• resmi ilanlar
Rahmi Tamer Özçelik [email protected]

DÖRT ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ

17.10.2012 00:36:54

 

Politika yapmak zordur…

Politika terimi; Yunanca “Polis”(Şehir-Kent) kelimesinden türemiştir.

Bu deyim kent yönetiminden esinlenerek, genel olarak devlet yönetimi için kullanılmış ve günümüze gelmiştir.

Eskiden, şehir yönetimini, şehirleşmeyi bilme anlamında kullanılmıştır.

Bir anlamda devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıdır.

Buradan da anlaşılacağı üzere politikacı deyince de; sistemi çalıştırmak üzere görevlendirilen ve temsil ettikleri çoğunluğun istek ve menfaatleri doğrultusunda görev yapan ehliyet sahibi insanları anlayabiliriz.

Geçmiş çağlarda politikacı olacak kişilerin sanattan, bilimden ve felsefeden anlayan seçkin kişiler olması istenirmiş. Bunun sebebi ise, yapacakları her işin estetik, stratejik (uzun vadeli) ve kişi odaklı olmasına verilen önem imiş.

Fakat günümüzde politik kişi dediğimizde ise aklımıza her yönüyle, hitabıyla, giyimiyle, hareketleriyle insanları etkileyen kişi gelmektedir.

Politikacı dendiğinde ise çoğumuz iki yüzlü, sözünü tutmayan, her ortamın adamı olabilen  kişileri algılarız.
Geçmişten günümüze ne değişti de, bu kadar önemli kişiler olan politika yapanlar hakkındaki algılarımız yüzde yüz değişti?

Acaba neden?

Bunun nedeni politikacılar mı, yoksa biz miyiz?
İnsanlar kendi ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve eksiklikleri giderebilecek, sorumluluk almaya gönüllü kişilerin her dediklerini yapmaya razıdırlar.

Ancak ne yazık ki,hiç kimse bu kişilerin onların ihtiyaçlarına cevap verebilecek kapasitede olup olmadığına bakmaz,

Bu kişilerin sadece duymak istedikleri sözleri söylemeleri,. şartları iyileştireceklerini vaat etmeleri onlar için yeterlidir.

Seçilenler, ilk başlarda büyük bir heyecanla işin başına geçer, düğmeye yeni bir şekilde basarlar. Birkaç yıl, hatta birkaç ay sonra sorunlar çözülmediğinden tekrar memnunsuzluk başlar.
İnsanlar tekrar yeni bir politikacı aramaya başlarlar.
Bu böyle devam eder.

BİR ÖRNEK:

Dört üniversite öğrencisi..Yurt odasında gece geç vakitlere kadar
eğlenirler, ertesi günkü sınavı gençliklerine karşı
planlanmış bir saldırı olarak düşünürler.
Ertesi gün de yüzlerini ve giysilerini olabildiğince kirletirler ve dekana
çıkıp bir önceki gece bir düğüne
gittiklerini, dönüş yolunda arabanın lastiğinin patladığını, bütün yol
boyunca arabayı itmek zorunda kaldıklarından
sınava yetişemediklerini söylerler.
Dekan da üç gün sonra sınavı alabileceklerini bildirir.
Kafadarlar teşekkür edip üç gün sonra sınava gireceklerini söyleyip
ayrılırlar.
Sınav günü geldiğinde kendilerine bu sınavın özel bir sınav olduğu, her
birinin ayrı ayrı odalarda sınava girecekleri açıklanır.
Son üç günde iyi hazırlanmış olduklarından bunu önemsemezler.
Sınav başlar; 100 puanlık iki sorudan oluşmaktadır:
Soru 1: Adınız ve soyadınız (2 puan)
Soru 2: Hangi lastik patladı? (98 puan)

a) Ön sol

b) Ön sağ

c) Arka sol

d) Arka sağ

 

 

Hikayeden de anlaşılacağı üzere;

Sormadan sorgulamadan, gözü kapalı her şeye inanırsak, layık olduğumuz şekilde yönetilmeye devam ederiz.

 

 

 

YORUMLAR  (Toplam 1 yorum)

  • Emanet.By  (19.10.2012 15:51:06)

    Harika bir örnek, harika bir yazı!... Eline, emeğine sağlık;Sn.Özçelik!...

  • Yorum yazın!
     1250 karakter yazabilirsiniz

    Yazarın son yazıları

    Yazarın TÜM YAZILARI

    Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: