
Ayşe KUDU
boluexpress@hotmail.com
Efenim, insanoğlu yaşama içgüdüsüne sahip, ölümsüzlük isteği olan bir canlıdır. Bu isteğini Mısırlılarda mumlayama kültüründe, İslamiyet öncesi Türklerde eşyalarıyla gömülme geleneğinde görmekteyiz. Tabii bunlar ölümden sonra yaşama inancı olan ahiret inancıyla da bağdaştırılabilir. Yani görüldüğü gibi ölümsüzlük isteğimiz devam ediyor.
…
Ölümsüzlük isteğini ve yaşama içgüdüsünü sadece varlığı devam ettirmek olarak algılamamak gerekir. Ölmeden önce ortaya bir sanat eseri koymak, kendi varlığımızın uzantısı olacağından bizi ölümsüzleştiren bir obje haline geliyor ve dolayısıyla ölümsüzlük isteğini doyurmuş oluyoruz. Subjektif olan eserimiz biz öldüğümüzde dünyada bizi temsil eden ve toplum tarafından beğeni aldığı için nesnelleşen anlamlı bir objeye dönüşüyor.
…
Çocukluk ile yetişkinlik dönemi arasında kalan dönem olan Ergenlik çağında kişiler kendilerini tanımak, tanımlamak ve tanıtmak ihtiyacı içindedir. Benliğin yeniden yapılandığı bu geçiş döneminin tipik özellikleri, abartılmış bir egosantrizm (benmerkezcilik) ve narsisimdir (kendini aşırı beğenme ve hayranlık duyma).Dolayısıyla daha çok bu dönemde görülen tarihi bir yapıtın üzerine ismini kazıma işi kişinin kendi ölümsüzlüğünü ortaya koyduğu bir andır da aslında. Kişi kendini kanıtlamıştır ve tarihi eseri ziyaret eden insanlar tarafından tanınacaktır. Bu durum aynı zamanda, kişinin bulunduğu yaşı dondurmasına ve (diyelim ki karaladığı zaman 18 yaşında) bir on yıl sonra tekrar o mekâna gittiğinde gençlik anılarını tekrar yâd edeceği bir anı haline gelmesine olanak tanıyacaktır.
…
Üretkenlik dönemine karşı verimsizlik dönemine tekabül eden 30- 60 yaş arasında kişi yaşam içgüdüsünü üretkenliğe dönüştürür. Üretkenlik kişiye işe yaramış olma duygusunu yaşatır ve hele de ortaya kendine özgü bir eser koyarsa ölümsüzlük isteğini doyurur. Ancak kişi verimli olamaz ve üretemez ise kendini işe yaramaz hisseder ve bir eser üretmek yerine varolan bir eserin üzerine kendi adını kazıyarak (belki de bilinçaltında o esere ortak olduğunu düşünerek) ölümsüzlük isteğini doyurmaya çalışır ya da mutsuzluk duygusunu yaşar. İlk imzamızı oluştururken ki halimizi düşünün ne kadar işe yaramış hissederiz kendimizi; hatta bazen kağıda imzamızı atar atar dururuz. İmza bile bizim bir eserimiz aslında.
…
Bir sanat eseri ortaya koymak kişinin yaratıcılığıyla ilişkilidir. Sanat psikoterapisine göre; kişinin yaratıcılığı ise bebekken kendisinin bir uzantısı olarak gördüğü annesini beyninde şema haline getirirken ki ayrıntılarına bağlıdır. Kişi annesini ne kadar ayrıntılı şemalandırırsa yaratıcılığı da o şekilde gelişir.
Dipnot: Kendi adımızı korumanın; tarihi eserlerin üzerine adımızı yazarak değil, yeni bir eser ortaya koyarak gerçekleşeceğini düşünmekteyim. Hepimize kolay gelsin.






























Fuat Bayramoğlu
LİDERİ YENMEK, GALİBİYETLERİN EN GÜZELİ
Fatma Marmara
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN
Mehmet İşgörücü
YÜZÜNCÜ YILDA BOLU’DA TİYATRO
Ayşe KUDU
BİLİNÇALTIMIZIN TRAFİK HALİ
Duygu Güler
HOŞGELDİN ATAM
Hikmet Baydar
DÖVİZDE SON DURUM..
Tahir Semih Özçelik
VİZYON VE İNOVASYON
Rahmi Tamer Özçelik
PİŞMANLIK
Genc-i Nihan
GLOBALLEŞEN DÜNYADA NORMALLEŞEN TERİM ‘FAİZ’
Ekrem Çetinkaya
YATA YATA
Fevzi Saçlı
ÇÖPE ATILMA KORKUSU SARDI BENİ
Kemal Bilsel Sarısözen
MAKULU GÖREMEYEN DÜŞÜNCENİN,NE ÖNÜNDEN, NE DE ARKASINDAN GİDİLİR
Mehmet Korkusuz
KORKUSUZ YORUM
Fatma Kubilay
TÜRKMENLER’İ YALNIZ BIRAKMAYALIM….
M. Cengiz Poyraz
MİRAP MI, SAHNE Mİ? CÜBBE Mİ, KOSTÜM MÜ ?
Ebru Eyvazoğlu
AK PARTİ, CEMAAT VE BİZ
Dr.Ahsen SAÇLI
ENERJİDE TOPLUMSAL MALİYET
Murat Çelik
Bolu’nun şovmen vekilleri!