Üç hafta kadar Bolu’dan, memleketinden, doğup büyüdüğü yerden uzaklaşınca haliyle özlüyor insan havasını, kokusunu…
Dört bir yanımız cennet gibi, değerini bilebilsek keşke! Memleketim bugüne kadar ülke içi/ülke dışı gezdiğim yerlerin hepsinden güzel olmayabilir, ama en az %80’inden güzel diyebilirim. İnanın onların güzelliği de bakımlı ve kendine özel bi’şeylerinin olmasından…
Kendine özel bi’şeyler dedik, mesela bu konuda Zagreb’ten örnekler verelim. Hırvatistan’ın başkenti, kravatın atasının doğduğu yer… Türkçe’de kravat demişiz ya, bi’ara bizimkiler ismini Hırvat’a yakın diye kravat mı koymuşlar diye düşünmeden edememiştim :) Dil bilimcilerimiz varsa aramızda bu konuda bize açıklık getirirlerse mutlu oluruz. Neyse biz en iyisi örneklere değinelim. Zagreb’in merkezinde bir daire çizip inceleyelim. Daire içinde esnafların tek tip levhalarını görebilirsiniz, mimari yapılar zaten eski, birbirleriyle uyumlu ve korunmuş. Sokak lambalarının hepsi gazlı, elektrikli lamba bulamazsınız. Dikkatli olarak baktığınızda lambanın içindeki doğal gaz vanalarını göreceksiniz. Yerel rehberimiz bunun Zagreb’in simgesi olduğunu söyledi. Herkesin balkonunda, dükkanın önünde rengarenk çiçekler var. İster istemez etkileniyor insan. Semt pazarlarında yine tek tipe yakın veya belirli stantları görebilirsiniz. Sırf bu düzenleri sağlamak için merkez dairesinde ikiyüz kişiye yakın çalışan sadece bu işlerle uğraşıyormuş. Bizim zabıtalar gibi düşünün ama sadece bu işleri yapıyorlar. Sadece şehrin düzeninden sorumlular. Esnaflarla algı-vergi muhabbetine karışmıyorlar.
***
Bolu’dan uzaklaştım ve geldiğimde Bolu’nun hala büyüdüğünü gördüm. Bunlar olumlu gördüğüm şeylerden. Bir de keşke dediklerim var; İzzet Baysal’ın da adını taşıyan caddemiz, Çark caddesi, Fethiye caddesi varisi olmasaydı. Daha modern, daha özgün, daha görsel olsaydı. Yani insanlar geldiğinde burası Çark caddesi gibi değil de falancanın caddesi İzzet Baysal caddesi gibi deseydi!
***
Bolu Valisi Zahteroğulları’nın da bir dönem sosyal medyadan çağrıda bulunduğu ‘’gelin balkonlar çiçek açsın’’ söylemini ben de ondan epey önce söylemiştim. Sadece balkonlar değil, parklar, sokaklar, refüjler, sokak lambaları, balkonlar rengarenk olsun! Hayal etsenize! Belediyemiz geçtiğimiz yıla kadar bu işi pek yap-a-mıyordu. Belki altyapı çalışmalarının bitmesini bekliyordu belki de o alanda çalışan elamanları yeterli değildi. Yaklaşık bir yıldır park ve bahçeler müdürlüğü güzel işler yapıyor. Ancak daha da güzel olabilir. Olabilir demeyim de olmalı desem daha yerli bir telkin olur.
Geçenlerde Kent meydanından Bolu Valiliği’ne doğru yürüyorum, Özsüt’ün doğusunda çimenlikler üzerine dikilen rengarenk çiçekler dikkatimi çekti. Ne güzel olmuş buraya dedim, bir yandan da düşünerek; ‘‘burada önceden ne vardı?’’ diye sormadan edemedim. Sonradan aklıma geldi bizim halkımız hipotenüs sever! Normal yoldan yürüyeceğine çimlerin üzerinden kestirme -hipotenüs- yaparak yolunu kısaltır. Haliyle çimler yerini kötü görünüme, toprağa bırakır. Bolu Belediyesi Park ve Bahçeler müdürlüğü de onu örtmek için güzel çiçekler diker. Art niyet aramasın kimse. İyi niyetle bir iş yapılmış fakat bu, halkımın hipotenüs sevgisine engel olmayacaktır! Çünkü hemen yanından-doğusundan- yeni yolu yapmıştır halkım. Şuan çimler yerini yine kötü görüntüye bırakıyor. Bolu halkı, yani biz Alaaddin Yılmaz’dan daha iyi yol yaparız da diyebiliriz :)
İyi niyetli olarak çiçeklerle yapılan bu şölen gerçekten çok hoş ama, benim halkım altı 6(metre) sola daha sonra 8(sekiz) metre güneye gideceğine, 10(on) metre güney-doğuya gider. Yani 14(ondört) metre yerine 10(on) metre yürür ve o 4(dört) metreyi kazanç sayar :) İşte bunlar hep matematiği pek sevdiğimizden…
Şimdi Bolu Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne bir öneri sunuyorum. Fen İşleri ile istişare ederek oraya uygun bordür taş ile yaya yolu yaparak halkımızın bu denli ısrarlı isteğini kırmasın. Oraya dikilecek çiçekleri başka yerlerde değerlendirsin. Çünkü yine çiçekle kapatırsak yanından yine yürünecektir.
***
Geçenlerde yine İstanbul’dan Bolu’ya geliyorum, otobüste yan koltukta Japon birisi oturuyor. Muavin arkadaş yeterli ingilizce bilmediğinden anlaşamayınca, araya girip çat-pat ingilizcemle derdini görevliye anlattım. Safranbolu’ya gidecekmiş. Anlaşma bittikten sonra bu sefer ben sordum, ‘’Safranbolu’yu bırakın da gelin sizi Bolu’ya götüreyim.’’ -Orası neresi, bilmiyorum dedi. Peki ‘‘Niye Safranbolu, nesi meşhur, nereden gördünüz?’’ -Tarihi çok hoş evler ile harika ambiyansı var, internetten gördüm. Arkadaşlarım daha önce gelmiş ve bana tavsiye ettiler. Ben de beğenirsem başka arkadaşlara tavsiye edeceğim.
Sanırım siz de buradan bir sonuç çıkarmışsınızdır. Safranbolu nire Bolu nire? Ama Safranbolu ambiyansı yakalamış, mes’eleyi görmüş!
Bize de sadece ambiyans gerekiyor!
***
Günümüz, haftamız ve gönlümüz aydın olsun.
Hoşça kalın.