TELEFONLA DOLANDIRILMAK KADER Mİ?

13.01.2016 00:00:02

Son günlerde basın yayın organlarının gözde haberi haline geldi yine telefon dolandırıcılığı…

Çeşit çeşit telefon dolandırıcılığı olmasına rağmen, sanırım en yaygın olanı; kendisini polis, savcı olarak tanıtan kişilerin vatandaşlardan para istemesi…

Benim yaptığım araştırmaya göre; Türkiye dışında başka bir ülkede böyle bir dolandırıcılık şekline rastlanmamış... Yani başka ülkelerde kendisini telefonda devlet görevlisi olarak tanıtan kişiler, vatandaşlardan bir yerlere para bırakmasını istemiyorlar…

Şu ana kadar ben böyle bir şey duymadım ve okumadım… Kısacası kendine münhasır bir milletiz…

Geçenlerde Bolu gazetelerinde bir habere rastladım. Gazeteci Sayın Hamza Canbaş’ın şahit olduğu bir dolandırıcılık olayı…

Basına yansıyan ve Sayın Canbaş’ın kendi ifadeleriyle anlattığı olayda en dikkat çekici bölüm ise şu:

“…Gitmesin diye kolundan tutup karakola götürmeye çalıştım. Bana “işime karışma polislerle konuşuyorum” diye çıkıştı, gelmek istemedi.

…Tam Teyze ona bir paket verecek iken bulunduğum yerden çıkarak yanlarına gittim. Genç kaçmaya çalışırken üzerine atladım, ancak onu durdurmayı başaramadım.

Üstümü başımı toparlarken, teyze beni kopardı... “Sen ne yaptın? Ben ona 10 bin lira verecektim, hırsızları yakalayacak olan polisi kovaladın” demez mi? “

Oldukça trajikomik bir durum…

Tabi ki bunun birçok nedeni var. Manisa Kulis Haber isimli bir internet sitesinde yer alan bir habere göre; Türkiye Psikiyatri Derneği Yönetim Kurulu üyesi Dr. Şahut Duran; dolandırıcıların psikoloji alanında çalışan profesyonelleri bile aşabilecek bilgiye sahip olduklarını söylüyor. Dolandırıcıların bu şekilde bir teknik uygulamalarının altında yatan altı nedeni ise şu şekilde sıralıyor: Otoriteye itaat, sürü psikolojisi, zaman baskısı, dikkat dağıtmak, duygusal hassasiyeti kullanmak, bastırılmış güdüleri aktive etme…

Sosyologların ve psikologların affına sığınarak bu altı nedenden “otoriteye itaat” e vurgu yapmak istiyorum.

Sanırım bu iki kelime, neden dünyada böyle bir dolandırıcılık olmaz iken, sadece Türkiye’de olduğunun da bir özeti…

İsterseniz bunu teyit etmek için bir uygulama yapalım. Her yerde satılan bir telsiz alalım elimize ve çıkalım sokaklara… Karşımıza çıkan ilk vatandaşa diyelim ki çıkarın kimlikleri, bekleyin kenarda… Nasıl bir tepki alırsınız?

Bana göre “sen kimsin kardeşim?” diyen vatandaş, bu uygulamaya maruz kalanların % 10’ unu geçmeyecektir.

Peki, bu vatandaşın yani bizlerin yetersizliğinden mi kaynaklanıyor? Kesinlikle hayır…

Türk insanının devletine ve onun organlarına olan geleneksel saygısından kaynaklanıyor.

Ama ne yazık ki yıllar geçtikçe bu saygı, devlet mekanizmasını işletmekle görevli hükümetler tarafından sömürülmüş ve baskı aracı olarak kullanılmış…

En ufak eleştiri anarşistlik ve terörizm olarak yorumlanmış, adalete güven kalmamış, bütün devlet imkânları sadece kendisi gibi düşünen, kendisini destekleyenlere hizmet eder hale getirilmiş, kendisi gibi düşünmeyenler tü kaka ilan edilmiş…

Kutsanan devlet, korkulan devlet haline sokulmuş…

Vatandaş en ufak bir telsiz sesinde ya da görüntüsünde eli ayağına dolaşır hale getirilmiştir.

İşte bu durumda da büyük bir sosyolog ve psikolog(!) olan hırsızlar devreye girmiş, bizleri çok iyi çözümleyerek cüzdanımıza kadar nüfuz etmişlerdir. Devlet için göreve koşmak isteyen ya da cezalandırılmaktan korkan vatandaşları dolandırıcılık mekanizmasının içine çekmişlerdir…

Naçizane bana göre en iyi çözüm yolu, devletin ve onu işletmekle görevli memurların körü körüne kutsanmaması, onlarında eleştirilebilir hale getirilmesinden geçmektedir…

Kısacası demokrasinin vazgeçilmez bir unsur olarak görülmesidir…

YORUMLAR (Toplam 1 yorum)

halil demircioğlu (16.01.2016 08:36:08)

Aferin kardeş çok önemli bir konuya değinmişin. Neden milletimizin akıllanmadığı dolandırıcıyı yakalayana bile kızıp tavır aldığı bir memlekette yaşamak zor. Ama bu da herşeyi nedenini açıklıyor be.