ÇUVALDIZ

24.12.2012 01:01:02

ÇUVALDIZ

24.12.2012

Bir kehanet daha geçti gitti, insanların hayatlarını ve kafalarını karıştırarak. Şirince bu arada en çok pirim elde eden yer oldu. Beklenen sayının altında da olsa gelenler, yinede tüm basın oraya aktı. Aslında en güzel tanıtım şekli, bilen bilmeyen de öğrendi Şirince’yi. Zaten adı gibi şirin bir yer, bizim Göynük ilçesine benzetirim oranın evlerini. Üretip satan çalışkan bir halkı vardır. Başta da şarapları gelir, her çeşit meyveden yapılmış.

Son aylarda kendinden en çok söz ettiren bir uygarlıkta mayalılardı, eksik bıraktığı takvimleri ile. Herkes bir şekilde andı da geçen duydum birinden sarhoşmuş zaten onlar diye, şaşkınlığın verdiği bir gülümseme yayıldı yüzüme, artık ruhlarına nasıl dualar edildiyse.

Bu arada ilginç gündemler ve görüntüler oluştu bu konu ile ilgili. Bolu’da bir esnafın, daha iş yerini açmadan önce dikkat çeken şu reklam şekli. “21 Aralıkta kıyamet kopmazsa 22 Aralıkta açığız” diye. 21 Aralık resmi tatil olsun diyenler bile çıktı. Bizim ünlülerinde bazıları çoluğunu, çocuğunu alıp Şirince’ ye yerleştiği, Hollandalı birinin Nuh’un gemisinin benzerini yaptığı da yer aldı basında.

Beklenen tarihten önce Şirince de şiddetli yağmur yağması, şimşeklerin çakmasından dolayı, turistlerin ve oraya sığınanların kıyamet erken kopuyor diye panik içinde geceyi sabah etmeleri de basına yansıyan haberlerdendi.

Tüm dünyayı saran bu çalkantıda bilim adamları da sürekli bir şeyleri izah etmek zorunda kaldı. Nasa 21 Aralıkta gerçekleşmeyecek 5 kehanet diye açıklamalarda bulundu. Bizim inancımıza göre kıyametin ne zaman kopacağını yalnızca Allah bilir.

Yaşanan depremleri ve göçük altında kalıpta can verenleri düşünün, onlar bir nevi kıyameti yaşadı. Birilerinin sorumsuzca yaptığı çürük derme çatma binalar yüzünden. Şu an savaşı yaşayan ülkelerdeki insanlarda kıyametlerinin içinde. Açlıkla savaşan, yaşam mücadelesi verenler de kendi kıyametlerini yaşamakta.

Doğada yaptığımız katliamlarla zaten sonumuzu getiriyoruz hızlı bir şekilde. Yediklerimiz içtiklerimizle kullandığımız yoğun radyasyon saçan teknolojik araçlarımızla her gün yaklaştırıyoruz kıyametini adım, adım.

Biz canımızdan çok sevdiğimiz çocuklarımızın, torunlarımızın kıyametini de kendi ellerimizle hazırlıyoruz. Onlardan aldığımız emanete nankörlük ederek. Aynı zamanda diğer canlılarında hakkına gasp ederek, onların yok olmasına da neden olarak.

Üzerinde yaşadığımız bu güzel dünyamızın, kaynaklarının sonu gelmeyecekmiş gibi düşünüyoruz. Yakıp, yıkıp yok ediyoruz. Ormanlarımızı kesip derelerimizin yataklarını bozuyor kurutuyoruz. Kullandığımız fosil yakıtlarla iklim değişikliğine neden oluyor, havamızı kirletiyoruz.

Bizler günümüzü yaşarken, kendi çıkarlarımızı düşünürken, gelecek kuşaklarımızı kuraklığa, açlığa, susuzluğa mahkûm ediyoruz. Onların kıyametini hazırlıyoruz. Ekilebilir tarım arazilerimizin sayısı hızla azalıyor. Denizlerimizi kirlettiğimizden, bencilce avlandığımızdan, buralardan elde ettiğimiz ürünlerde yok oluyor.

Rahmetli babacım söylerdi, o da büyüklerinden duymuş.

“Bir gün susuzluk ve kuraklık olacak, kişi uzakta bir şeyin parladığını görecek, su sanıp koşacak ama bakacak ki altınmış, almadan geri dönecek”

Yani altının bile geçmeyeceği, işe yaramayacağı günü anlatmaya çalışıyorlar. Zaten öyle görünüyor ki gelecekte her şey su ile ilgili olacak, ısınmadan, arabaya koyacağımız yakıta kadar. Her dere yatağına HES kurulduğunu görünce, sonumuz hakkında fazla tahmine de gerekte kalmıyor.

Birkaç dakika bir düşünün siz gelecek kuşakların döneminde olsaydınız, su yok, yiyecek kaynaklarınız tükenmiş, kıtlık var, açlıktan kırılıyorsunuz. Biraz daha abartalım kıyamet kopmaya başladı, hırsla elde etmeye çalıştıklarınız, para, pul artık ne işinize yarayacak. İşte o yüzden iğneyi kendimize, çuvaldızı gelecek kuşaklarımıza batıralım dan ziyade, aslında biz çuvaldızı da kendimize batıralım ki kendimizi daha da çok sorgulamış olalım.

Sevgi ve saygılarımla..

Fatma Marmara