Okuduğumun bir iletiden esinlenerek ben de sormak istedim:
Nasıl oldu da hayatta kalmayı başardık?
Neden mi?
Oldukça çok tatlı ve tereyağlı ekmek yerdik ve gerçek şekerli içecekler içerdik ama hiç kilo sorunumuz olmazdı. Çünkü hep dışarıda oynardık…
Meyveyi tezgahtan değil, ağaçtan yerdik…
Bir çok çocuk aynı bardaktan su içer ve bu yüzden hastalanmazdık…
Bir sürü yaramız, kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmezdi…
Başımıza bir şey geldiğinde acil nedir bilmez, en uzman hekim olan annelerimize koşardık…
Boyumuzu geçen havuzların kenarında tornete biner, havuza düşüncede kurtarılmayı beklerdik…
Öğretmenden dayak yersek kesinlikle babamıza söylemezdik.
Çünkü kesin bir muzırlık yaptık diye bir de babamız döverdi…
Okulumuz nerede olursa olsun öğlen yemeği için eve, ya bisikletle ya da yürüyerek giderdik…
Birbirimizin evine izin almaksızın gidip, oyun oynardık…
Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı hava kararmadan ya da babalar gelmeden önce eve dönmekti…
Cep telefonu yoktu… Hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmezdi…
Steril su şişelerinden değil, mahalle çeşmelerinden ya da artezyenlerden su içerdik…
Maç yapardık, ama birisi takıma giremediği zaman psikolojik travma oluşmazdı…
Bazılarımız sınıfta kalır, hatta babalarımızdan güzel bir dayak yerdi. Fakat bu yüzden kimse psikologa veya pedagoga gitmezdi…
Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları ve hava yastıkları yoktu…
Bisikletlerimizle, mahallenin çocukları olarak pikniğe giderdik ve bisiklet kullanırken de kask takmazdık…
Bilgisayarımız, video oyunlarımız, cep telefonlarımız yoktu, onun yerine mahalle maçları, mahalle kavgaları, misket vardı…
Yüzme havuzu nedir bilmez, panayırın havuzunda, Akkayalar’ın göletinde yüzerdik…
Nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık???
Öyle güzel yazmışsınız ki çocukluğuma döndüm. yazılarınızı severek takip ediyoruz.