsil etmesi, onun salâhiyetlerini kullanması” mânasına gelir. Allah’ın yeryüzünde yaratacağı halife ya Allah’ın halifesidir ya da daha önce yeryüzünde yaşamış şuurlu varlıkların halifesidir; onların yerine gelmiş, onların yerini almıştır. Bir ümmeti yeryüzünde halife kılmak, onlara “hilâfet yetkisi vermek” mânasındaki “istihlâf” vaadinin iman ve amel-i sâlih (Allah rızâsına uygun hareket, amel, davranış) şartına bağlanmış bulunması da bu yorumu desteklemektedir (Nûr 24/55).

İnsanoğlu Allah’a kul olsun diye yaratılmış, yeryüzündeki çeşitli nimetler de bu maksadı gerçekleştirsin diye ona tahsis edilmiştir. İnsanoğlu kendisine verilen imkân ve nimetlerin Allah’ın mülkü olduğunu, bir amaca ve şarta bağlı olarak kendisine emanet edildiğini, bunlar üzerinde sahibinin irade ve rızâsına uygun bir şekilde tasarruf etmekle (hilâfet) yükümlü bulunduğunu bilecek ve bu şuur içinde davranacaktır. Meleklerden farklı olarak insanoğlu bu hilâfeti gerçekleştirecek fıtratta ve kabiliyette yaratılmış olup fıtratını bozmadığı takdirde bu vazifesini başarabilecektir. Allah Teâlâ meleklerin şahsında bunu insanoğluna da bildirip şuuruna yerleştirmiştir.

“O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hakim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Enam, 6/165)

Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilah mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! (Neml, 27/62)

“O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkar ederse inkarı kendi aleyhinedir. İnkarcıların inkarı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkarcıların inkarı, ancak ziyanlarını arttırır.” (Fatır, 35/39)

DÖRT KAPI

Hacı Bektaş-ı Veliye göre insanın olgunlaşmasında hakikate ulaşmak için dört kapıdan geçilir.

1- Şeriat Kapısı
2- Tarikat Kapısı
3- Marifet Kapısı
4- Hakikat Kapısı

Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek hakikate ulaşılır.

Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş:

“Efendim, bu dört kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?” demiş.

Mevlana:

“Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var. Hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım” demiş.

Adam gitmiş birincinin ensesine bir tokat atmış. Tokadı yiyen
derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlâna'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat atmış. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş.
Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü söyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Mevlâna'ya dönmüş, olanları anlatmış.

Mevlâna :

"İşte sana istediğin örnekler;

Birinci; şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.

İkinci; tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, yerine oturdu.

Üçüncü; marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.

Dördüncü; hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile” der.

 

 

ASR SURESİ VE ÖMÜR BİLİNCİ

An gelmiş insanı yaratmaya karar vermiş Yüce Allah. Melekleri de haberdar etmiş bu durumdan: “Ben yeryüzünde hayat sürecek, orayı sahiplenip imar edecek bir varlık yaratacağım.” (Bakara, 2/30; Hûd, 11/61) Böylece başlamış insanoğlunun serüveni, yokluk âleminden varlık âlemine. Kendisi bile inanamamış nasıl var olduğuna. Ama yaradan sahipsiz bırakmamış onu. Seslenmiş ona ta ötelerden: “Ey insan! Yaratan, şekil veren, kader oluşturan ve oluşturduğu kaderden haberdar eden Yüce Rabbinin şanını yücelt.” (A’lâ, 87/1-3)

Niçin böyle seslenmişti insanlığa yüce Allah? Çünkü daha hayat bulurken benliği üzerinde tasarrufta bulunmak isteyen bir varlığın tehdidi altına girmişti de ondan. “İblîs” diye isimlendiriyordu Kur'ân bu varlığı. Allah’tan umudunu kesip, Allah’ın “İnsanın üstünlüğünü tanı.” (Bakara, 2/34) şeklindeki buyruğuna karşı geldiği için. Gurur ve kibrin etkisine girip yanlış bir adım attı mı bir varlık, artık geri dönmesi de zorlaşıyordu. Şeytan için de böyle olmuştu. Allah’a isyan bayrağını çektikten sonra elinden geleni ardına koymamalıydı. İnsanoğlunun dünyadaki macerasının son bulacağı kıyamet gününe kadar o da var olmalıydı. Öyle ya insanoğlu ömür nimetinden faydalanırken, o mahrum mu kalacaktı bu hazdan! Allah ile arasını açan bu varlıktan intikamını almayacak mıydı?

Almalıydı… Ve kıyamet gününe kadar mühlet istemişti Allah’tan. İnsanı bir imtihanın içerisine sokacak olan Allah da onun bu isteğine olumlu karşılık vermiş ve şeytanı, insanın imtihanı için olmazsa olmazlardan yapmıştı. Evet karar verilmiş ve insanın dünyadaki hayatını şeytanla birlikte geçirmesi kesinleşmişti.

Peki neler yapılabilirdi bundan sonra?

Yaratmış olduğu varlıklara son derece merhametli olan Yüce Allah,  onları kaderlerine dair bilgilendirmek suretiyle neler yapabileceği konusunda da rehberlik edecekti elbette. Öyle de oldu. Şöyle seslendi insanoğluna vahiy yoluyla: “Kesin olan bir şey var ki, o da bu varlığın senin aşikar bir düşmanın olması. Sakın uyma onun yönlendirmelerine, yoksa bedbaht olursun.” (Tâhâ, 20/117) Ve insanoğlu kendisine verilen ömrü kullanmak üzere dünyadaki hayatına başladı. Ortalama bir asır ömür sürecekti bu dünyada, ama dünya zamanı ile. Bir başka ifade ile insan boyutundaki zaman algısı ile. Allah için zaman mefhumu yoktu, sonsuzluk vardı. Kocaman gibi görünen o bir asırlık zaman dilimi, sonsuzluk penceresinden bakıldığında adeta küçücük bir an hükmündeydi. Ve Yüce Allah Kur'ân’da onu “bir kuşluk vakti” (Nâzi’ât, 79/46) ya da “bir saatlik bir zaman dilimi (Yûnus, 10/45) şeklinde ifade ediyordu.

Koca bir asrın bir saate inmesi nasıl oluyordu? Bu ancak bir benzetme ile anlatılabilirdi ve öyle de anlatıldı: “Allah’ın nazarında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hac, 22/47) Bu durumda, kabaca 100 yıl olan insanın ömrü, gerçekte 1/10 gün = 2,4 saat idi. 2,4 saatin 1/3'ini = (0,8 saat) uykuda geçirdiğimizi düşündüğümüzde geriye 1,6 saat kalıyordu. Çocukluk ve ergenlik dönemlerini de (15 yıl = 0,36 saat) çıktığımızda elimizde kalan 1,2 saate iniyordu. İşte insanın gerçek ömrü buydu.

Ve bu ömür ile ilgili olarak yüce Allah Kur'ân’da şöyle sesleniyordu insanlığa:

And olsun su gibi akıp giden zamana/asra (insanın ömrüne) ki, insanoğlu en değerli sermayesi olan zamanı heder etmekle büsbütün zarar ve ziyandadır.

Fakat iman edip imanlarına yaraşır güzellikte işler yapanlar, birbirilerine sürekli Allah yolunda yürümeyi ve hep bu yolda sebat etmeyi öğütleyenler asla zarar ve ziyana uğramayacaklardır.

6.000 küsür ayetten oluşan Kur'ân’ın sadece üç ayetini içeren bu sure, sonsuzluk serüvenindeki yolculuğunda müthiş bir rehberlik sunmaktadır insanoğluna. Her şeyden önce sure, insanoğlunun en değerli sermayesi olan zamana yemin ile başlamaktadır. Çünkü zaman, insanın imtihanının tecelli edeceği ve Allah’ın onun niyet ve eylemlerini değerlendireceği en önemli vasıtadır. Allah, daha surenin başında böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin etmek suretiyle dikkatlerimizi zamanın önemine çekmiş ve onun hakkını vermemiz gerektiğini hatırlatmıştır bizlere.

Yapacağı şey basittir insanoğlunun aslında. Önce Yaradanı’nı tanıyacak, O’na olan imanını ve güvenini ortaya koyacak; ardından da bu imanına yaraşır güzellikte işler yapacak ve kötülüklerden uzak duracak. Ama hiç yılmayacak güzel işleri yapmaktan ve kötülüklerden uzak durmaktan, yoruldum demeyecek, bıkmayacak, usanmayacak. Tıpkı her an emre âmâde olan ve çalışmaya devam eden melekler gibi. (Enbiyâ, 21/19) Ama bu arada, bu güzel işleri kıskananlar da olacak.  Kur'ân bunları “insan ve cin şeytanları” (En’âm, 6/112-113) olarak takdim ediyor bizlere. Mü’min, bu güzel işleri yaparken şeytan tabiatlı insanlar çıkacak karşısına ve kendisini engellemek için ellerinden geleni yapacaklar. (En’âm, 6/121)

Bu böyle takdir edildiği içindir ki, ayetin devamında “birbirilerine sürekli Allah yolunda yürümeyi ve hep bu yolda sebat etmeyi öğütleyenler” hatırlatması yer almıştır. Böyle bir durumda doğru yoldan sapmamak için mü'minler birbirilerine destek olacak ve bu saldırıların üstesinden gelmek için azimli ve kararlı çabalarını sürdüreceklerdir. Bu çaba ömürlerinin sonuna kadar devam edecektir (Hicr, 15/99) ki Allah’ın kendilerine vermiş olduğu ömür sermayesini O’nun rızasına muvafık bir şekilde tüketmiş olsunlar ve bunun neticesinde de Allah’ın rızasına nail olabilsinler.

Ömür sermayesinin doğru kullanılmasının gerekliliğini, Allah’ın son elçisi ve kıyamet öncesi insanlığın yegâne örneği olan Hz. Muhammed s.a.v. bir hadis-i şeriflerinde şöyle ifade etmişlerdir: “İki nimet vardır ki, insanoğlu bunların kadrini bilme konusunda yanılgı içerisindedir. Bunlar, ömür ve sağlık nimetleridir.”

En kısa surelerden olmasına rağmen Kur'ân-ı Kerim’deki bütün dini ve ahlaki yükümlülüklerin, öğütlerin özü sayılmaya değer bir anlam zenginliğine sahip olan Asr Suresi hakkında İmam-ı Şafiî şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: “Şayet Kur'ân’dan başka bir şey nâzil olmasaydı, şu pek kısa sure bile insanlara yeterdi. Çünkü bu sure Kur'ân’ın bütün ilimlerini kucaklamaktadır.

Vefatının 79. yıldönümünde kendisini rahmet ve minnetle andığımız büyük dava insanı Mehmet Akif Ersoy da zamanın önemi konusunda insanlarda özel bir bilinç ve farkındalık oluşturmaya çalışan Asr Suresi’nin rehberliğini şiirsel bir dille şöyle dile getirmiştir:

Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken

Mutlaka Sure-i ve’l-Asri okurmuş, bu neden

Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh

Başta imân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh

Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.

Selamete erecek olanlar, Allah’ın gösterdiği doğru yolda yürüyenlerdir. Selam olsun doğru yolda yürüyenlere!

                                         

     Yrd. Doç. Dr. Zeynel Abidin AYDIN                                                                     

 AİBÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

       aydinzeynelabidin@hotmail.com

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: