• resmi ilanlar
Fuat Bayramoğlu

ÇOK ÖZLEDİM, KUSURA BAKMA BE ABİ.

29.05.2015 00:00:03

Hasan abiyi oldum olası severim. Ben ona, o da bana abi der. 

Birbirimize abi diyerek, sen benden, daha değerlisin, daha mühimsin anlayışıyla hareket ederiz.  
Birbirimizi Allah için severiz.
Mükemmel bir komşu, iyi bir insan, harika bir abi’dir.
Birkaç ay önce, 11 yaşındaki kızı Hatice’yi de yanına alarak bize geldi.
Sonrasında Çarşı merkeze gitmeye karar verdik.
Hava oldukça sıcaktı.
Çarşıda neşe içinde gezerken Hatice, babasının kolundan çekiştirerek, az da naz ederek:
-Bana dondurma alsana babacım, hımmm  bir de çiçek olarak kırmızı  karanfiller, istiyorum.
“Kız çocukları peygamber efendimizin emanetidir” derdi Hasan ağabey, tebessüm etti.
-Tabi ki Hatice’m alırız tabi ki, hâttâ üçümüze de alalım dondurma, dedi.
Hasan ağabey, bir koşuda ambalajları içinde üç ayrı nefis dondurma getirdi. En güzelini Hatice’ye
verdi.
-Canım kızım, şu an buralarda çiçekçi yok, karanfillerini daha sonra alsak olur mu?
-Olur, bir şartla, O zaman benim doğum günümde, anneme aldığın gibi bana da karanfiller al olur mu?
-Çiçeğin lafı mı olur, sana dizüstü bilgisayar alacaktım canım benim, şimdiden kârâ geçtim baksana!
-Olsun babacığım, ben senden, senin kırmızı karanfillerini istiyorum. Dizüstü bilgisayarımı da annem alır.
Gülüştük. 
Hasan ağabey, kızının yanağından makas alıp, bana dönerek:
- Kızıma dünyanın bütün çiçekleri feda olsun abi, dedi.
Hatice:
-Anlaştık mı babacığım?
Hasan ağabey yere çömelerek Hatice’yle burun buruna geldi, iki elini de Hatice’nin omuzlarına birer
birer koyarak, tebessümle cevabını verdi:
-Peki, anlaştık Canım Hatice’m! İstersen,  sana gökteki bütün yıldızları alayım, canım benim.
-Yok, yok, doğum günümde bana karanfillerimi al, bu bana yeter…
Baba kız sarıldılar.
***
İki hafta sonraydı. Kara haber tez ulaşır derler ya,
Abant’tan dönüş yolunda, kör kütük sarhoş bir sürücünün hareket halinde aracıyla, Hasan ağabeyin
arabasına, arkadan vurmasıyla araba yoldan çıkıp,  şarampole yuvarlanmış, araç birkaç takla attığında en son bir direğe çarparak durabilmiş.
Kaza bu, anne ve kızı oracıkta ölmüş, Hasan ağabey orta-hafif yaralarla, sağ kalmıştı.
***

 

Hasan ağabey, bu vahim kazadan iki ay falan sonra, kazanın ve olayların şokunu atlatmış, yaraları az biraz kapanmış, bir gün yanan yüreğiyle telefonla beni aradı:
-Bu gün seninle ikindi namazında,  Büyük camii’nde buluşalım mı? dedi,
- Peki Hasan Ağabey. Tamamdır.
***
İkindi namazı sonrası, birlikte  ……………. mezarlığına gittik.
Her yer yeşermiş, otlar uzamış, ortalık sakin, etrafımızda sadece kuş sesleri, mezar taşları ve kendi sessizliğimiz vardı.
 Hasan ağabeyin elinde bir çanta, mezarlık içinde sessizce ağır ağır yürüdük.
Kızının ve eşine ait mezarlarının yanına yaklaştık.
Az geride kaldım. Hasan ağabey takkesini giydi. İkimizde dizlerimizin üzerine oturduk. Hasan ağabey hafif sesle, teganni etmeden, tecvite uygun olarak kuran-ı kerim okumaya başladı.  Onu duyuyor ve dinliyordum. Kuran-ı Kerim okuma sonrasında,
Kollarını omuz hizasında uzatarak, parmaklarının arasını açarak, başını da sol yana yatırarak sünnete uygun dua etmeye başladı. Ben de onun gibi uzattım ,
Duasını ederken ben az gerideydim. Dua derinlerden, ta yüreğinin içinden, tüm acziyet ve
hiçlik, kimsesizlik makamından çıkan seslerdendi.
-Âmin, âmin, âmin.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: 
Dua, kazayı, belayı defeder. Hadis-i şerifte (Kaza, ancak ve yalnız dua ile durdurulur) buyuruldu. (Tirmizi)

***
Hasan ağabey, hafif sesle konuşmaya başladı:
-Kızım ve eşim, biliyorum ki beni duyuyorsunuz.
Sizi, asıl ve hakiki dünyanıza gittiğinizden beri çok özledim.
Kızım benim, bu gün farklı olan sa, bu gün senin doğum günün,
Sana doğum gününde alacağımı söz verdiğim, Senin de çok sevdiğin karanfilleri getirdik …… amcanla.
Sevineceğini de biliyorum.

***
Hasan ağabey, çantasından çıkardığı Kırmızı karanfilleri kızının mezarı üzerine yayarken, alt dudağını ısırıyor, göz yaşları birbiri ardına yağıyor, göz yaşları mezar üzerine yaydığı karanfillerin  arasından kızına bir an önce koşarcasına kara toprağın üzerinde hemencecik kayboluyordu.
Belli ki, kızı da bu gözyaşlarını bekliyordu.
***
Hasan ağabey kıbleyi arkasına almış, dizlerinin üzerinde son derece edepli, garip, mahzun halde
oturdu ve bitkin haldeydi. Dudakları devamlı kımıldıyor,gözleri kapalı, bam başka bir alemde, sevdikleriyle, alimlerinde ismini zikrederek, Silsile-i Aliyye büyüklerinin isimlerini hürmetle  anarak ve onları vesile ederek, dua ediyor, ciddi bir rabıta halindeydi. Oradan hiç gitmemek istercesine yere iyiden iyiye yapıştı.
Bir zaman sonra,
Yanına vardım, Elimi yavaşça omzuna koyarak:
-Haydi gidelim Hasan Ağabey,  umulur ki, Hatice kızımız sizlere de bizlere de, mutlak şefaat eder.  Metin olmalıyız ağabeyim.
Gözleri kızarmış, yanakları ıslanmış Hasan ağabeyim, başını büyük bir olgunluk ve
teslimiyetle kaldırarak, gözbebeklerimden, içimdeki benin ta ötelerin ötesini gören haliyle, mükemmel bir cevap verdi.
-Canı Veren O, alan O, Sevgiliden her ne gelirse, her zaman razıyız abi, bizimkisi acziyetimizle sadece özlemek abi.
Çok özledim, kusura bakma be abi.

YORUMLAR  (Toplam 1 yorum)

  • Metin Ozdemir  (30.05.2015 05:19:50)

    kalemine sağlık hocam

  • Yorum yazın!
     1250 karakter yazabilirsiniz

    Yazarın son yazıları

    Yazarın TÜM YAZILARI

    Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: