• resmi ilanlar
Ayşe KUDU [email protected]

Camları Buharlaşan Gözlüğün Serüveni

16.05.2013 00:32:29

 

Efenim, işten gelmiş gözlüğümü masanın üstüne koymuş, kendimi de kanepeye atmıştım. Beş dakika geçti geçmedi tam gözlerim kapanıyordu ki gözlüğümün camının yavaş yavaş buharlaştığını gördüm.

Gözlerimi kısıp olayın gerçek olup olmadığını kontrol ettiğimde kendimi 13.yüzyıl Venedik'inde buldum. O zamanlar İtalya'nın cam rezervlerine sahip olan Venedik için şal şallı yıllardı. San Geremia Kilisesi, Fondaco dei Turchi Sarayı inşa edilmiş, yüzyılın yapısı olan Palazzo Loredan yapılmıştı. Venedik, deniz ticaretinde üstün bir güç haline gelmiş olan bir su üstü kenti haline gelmişti. Ben ise bu tarihin içine gömülmüş bir evde, tanımadığım bir adamın yanındaydım. Sonradan adını öğrendiğim bu adamın adı Salvino Armato’ydu ve cam imalatçısı olmasının yanında optik bir fizikçiydi de. Yuvarladığı camın şeklinden dolayı bildiğim gözlüğün adı cam mercekler demişlerdi. Fakat kulağa takmalı yerini henüz icat edemedikleri için o dönemde kelebek tipi çerçeveleri burunlarının üzerine sürekli itiyorlardı. Gerçek camdan ve fildişi çerçevelerinden yapılmış bu cam mercekler oldukça ağırdı. Her ne kadar sayın Mucit’e gözlük sapı fikrini anlatmaya çalışsam da dil farklılığından dolayı olacak beni ateşle evden atmaya çalıştı. Başardı da. Evinde istenmediğim bir adamın yanında ne kadar durulabilinirse ben de o kadar durabilmiştim. Ama şimdi nereye gidecektim, diye düşünmeye başlarken gözlerim bulanıklaşmaya başım dönmeye başlamıştı.

Etrafım netleştiğinde ise 1730'un Londra’sındaydım ve Edward Scarlett tarafından yapılan sabit gözlük sapına tanık oluyordum. Gözlüğün varoluşu böylece tamamlanmış olmuş, gözlerim bu sahne karşısında buram buram yaşla dolmuştu. Peçete bulamadığım için gözyaşlarımı adamcağızın perdesinin kenarına silmiştim. Bay Scarlett'in evden atma hikâyesi de bu şekilde gerçekleşti.

İnsan hayatında bir kere 18.yüzyıl Londra’sına ayak basar. Gelmişken bir gezeyim düşüncesiyle etrafı geziyordum ki bir fırından çıkan ekmek kokusuyla aç olduğumu anladım. Kaç saattir yemek yemiyordum. Ne güzel ki insanoğlu her dönemde ekmek ihtiyacı hissetmiş ve ekmek üretmişti. Hangi yüzyılda olursak olalım bir yerlerde ekmek kokusu duymamız sevindirici bir olay doğrusu . İçeri adım attığımda fırıncıyla göz göze gelmiştim ki fırından çıkan ekmeğin buharı ortalığı sardı ve kendimi ekmek kokularının yerini kaplamış olan rutubet kokuları kaplı bir yerde buldum.

 Gördüğüm şey bir buhar makinesi olmalıydı. Anladım ki yanımdaki adam da James Watt. İngiltere'de 17.yüzyılda odunun yerini kömür almasıyla Sanayi Devrimine gidilen yol açılmıştı. Ve şuan buharlı makine icadının yapılış aşamasına seyirci oluyorduk. İlk denemede ortalığı kaplayan buhardan etrafı göremiyorum ve havanın sıcaklığı gitgide artıyordu. Ta ki, ben güneşin odaya sızmasıyla terlemiş bir şekilde uyanana kadar.

Diğer eşyaların serüvenlerine de ortak olayım diye onları da buharlaştırmaya çalışıp gözlerimi kapatsam da kendi yarattığım kurguyu kafamda canlandırmaktan daha öteye gidemiyorum. Kendi hayatımın serüvenine şahit oluyorum en azından diyerek kendimi rahatlıyorum.

Dipnot: Gene mi rüyaydı…

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: