• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

25/02/2016 11:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı ‘Cuma Sohbetleri'nin bu haftaki bölümü Bolu Express'te

PEYGAMBERLİK NEDİR VE PEYGAMBERİN GÖREVLERİ NELERDİR?

Değerli Müminler! Bugünkü sohbetimizde Peygamberlikten ve Peygamberin görevlerinden söz etmek istiyorum.

İnsanoğlu yeryüzünde Allah’ın hükümlerini yürütmekle görevli üstün bir yaratıktır. Allah, onu yeryüzüne gönderdiğinde yalnız bırakmadı, zaman zaman gönderdiği Peygamberlerle onu destekledi, görev ve sorumluluklarını kendisine hatırlattı. Bu, Allah’ın insanlara olan lütuflarından biridir. Kuran Efendimizin gönderilmesiyle ilgili olarak şöyle buyuruyor: Andolsun, Allah, mü'minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. (Al-i İmran/164﴿

 

PEYGAMBERLİK NEDİR?          

Peygamber Farsça bir kelime olup; Allah ile insanlar arasında elçilik görevini ifade eden bir kavramdır. Bu görev kendisine verilen kimseye Peygamber denir. Arapça’da ise peygamberlik; Risalet ve Nübüvvet; Resul ve Nebi kelimeleriyle ifade edilir.      

Resul ile Nebi arasında şöyle bir fark vardır: Kendisine kitap indirilen Peygambere Resul; kendisine kitap indirilmeyip kendisinden önceki Peygamberlere indirilen kitaplarla amel eden Peygambere nebi denir. Bu tarife göre her resul, aynı zamanda nebidir, fakat her nebi resul değildir.

 O halde Peygamber, Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ eden seçkin insan demektir.

Peygamberlik kesbi değil, vehbidir. Yani Peygamberlik görevini Allah verir ve Peygamberi Allah tayin eder. İnsan çalışmakla bu görev elde edemez. Bazı kabile ileri gelenlerinin, peygamberlik niçin bize değil de, Hz. Muhammed’e verildi? demeleri üzerine Allah bu takdirin kendisine ait olduğunu bildirerek şöyle buyurdu: Onlara bir âyet geldiği zaman, "Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız" derler. Allah elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin bir azap erişecektir. ﴾En-am/124﴿

Evet, Allah, insanoğlunu yalnız bırakmamış, ilk insandan itibaren gönderdiği peygamberlerle onu teyit etmiştir. Bu konuda akla şöyle bir soru gelebilir: Allah, insanlara akıl verdiğine göre ayrıca peygambere ihtiyaç var mıdır? Elbette peygambere ihtiyaç vardır. Çünkü insanlar akıllarıyla Allah’ı bilebilirlerse de, Allah’a nasıl ibadet yapacaklarını, bu ibadetlerin nelerden ibaret olduğunu, Allah’ın neleri emredip neleri yasakladığını akıllarıyla bilemezler. Bunları öğretecek bir peygambere muhtaçtırlar. İnsanların bu ihtiyacına binaendir ki, Yüce Yaratıcı insana kendi cinsinden, kendisi gibi insan olan, peygamberler göndermek lütfünde bulunmuştur. Peygamber gönderilmesinin sebebi açıklanırken şöyle buyuruluyor: Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz. ﴾İsra/15﴿

Allah gönderdiği peygamberlerle emir ve yasaklarını kullarına tebliğ etmeden, nelerin günah nelerin sevap olduğunu bildirmeden kimseye azap edici olmadığım bildiriyor. Böylece yarın kıyamet gününde onu sorgularken mazeret beyan etme hakları olmasın diye.       Nitekim bu husus daha açık olarak şöyle ifade buyuruluyor: Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾Nisa/165﴿

Başka bir ayet de şöyledir: Eğer biz onları o Kur'an'dan önce bir azap ile helâk etseydik mutlaka, "Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de alçalıp rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık" derlerdi. ﴾Ta-ha/134﴿

İşte Allah, kulun kıyamet gününde sorgulanırken ayetlerde belirtildiği üzere, Ne yapalım, bilemedik, bunları bize bildiren ve bizi uyaran birisi olsaydı biz bu duruma düşmezdik gibi mazeretler ileri sürmemeleri için Allah peygamberler göndermiş, onlar da Allah’ın mesajını insanlara duyurmuşlardır.

Peygamberler, yaratılış itibarıyla bizim gibi insandır. Efendimizin, beşer olduğunu, ancak kendisine vahyedildiğini söylemesinin kendisine emredildiği Kuran’da bildiriliyor: De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilah'ınız ancak bir tek ilâhtır" diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın." ﴾Kehf/110﴿

Kuran’da Hz. İsa için hep Meryem oğlu İsa, diye söz edilmesi, Hıristiyanların sandığı gibi onun, Allah’ın oğlu değil, Meryem’in oğlu olduğunu, dolayısıyla beşer ve Allah’ın kulu olduğunu vurgulamak içindir. Hıristiyanlar, onun beşer ve Allah’ın kulu olduğunu kabul etmiyor, ona beşer demenin hakaret olduğunu sanıyorlardı.

Rivayete göre Necran heyeti Efendimize gelmiş ve:

-Bizim sahibimize niçin ayıp isnat ediyorsun? demişler. Efendimiz:

-Sahibiniz kim diye sormuş, onlar:    

-Hz. İsa demişler. Efendimiz:

-Ne demişim? buyurmuş, onlar:

-O, Allah’ın kulu ve elçisidir, diyorsun, demişler. Efendimiz:          

-Allah’a kul olmak bir ar değildir, buyurmuştur. Bunun üzerine şu ayet nazil olmuştur: Mesih de, Allah'a yakın melekler de, Allah'a kul olmaktan asla çekinmezler. Kim Allah'a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. ﴾Nisa/172﴿

Kuran, Hıristiyanların Hz. İsa hakkındaki yanlış inançları sebebiyle ahirette Allah ile Hz. İsa arasında şu konuşmanın geçeceğini bildiriyor: Allah kıyamet günü şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara Allah'ı bırakarak beni ve anamı iki ilah edinin dedin?" İsa da şöyle diyecek: "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım elbette sen bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin." "Ben onlara, sadece bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah'a kulluk edin (dedim.) Aralarında bulunduğum sürece onlara şahit idim. Ama beni içlerinden aldığında, artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye hakkıyla şahitsin." ﴾Maide/116-117﴿

Ayet Hz. İsa’yı Tanrı edinen, üçlü Tanrı inanışı sahiplerinin ne kadar yanlış ve hatalı bir inanca saplandıklarını ve bu inancı Hz. İsa’dan sonra edindiklerini ifade etmektedir. Böyle inanmaları, kendilerine Hz. İsa tarafından telkin edilmemiş, aksine Hz. İsa onları yalnız Allah’a ibadet edip ona hiçbir şeyi ortak koşmamaları konusunda uyarmıştır: Andolsun, "Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Kim Allah'a ortak koşarsa artık Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur." ( Maide/72﴿

 

PEYGAMBERİN GÖREVİ

Kur'ân’ı insanlara okumak (tilavet - kırâat) ve tebliğ etmek

"Tilavet" ve "kıraat", ayetleri okuyarak insanlara duyurmadır, tebliğ etmektir.

“Rabbinin Kitabından sana vahyedileni (insanlara) oku” (Ankebût, 29/45) anlamındaki âyet Peygamberin bu görevini beyan etmektedir. "Tebliğ", Kur'ân'ı insanlara ulaştırmaktır. Peygamberin görevi insanları dine zorlama değil sadece duyurmadır:

“Peygambere düşen sadece tebliğdir (zorlama değil)” (Mâide, 5/99. bk. Nahl, 16/82).

“Sen onlar üzerinde bir zorba değilsin” (Ğâşiye, 88/22).

...Sen onların üzerine bir zorlayıcı değilsin...” (Kâf, 50/45).

İNSANLARI KUR'ÂN’A DAVET ETMEK, ONLARA VA'Z ETMEK VE ÖĞÜT VERMEK

"Davet"; insanları İslam’a çağırmak¸ "va'z" ve "öğüt" (tezkire); insanlara nasihat etme, onları iyiye, güzele ve doğruya teşvik etme, ilahî gerçekleri hatırlatma görevidir. Yüce Allah, Peygamberin bu görevi ile ilgili şöyle buyurmuştur:

“Rabbi’nin yoluna (insanları) hikmetle ve güzel öğütle çağır...” (Nahl, 16/125).

“(Ey peygamberim!)... onlara vazet ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle” (Nisa, 4/63)

“(Ey Peygamberim!) Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin” (Ğâşiye, 88/21).

İNSANLARA DİNİ ÖĞRETMEK (TALİM)

"Talim"; Kitabı, Hikmeti ve insanların bilmediklerini öğretme görevidir. Yüce Allah bu hususu Kur'ân’da şöyle bildirmektedir: “O (Allah) ki, ümmiler içinde kendilerinden olan, onları temizleyen, onlara Kitap ve Hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi” (Cuma, 62/2). 

İNSANLARI UYARMAK VE MÜJDELEMEK (TEBŞÎR VE İNZÂR)

“Tebşir”; ödül va’d ederek insanları, iman ve sâlih amellere teşvik etmek, iman edip sâlih ameller işleyenleri Allah’ın nimeti ve cenneti ile müjdelemektir. “İnzâr” ise, ilahî ceza olduğunu bildirerek inkar ve isyan olan inanç, söz, fiiller ve davranışlardan sakındırmaktır. Peygamberimiz (a.s.) Kur'ân’da “beşîr”, “mübeşşir” ve “nezîr” olarak nitelenmiştir:

 “Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik” (Ahzâb, 33/45. bk. 34/28). Peygamber (a.s.), îman edip sâlih amel işleyenleri cennet ve nimetleriyle müjdeler, kafirleri, münafıkları ve dini görevini yapmayanları azapla uyarır.

İNSANLARI TEMİZE ÇIKARMAK (TEZKİYE)

"Tezkiye", Peygamberin; insanları tevhide (Allah’ı bir olarak kabul etmeye) davet ederek onları şirk (Allah’a ortaklar koşma), inkar ve isyandan kurtarmaya vesile olmasıdır. Yüce Allah peygamberin bu görevini şöyle bildirmiştir: “Nitekim içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik” (Bakara, 2/151).

İNSANLARA ŞAHİT OLMAK

"Şahit olma"; Peygamberin, dünyada; Kur'ân hükümlerini tatbik ederek insanlara gösterme, Kıyamet günü ise, müminlere ve diğer ümmetlerin şahitlerine tanıklık etme görevidir. Yüce Allah bu hususu şöyle bildirmiştir: “İşte böyle insanlara şahit olmanız Peygamberin de size şahit olması için sizi orta bir ümmet yaptık...” (Bakara, 2/143. bk. 4/41).

İNSANLARA ÖRNEK OLMAK (ÜSEVE-İ HASENE)

"Üsve-i hasene", Peygamberin; söz, fiil ve davranışlarıyla insanlara örnek olmasıdır.

“Andolsun ki Allah'ın Elçi'sinde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 33/21).

“(Ey Peygamberim!) Sen büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem, 68/4.). Peygamberimiz (a.s.), Kur'ân hükümlerini tatbik ederek müslümanlara örnek olmuştur.

EMRİ Bİ’L-MARUF VE NEHYİ ANİ’L-MÜNKER

Bu, İslam’a ve aklı selime uygun olan iyi, güzel ve faydalı şeyleri emretme ve insanları İslam’ın ve aklı selimin iyi, güzel ve faydalı görmediği, çirkin kabul ettiği şeylerden men etme görevidir.Şu ayetler Peygamberin bu görevini beyan etmektedir: “... O Peygamber ki onlara ma’rufu emreder ve onları münkerden men eder...” (A'raf, 7/157. bk. A'raf, 7/199)

ALLAH YOLUNDA ÇALIŞMAK (CİHAD) VE SAVAŞMAK (KITÂL)

"Cihâd", İslam’ın bilinmesi, tanınması ve yaşanması için çalışma; "kıtâl" ise gerektiğinde İslam düşmanlarıyla savaşma görevidir. Yüce Allah; “Ey peygamberim! Kafir ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran...” (Tevbe, 9/73. bk. Fürkân, 25/52) ve “(Ey peygamberim!) Allah yolunda savaş…” (Nisa, 4/84) buyurmuştur Müdafaa sadedinde Peygamberimiz (a.s.) İslam düşmanlarıyla (kafir, müşrik ve münafıklarla) savaşmak durumunda kalmıştır.

İNSANLARA YOL GÖSTERMEK (HÜDÂ)

Peygamberler (a.s), Allah’ın izni ile insanlara doğru yolu gösterir. Şu ayetler bunun delilidir.

 “... (Ey Peygamberim!) Sen (insanları) doğru yola iletirsin” (Şûrâ, 42/52).

KUR'ÂN HÜKÜMLERİNİ AÇIKLAMAK VE DÎNÎ KONULARDA HÜKÜM VERMEK

Kur'ân hükümlerini, sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak peygamberin temel görevidir (teybîn). Bu görev, şu ayette açıkça bildirilmiştir: “… (Ey Muhammed!) Sana bu zikri (Kur'ân’ı) indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın tâ ki, düşünüp öğüt alsınlar” (Nahl,16/44. bk. Nahl, 16/64).

Peygamberimiz (a.s.), bu görevini Kur'ân’a veya Kur'ân dışı vahye dayanarak veya içtihatta bulunarak yerine getirmiştir. Namazların ilk ve son vakitleri, rekatları ve kılınış biçimleri, zekatın hangi mallardan ne miktarda verileceği, boşanmanın şekli, kadınların hayız ve nifas hallerinde namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları, çocuklara, hastalara, yolculara ve kadınlara cuma namazının farz olmayışı, mestlerin üzerine meshedilmesi, fıtır sadakası, revatip sünnetler, teravih, bayram ve cenaze namazları ... gibi pek çok dini görev Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır.

Bazı âyetlerin mücmel, müphem ve muhtasar olması sebebiyle Kur'ân'ın açıklanmaya ihtiyacı vardır. İnsanların Kur'ân'ı kendilerine rehber edinebilmeleri, hükümlerine, emir ve yasaklarına uyabilmeleri için iyice anlaşılması ve nasıl uygulanacağının bilinmesi gerekir. Allah, bu görevi peygamberine vermiştir. Peygamberimiz, hakkında ayet bulunmayan konuları açıklığa kuvuşturmuştur. Peygamberimizin Kur'ân’a ilave olarak ortaya koyduğu hükümlerin asılları icmali olarak Kur'ân’da vardır.

Yüce Allah Peygamberimize “helal ve haram kılma” görevi vermiştir.

 “…(O ümmî Peygamber), onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar...” (Araf, 7/157. bk. Tevbe, 9/29) anlamındaki âyet bunun açık delilidir.

Kur'ân’da yer almadığı halde Peygamberimizin haram olduğunu bildirdiği bir çok husus vardır Mesela; bir kadının teyzesi, halası, kız ve erkek kardeşlerinin kızları ile bir nikah altında bulundurulması, ehli merkep, katır, aslan, kaplan, fil, kurt, maymun, köpek gibi pençesi bulunan vahşi hayvanların; kartal, atmaca, şahin ve doğan gibi tırnaklarıyla avlanan yırtıcı kuşların ve fare, köstebek ve akrep gibi haşeratın etlerinin yenilmesi erkeklerin altın zinet takınmaları ve ipek elbiseler giymeleri, altın ve gümüş kaplardan su içilmesi ve yemek yenilmesi Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır.

 

Peygamberimiz (a.s.) Kur'ân'ı açıklama görevini şu şekilde yapmıştır:

 

KUR'ÂN HÜKÜMLERİNİ, EMİR VE YASAKLARINI SÖZLERİYLE TEYİT ETMİŞTİR

Mesela Peygamberimizin (a.s.),

“Hayra delalet eden onu işleyen gibidir”,

"Kim bir hayra delalet ederse bu kimseye o hayrı işleyenin sevabı gibi sevap verilir" sözleri,

“Birr (hayır, iyilik ve güzel ameller) ve takvada yardımlaşın” (Mâide, 5/2) ayetini teyit etmektedir.

Maide Suresinin 6. ayeti abdest alınmadıkça namaz kılınmaması gerektiğini ön görmektedir. Peygamber’in (a.s.),

 “Abdestini bozan kimse (yeniden) abdest almadıkça namazı kabul olmaz” sözü bu ayeti teyit etmektedir.

BAZI AYETLERİ TEFSİR ETMİŞTİR

 “İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar, işte güven onlarındır ve hidayete ermiş olanlar da onlardır” (En'âm, 6/82) ayetinde geçen “zulüm” kelimesini Peygamberimiz (a.s.), Lokman Suresinin 31. ayetinde geçen “şirk (Allah’a ortak koşmak) ile tefsir etmesi buna örnektir.

KUR'ÂN’IN GENEL HÜKÜMLÜ AYETLERİNİ TAHSİS ETMİŞTİR

Mesela,"Ölü eti ve kan size haram kılındı” (Mâide, 5/3) ayetinde geçen “meyte” (ölü eti) ve “dem” (kan) kelimeleri umum ifade eden lafızlardır. Peygamberimiz (a.s.), ölü etlerinden balık, çekirge ve keleri bu hükümlerden istisna ederek ayeti tahsis etmiştir.

KUR'ÂN’IN MUTLAK HÜKÜMLERİNİ TAKYİD ETMİŞTİR

 “(Namazda) Kur'ân’dan kolayınıza gelen (ayetleri) okuyun” ayeti namazda mutlak olarak her hangi bir ayetin okunmasını ifade etmektedir. Hz. Peygamberimiz (a.s.),

"Fatiha okumayanın namazı olmamıştır” sözü ile her namazda fatiha okunmasını gerekli görerek ayeti takyid etmiştir.

KUR'ÂN’IN MÜCMEL ÂYETLERİNİ AÇIKLAMIŞTIR

Kur'ân’da müteaddit defalar “namaz kılınız” (Bakara, 2/43) emri mücmel (kapalı) olarak verilmiş ancak namazın nasıl kılınacağı açıklanmamıştır. Hz. Peygamberimiz (a.s.), uygulamalı olarak namazın kılınışını öğretmiş ve

 “Beni gördüğünüz gibi namaz kılınız” buyurmuş ve namazın nasıl kılınacağını ashabına öğretmiştir.

KUR'ÂN’IN MÜPHEM ÂYETLERİNİ AÇIKLIĞA KAVUŞTURMUŞTUR

Kur'ân’da oruç ile ilgili olarak, “Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra ta gece oluncaya kadar orucu tamamlayın...” (Bakara, 2/187) ayetindeki “ak iplik” ve “kara iplik”, müphem (anlamı kapalı) kelimelerdir. Hz. Peygamberimiz (a.s.), bu kelimeleri,

 “Gündüzün beyazlığı ve gecenin karanlığı” olarak açıklayarak ayetin müphemliğini gidermiştir.

KUR'ÂN’IN MÜŞKİL ÂYETLERİNİ TAVZİH ETMİŞTİR

"Gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın” (Enfâl, 8/60) âyetindeki “kuvvet” kelimesini Hz. Peygamberimiz (a.s.), “kuvvet, atmaktır” sözü ile açıklığa kavuşturmuştur.Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.), “açıklama” görevini Allah’tan aldığı ilave bilgi ile yapmıştır. Şu örnekleri verebiliriz:

 “(Ey Muhammed!), Biz senin yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. Elbette seni hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. (bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir”, (Bakara, 2/144) ayetinden; önceleri Kudüs’teki Mescid-i Aksa cihetine doğru namaz kılınırken kıblenin Mekke’deki Mescid-i Haram cihetine çevrildiğini öğreniyoruz. Kur'ân’da, kıblenin Mescid-i Aksa cihetine doğru olduğunu bildiren ayet yoktur. Peygamberimiz (a.s.), Mescid-i Aksa cihetine kendi içtihadı ile değil, Allah’tan aldığı Kur'ân dışı bilgi (vahy-i gayri metlüv) ile namaz kılmıştır. Eğer kendi içtihadı ile olsaydı kıblenin değişmesi için vahiy beklemezdi.

 “O (peygamber) kendi heva ve hevesinden konuşmaz. (Hak Din adına her) konuştuğu ancak kendisine vahyolunan bir vahiydir” (Necm, 53/3-4) anlamındaki âyette geçen “vahiy” ve “konuşma” lafızları hem Kur'ân’ı hem de Kur'ân dışı vahyi (sünneti) içerir. Bu lafızları sadece Kuran’a indirgemek, âyeti tahsis etmek( anlamını daraltmak) tır ki bu, delilsiz ve keyfi bir görüştür. Ayrıca ayette “o konuşmaz” denilip “o okumaz” denilmemesi de bu ayetteki nutkun (konuşmanın), Sünneti de içerdiğine delalet eder.

Hadislerde Peygamberin (a.s.) Kur'ân dışı vahiy aldığına dair pek çok örnek vardır. Cibril’in (a.s.), insan suretinde gelip Peygamber’e (a.s.), İman, İslam ve İhsan’ın ne olduğunu sorması ile ilgili hadis bunun en güzel örneğidir. Cibril (a.s.), Hz. Peygamber’e Kur'ân için indiği gibi Sünnet için de iniyor, ona ayetleri ve dini hükümleri ayrıntılı olarak açıklıyordu. Peygamberimiz (a.s.), kendisine vahiy gelmeyen bir konuda bir şey sorulduğu zaman “bilmiyorum” der veya vahiy gelinceye kadar cevap vermez ve kendi görüşü ile ve kıyasla (bir şey) söylemezdi. Hz Peygamberimiz (a.s.),

 “Bana Kur'ân ve onun gibi bir misli verildi” buyurmuştur.

Yüce Allah, rehber ve örnek olsunlar diye ilk insandan itibaren her topluma bir peygamber göndermiştir. İlk peygamber Adem (a.s.), son peygamber Hz. Muhammed (a.s.)'dır. Bu ikisinin arasında gelip geçen peygamberlerden Kur'ân'da sadece 25'inin ismi zikredilmiş diğerlerinin isimleri zikredilmemiştir. İsimlerini bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün peygamberlere iman etmek imanın altı esasından biridir. Bu peygamberlerinden birine iman etmeyen kimse mümin ve müslüman olamaz.

Peygamberler, akıllı, güvenilir, dürüst, özü ve sözü doğru insanlardır. Peygamberler büyük günah işlememişlerdir. Allah'tan aldığı görevleri yerine getirmişler, hak dîni insanlara tebliği etmişlerdir. Son Peygamber Hz. Muhammed (a.s.), diğerlerinden farklı olarak bütün insan ve cinlere peygamber gönderilmiştir.

Yazımızı Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadisle tamamlayalım:

 

Bana itaat eden Allah’a itaat etmiştir. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiştir.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: