• resmi ilanlar
Fuat Bayramoğlu

GIYBET KANSER GİBİDİR

03.10.2014 00:00:03

Hiç kanser oldunuz mu?
Kanser olsanız, üzülür müydünüz ve kurtulmak için neler yapardınız?
Hepimiz az biraz kanseriz. Peki, haberdar mıyız?
***
Sosyal bir problem olan gıybet, girdiği bünyeleri, cemiyetleri yüzyıllardır derinden derine yormakta ve çökertmektedir.
Büyük mütefekkirlerin, Allah dostlarının, psikologların, bilim adamlarının yıllardır haykırdıkları bir gerçeği biz de bu sütunlardan duyuralım: “Gıybet, kanser gibidir”   .
Girdiği bünyeleri içten içe sinsice kemirir.  
Kemirdiklerini ve kemirenleri de perişan ve harap etmektedir.
Harap etmekle birlikte en ulvi değerleri de yaşarken göz göre göre öldürmektedir.
***
Gıybet, herhangi birinin ayıbını, Onu kötülemek için arkasından söylemektir.
Gıybet olunan kişi işinde, sözünde, vücudunda, dünyasında, ailesinde, eşyalarında bir kusur olarak addedilip, arkasından söylenirse, işaretle, hareketle, imalı olarak söylenirse gıybet gerçekleşmiş olur.
Bu ciddi bir manevi kalp hastalığıdır.  
Gıybet yapanlar, ardından gıybet yapıldığında ise sinirlenip çıldırmaktadırlar.
Gıybet, her tarafı yakıp yıkmaktadır. Girdiği bünyeleri enkaza çevirmektedir.
İstenildiği kadar makyaj yapılsın, en kral elbiseler giyilsin, saçını sakalını tarasın, en şuh ve isterik kahkahalarla ortalığı çınlatsınlar, bankada paralar yığılsın, gösterişler her yana saçılsın,  gönüller içten haraptır. Kanser girmiş ve ilimsiz bedenlerde yuvalanmış bir kere!
Bu gıybet yüzünden nice kalpler kırıldı, ocaklar söndü, çok kanlar aktı, bir çok yuvalar yıkıldı. Yıkımlar daha da devam edecektir.  
Gıybet yapan diller, bundan keyif alan gönüller, içinde bulundukları nimetin farkına varamamış, nefislerine tapmış, hakiki değerlerden uzaklaşmış, pusuya düşmüş, hesap gününden gafil çaresizleriz.
Kısaca “Hastayız”.  Kemoterapi ye eş değerde Gıybetterapi tedavisi gereklidir!
Komşulukta, sosyal hayatımızda, evde, köyde, kentte, okullarda, iş ortamında, çalışılan müesselerde, sanatta,  ticarete, siyasette ve ekonomik çevrelerde, insanın olduğu her yerde gıybet, girdiği bünyeleri kanser etmektedir.
Gıybet, Kur'an-ı kerimde, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir.
(Birbirinizin kusurunu araştırmayın, arkasından çekiştirmeyin, gıybet etmeyin. Kim ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bu tiksindiricidir. O halde Allah'tan korkun.) [Bir âyet meali: Hucurat 12]

(Falancanın boyu kısadır) diyen birine, Peygamber efendimiz, (Bu sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)

Korkmak gerek. Çekinmek gerek. Titremek gerek. Torpilin geçmediği, her ne yaparsak yapalım sağda ve solda kayda alan kâtiplerin olduğunu, gençliği nerede ve nasıl harcadığımızın hesabını hepimizin mutlaka vereceğini bilmemiz gerek.   
Çünkü başa gelecekleri bilmemek, bilememek, onu yok sanmak ancak saflık, aymazlık ve uyumaktır.  
(Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina edip tevbe eder de, [bir daha yapmazsa], Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz.) [İbni Ebid-Dünya, Deylemi, Taberani, Beyheki, Tergib ve Terhib, İ. Şarani, İ. Gazali]
***
Bu facia çağdaşlık adına, bazı basın-yayın organlarında, gazetelerde dedikodu sütunları, bazı TV’ların paparazi programlarıyla, sanatçıların hayatları bahane edilerek nesillerimize iyiden iyiye gıybet ve dedikodu hastalığını “zehiri şekerle kaplayarak” ikram edilmektedir.
İşin kötüsü, bu illet, çağdaşlık denilerek, renkli kâselerde nefislerimize sunulmakta, Tuzaklarındaki şekerli tadla da insanlarımız kandırılmaktadır.
***
Gıybetin girdiği vücutta ha yılan girmiş ha gıybet illeti. Koynunda yılan beslemeyecek olan kişi, gıybeti gönlünde barındıramaz. Yılanla oyun da olmaz. Kansere davetiye çıkarmaz. Koynuna yılan sokmaz. O yılanla mücadeleyi, Sevgilinin emridir diye içinden söküp atmaya çalışır.
**
Kendi kusurlarını bırakıp, başkalarının kusurlarını aramak, en büyük kusurdur. Yeni nesillerimizi, kendimizi ve çevremizi bu manevi kanserden “ilimle” korumalıyız.
Ya çocuklarımızı, eşimizi, anamızı, babamızı, mahiyetimizdekileri bu illetten koruyacak kadar pehlivan mıyız? Hassas mıyız? Duyarlı mıyız?
İnsanlarımızın gıybetten keyif almaları hastalığını, ancak ilimle tedavi edilebilir.

***
Ölenlerin ardından iş olsun, torba dolsun mukabilinde “toprağı bol olsun”, “ya iyi adamdı Allah affetsin” demek, ” hayat doluydu” gibi laflar, bir şey demek için dediğimiz temelsiz laflardır.
Oysaki o anda, öbür tarafta inceden inceye hesap başlamıştır.
O hesap gününü / günlerini bu gün düşünmeyip, kendimizi sonsuz özgür sanıp, sorumsuzluk yapmanın bedelinin sorulacağını bilmemek, bilmezden gelmek, çoluk çocuğumuza öğretmemek, gaflet midir? İhanet midir?  Sizce nedir?
Oysaki

 

Sessiz gemi, her birimizi beklemektedir.
Bunları korkmak, korkutmak, moral bozmak için söylemiyoruz. Bir gerçeği birlikte görmek istiyoruz. 
O nedenle kendinizi, vicdanımızda ciddi olarak sorgulamalıyız.
Evimizin, işyerlerimizin eşyaları değiştirme ihtiyacımız ve hakkımız vardır. Bu manevi kanser illetine bulaşmış kanserli çevremizi değiştirme hakkını kullanma zamanlarındayız.
Diyoruz ya,
Demir almak günü gelecek bu zamandan
Meçhule gidecek bir gemi kalkacak bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alacak yol
Sallayamayacağız o kalkışta ne mendil ne de bir kol
***
O zaman pişman olacaklarımızdan, şimdiden bu gün kurtulmamız gerek.
Bir an önce uyanmamız gerek.
Titrememiz gerek.
Gözyaşlarımızla, pişmanlık deryalarında, en ihlâslı halimizle temizlenmemiz gerek.
En yalnız kalacağımız, zifiri karanlıkların, garibanlığımızın en muhtaç anımızda,
Eşin, dostun, masivanın, övünmelerin, oyunların bize uzanamayacağı o yerde,
Karşımıza iyilik amellerimizi telef edecek olan,
Gıybet kanserini bu gün, yaşarken öldürmek, öldürebilmek, bu kanserle boğuşabilmek, içimizden sökebilmek, gözümüzden akacak nedamet yaşlarıyla temizlemek gerek,
Kispetleri giyip gönlümüzün er meydanında, bu kanseri mutlak yenmemiz gereklidir.
Geç kalmadan, tuş olmadan, sonsuz pişmanlıklara demir atmadan.
İlim dolu yüreklerimizle nefsimize, kötü arkadaşa ve şeytana, aldanmadan.
Rolümüzü, şerefle geldiğimiz bu dünya sahnesinde, şerefe sürdürüp ve şerefle ayrılabilmektir.
***
Göz ; Allahû Teâlâ'nın kudret ve sanatını görmek içindir.
Eşin dostun ayıp ve kusurlarını görmek için değildir.
***
 Üç şeye çok ihtiyacımız var. İlim, amel ve ihlâs
Bileceğiz, ilmi olarak yapacağız ve sadece Sevgilinin rızasına talip olacağız.
Sonra, En Sevgilinin bildirdiği, bilinenler kadar, bilinmeyen nimetlerine kavuşmalıyız.
***
Kurbanınız, kurban etiniz hayırlı olsun. Kurban eti varken, ölü eti yemek akıl kârı değil.

Efendim, Sizin ve sevdiklerinizin mübarek Kurban Bayramınızı candan tebrik ederim.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: