• resmi ilanlar

RAMAZAN SOHBETLERİ

13/06/2016 11:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı ‘Ramazan Sohbetleri'nin bu gün kü bölümü Bolu Express'te

Fidye ne demektir?

Fidye, bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel demektir. Dini bir terim olarak ise, oruç ibadetinin eda edilememesi, hac ibadetinin edası sırasında işlenen birtakım kusurların giderilmesi için ödenen maddi bedeli ifade eder.

Kur'an-ı Kerim'de, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumu fidye öder.” (Bakara 2/184) buyrulmaktadır. Buna göre ihtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimse, daha sonra bu oruçları kaza etme imkânı bulamazsa her gününe karşılık bir fidye öder (Serahsî, el-Mebsût, III, 100; İbn Kudâme, Muğnî, III, 82).

Şâfiî mezhebine göre ise, emzirme ve hamilelik sebebiyle çocuğunun sağlığı hakkında endişe edenler için oruç tutamadıklarında hem kaza hem de fidye gerekir.

Fakat çocuk hakkında değil de kendileri hakkında endişe ederlerse o zaman sadece kaza gerekir (Kâsânî, Bedâiu's-sanâi, II, 97; Nevevî, el-Mecmu, VI, 267).

Hac ve umre ile ilgili görevler yerine getirilirken meydana gelen bazı eksiklikler için uygulanması gereken maddi yaptırım da fidye kapsamına girer (Bakara, 2/196).

Bir fidye, bir kişiyi bir gün doyuracak yiyecek miktarı veya bunun ücretidir. Bu da “sadaka-i fıtır” la aynı miktarı ifade eder. Bu, fidyenin asgari ölçüsüdür. İmkânı olanların daha fazla vermesi daha iyidir (Bakara 2/184; Merğinânî, el-Hidâye, I, 127).

Oruç keffareti tutan bir bayan âdet dönemi esnasında tutamadığı günler için ne yapmalıdır?

Keffaret orucu ara vermeden tutulmalıdır. Ancak kadınların keffaret orucu tutarken araya giren âdet günleri bunun dışındadır. Çünkü onlar bu günlerinde oruç tutamazlar, âdet halleri bitince ara vermeden, keffarete kaldıkları yerden devam ederler. İki ayı tamamlarlar. Şayet âdetin dışındaki bir sebeple ara verirlerse keffaret orucuna baştan başlamaları gerekir (Merğinânî, el-Hidâye, I, 122-126).

Ramazan orucu tutmaya başlayan bir kimse daha sonraki günlerde oruç tutmaktan vazgeçerse ne gerekir?

Ramazan ayında her günün orucu başlı başına müstakil bir ibadettir. Bundan dolayı her gün için oruç tutmaya niyet etmek gerekir. Dolayısıyla bir günün orucundaki bozukluk, diğer günün sıhhatine engel olmaz.

Bu itibarla Ramazan orucu tutmaya başlayan bir kimse daha sonraki günlerde mazeretsiz olarak oruç tutmaktan vazgeçerse, kendisine tutmadığı günlerin orucunu kaza etmesi gerekir, keffâret gerekmez. Zira keffaret, oruç tutmamanın değil, orucu bozmanın cezasıdır.

Ancak Ramazan orucunun mazeretsiz olarak tutulmaması büyük günah olup, kazasıyla birlikte tevbe etmek de gerekir. Ayrıca Ramazandan sonra tutulan oruç, Ramazanda tutulan orucun sevabını karşılamaz (İbn Âbidin, Reddu'l-muhtâr, II, 87, 103; Cezîrî, Kitabü'l-Fıkhi ala Mezâhibi'l-erba'a, I, 560). Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde, ramazanda mazeretsiz olarak tutulmayan bir günün orucunun sevabını, bir sene boyu tutulan orucun sevabının karşılamayacağını belirtmiştir (Ebû Dâvûd, Savm, 38; Ayrıca bkz. Buhârî, Savm, 29).

Kazaya kalan ramazan orucunu belli bir sürede tutma zorunluluğu var mıdır?

Ramazan orucunun kazâsı oruç tutmanın haram olduğu günler dışında her zaman yapılabilir. Hanefîlere göre kazası için bir zaman sınırlaması yoksa da mümkün olan ilk fırsatta kaza oruçları tutulmaya çalışılmalıdır (Kâsânî, Bedâiü's-sanâî, II, 265). Oruç tutmanın yasak olduğu günlerin başında bayram günleri gelir. Hz. Peygamber (s.a.s.) iki vakitte oruç tutulmayacağını bildirmiştir ki birisi ramazan bayramının birinci günü, diğeri kurban bayramı günleridir (Buhârî, Savm, 66-67; Ebû Dâvûd, Savm, 49).

Şâfiîler'e göre ise bir ramazanda kazâya kalmış orucun, gelecek ramazana kadar kazâ edilmesi gerekir. Bir ramazanın kazâ borcu herhangi bir mazeret olmaksızın yerine getirilmeden, öteki ramazan gelecek olursa, kazâ borcuna ilâveten bir de fidye ödeme yükümlülüğü ortaya çıkar (Nevevî, el-Mecmû, VI, 363-366; Şirbînî, Muğni'l-Muhtâc, I, 441).

Fidye verme gücü olmayan kişiler ne yapmalıdırlar?

Senenin hiçbir mevsiminde oruç tutamayacak kadar yaşlı olan (pîr-i fânî) kimselerin, Ramazanın her bir günü için bir fakire fidye (yani bir fitre) vermeleri gerekir. İyileşme umudu olmayan hasta da bu hükme tâbidir (Bakara 2/184).

Mâlikî mezhebine göre ise, oruç tutmaya güç yetiremeyen yaşlı kişi için fidye vacip değildir. Fakat verirse müstehap olur (İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, I, 301).

Fidye verecek gücü olmayanlar ise, fidyeden sorumlu olmazlar (İbn Kudâme, Muğnî, III, 66). Ancak kasten tutmadıkları oruçların sorumluluğunu taşırlar. Bu durumda olanların yapabileceği Cenab-ı Haktan bağışlanma dilemektir (Serahsî, el-Mebsût, III, 100).

Iskât-ı savm ne demektir?

Iskât-ı savm, ölünün üzerindeki oruç borçlarını düşürmek demektir. Iskat, kişinin sağlığında çeşitli sebeplerle eda edemediği oruç, adak, keffaret gibi dinî mükellefiyetlerinin, ölümünden sonra fidye ödenerek düşürülmesi, böylece o kişinin bu tür borçlarından kurtulması anlamını taşır.

Ölünün üzerinden, sağlığında mazereti sebebiyle tutamadığı oruç borçlarının düşürülmesi için fidye verilmesi hususu, âyet ile sâbittir. Kur'an-ı Kerim'de: “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumuna yetecek kadar fidye öder.” (Bakara, 2/184) buyrulmaktadır.

Bu ayetin hükmüne göre, oruca dayanamayan veya mazeretleri sebebiyle Ramazanda ve diğer zamanlarda oruç tutmaktan aciz kimselerin, her bir oruç günü için fidye ödemeleri gerekir.

Ayette, hayatta olup oruç tutmaya sağlığı imkân vermeyenlerin fidye vermeleri söz konusu edilmektedir. Hayatta iken imkân buldukları halde oruç tutmadan ölenler için oruç keffareti ödenip ödenemeyeceği konusu âlimler ararsında tartışmalıdır?

 

Fakihlerin çoğunluğu, yukarıdaki ayet-i kerime'den hareketle, mazeretli veya mazeretsiz oruç tutmamış ve kaza etmeden vefat etmiş olan kimselerin oruç borçları için de fidye ödeneceğini, hatta bu kimselerin bu konuda vasiyette bulunmaları gerektiğini ifade etmişlerdir (Merğinânî, el-Hidâye, I, 127). Çünkü fidyenin gerekçesi, oruç tutmaktan aciz olmaktır. Ölen kimse de oruç tutmaktan mutlak surette acizdir. O halde bunların durumu, tutamadıkları oruca karşı fidye vermeleri nass ile sabit olan kişilerin durumuna kıyas edilebilir (Serahsî, el-Mebsût, III, 100; İbn Kudâme, Muğnî, III, 82).

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: