• resmi ilanlar

RAMAZAN SOHBETLERİ

30/05/2017 11:00

HER HAK SAHİBİNE HAKLARI VEREBİLMEK

Nebî (sav), bir gün ashâbı ile oturuyordu. Zaman zaman yaptığı gibi onları konuşturarak sohbetine başladı: “Müflis kimdir bilir misiniz?” Ashâbdan söz alan biri, “Bizim aramızda müflis, malı mülkü olmayan kimsedir.” dedi. Bu cevap üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: “Asıl müflis, kıyamet gününde kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekâtla gelir. Ancak dünyada iken şuna sövmüş, buna iftira atmış, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş, bir başkasını da dövmüştür. (İhlâl ettiği bu hakların karşılığı olarak) iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesabı görülmeden iyilikleri biterse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır.”

 

Âhiret gününde iflas eden insanı bu şekilde tasvir ediyordu Kutlu Nebî. Müflisin bütün çabaları boşa çıkmış, işlediği kötülükler iyiliklerini alıp götürmüş, mükâfat beklerken cezalandırılmıştı. Allah katında mükâfat kazanmak ve azaptan kurtulmak için kul haklarından arınmış olmak gerekiyordu. Nitekim sahâbeden Ebû Saîd el-Hudrî, Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmişti: “Kıyamet günü müminler ateşten kurtulurlar ve cennetle ateş arasındaki bir köprü üzerinde durdurulurlar. Orada, dünyada iken aralarında meydana gelmiş haksızlıklar için kısas yapılır. Nihayet haksızlıklardan temizlendikleri ve pâk oldukları zaman cennete girmelerine izin verilir.”  Peygamber (sav) başka bir konuşmasında, “Âhiret gününde ne altın ne de gümüş para vardır. Bu nedenle haksızlık yapanın iyilik ve sevapları varsa bunlardan alınıp hak sahibine verilir. Şayet sevabı yoksa mağdur ettiği kişinin günahlarını yüklenir.”  demiştir. Hesaplaşma ancak böyle tamamlanır. Allah Resûlü'nün, “Allah'ın huzuruna, hiç kimseye haksızlık yapmadan çıkmayı umuyorum.”  şeklindeki ifadesi onun bu konudaki titizliğini gösterir.

Kur'an'ı Kerim'de “hak”, gerçeğe uygun olan söz, doğru yol, aslına uygun inanç, bilgi, adalet, görev ve ödev, bir olayın içyüzü, doğru, gerçek, sabit gibi anlamlara gelir. Bu anlamlarından dolayı da Kur'an ve İslâm'ı ifade etmek için kullanılmaktadır. “Hak”, daha çok, “gerçeğe uymayan inanç, hüküm ve düşünceler” anlamına gelen bâtılın zıddını ifade eder. Bu kelime, varlığı kesin olan, mutlak gerçek anlamlarından dolayı Allah'ın bir ismi veya sıfatı olarak da zikredilmiştir.

Peygamberimiz de, “Yâ Rabbi, sen Hak'sın. Vaadin de haktır. Senin sözün de haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Cehennem de haktır. Peygamberler de haktır. Kıyametin kopması da haktır.”  hadisinde hak kavramını, peygamberler, cennet, cehennem ve kıyametin birer gerçek olduğunu ifade etmek için kullanmıştır. Yine, “Allah yolunda cihad eden, hürriyetini elde etmek için uğraşan ve zinaya düşmemek için evlenmek isteyen kişiye yardım etmek Allah'ın hakkıdır.”  hadisinde de hak, âdeta bir “borç ya da kararlılık” anlamındadır. “Her yedi günde başını ve bedenini yıkamak, Müslüman üzerinde Allah'ın bir hakkıdır.”  hadisinde ise hak ifadesi “yükümlülük” anlamında kullanılmaktadır.

 

Ayrıca hak, “kişinin yetkileri, ayrıcalıkları ve diğer varlıklara karşı sabit olan görevleri” şeklinde de nitelenebilir. Hak konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli husus, hakkın tespiti meselesidir. İslâm düşüncesine göre, hakkı belirleyen öncelikle Yüce Allah'tır. Peygamber Efendimizin ifadesiyle, “Şüphesiz Yüce Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir...”  Kullara şekil ve yön veren Yüce Allah olduğu gibi, hakları ve hakların kaynağını beyan eden de O'nun gönderdiği vahiydir. Zira Kur'an'ın ifadesine göre, “Yerlerin ve göklerin mülkü Allah'a aittir.”  Her şeyi yaratan ve her şeyin sahibi, mâliki olan Allah, aynı zamanda hakkın da sahibi ve belirleyicisidir.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: