
Dr.Ahsen SAÇLI
Ülkemizin enerji politikalarını belirlemek için kullandığı başlıca araçlar; enerji kongreleri ve kalkınma planlarıdır. Bunlara baktığınızda yaklaşık olarak birbirlerini takip ettiklerini görürsünüz. 1953 yılından bu yana belli aralıklarla enerji kongreleri düzenlenmektedir. Enerji Şurası sadece bir defa 1998 yılında gerçekleştirilmiştir. 1961 Anayasası ile kalkınmada planlı döneme geçilmiştir.
1968 yılında toplanan 2. Enerji Kongresinde ilk defa nükleer enerji konusu gündeme gelmiştir. Kongrede nükleer enerji konusunda bilgi edinilmesi ve hazırlık çalışmalarının yapılması konusunda hükümete tavsiyede bulunulmuştur. Bundan sonraki bütün kongreler ve kalkınma planlarında nükleer enerjiye ivedilikle geçilmesi gerektiği belirtilmiştir. 1986 yılında Akkuyu nükleer santraline lisans verilmiş, 2. Nükleer santral kurulumu için Sinop uygun yer olarak seçilmiştir. Yani bu işler 1968’li yıllardan itibaren hem devletin hem de hükümetlerin gündeminde olmuştur.
Nükleer santral işleri ne zaman gündeme gelse daima aynı şeyler öne sürülmüştür; “Ülkemizin yenilenebilir ya da yenilenemez enerji kaynakları kısıtlıdır”. Sene 2012 daha senin elinde ülkenin yenilenebilir enerji kapasitesi ile ilgili envanterin yok! Bu yalanı yıllardır söylerler. Daha 2011 yılında “Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğünü” kurmuşsun! “Yenilenebilir Enerji Kanununu” 2005’de çıkartmış, 2010’da revize etmişsin, neyin kısıtlılığından bahsediyorsunuz! ( Bu konulara daha ayrıntılı olarak sonra değineceğiz. )
Nükleer enerji tıp, tarım, endüstri gibi alanlarda kullanılmakta, zaman içerisinde kullanım alanları genişlemektedir. Ancak nükleer enerjinin elektrik kaynağı olarak kullanılması hem çok pahalıdır hem de çok önemli çevre ve güvenlik sorunları yaratmaktadır. 1986 yılında Çernobil faciası olana kadar kaza riskinin sıfır olduğu, atık sorunun olmadığı gibi kabullerle desteklenen nükleer enerjinin durumu bu kaza ile birlikte değişmiştir. En son geçenlerde Japonya’da yaşanan faciadan sonra pek çok gelişmiş ülke gibi onlar da santrallerini kapattılar.
Nükleer enerji ile ilgili lobinin yaptığı hükümetleri ikna kampanyalarında, nükleer enerjinin ucuz olduğu, yerli kaynakların kullanılacağı, çevreye zararının olmadığı gibi propaganda cümleleri kullanılmaktadır.
Bunların hepsi kuyruklu yalan!
Burada sadece Çernobil faciasında ilk anda 6000’den fazla insanın öldüğünü ( süreç içerisinde ortaya çıkan kanser sayıları, ölü ve sakat doğum sayılarından bahsetmiyorum bile), 370 binden fazla insanın göç etmek zorunda kaldığını, etrafındaki 15’den fazla ülkenin bu durumdan etkilendiğini, en önemlisi de atmosfere yayılan ve hepimizin etkilendiği radyoaktivite oranının 2. Dünya Savaşı’nın sonunda Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombasının 200 katı olduğunu belirtelim.
Nükleerin ne büyük bir yalan olduğunu da bir sonraki yazıya bırakalım.






























Fuat Bayramoğlu
LİDERİ YENMEK, GALİBİYETLERİN EN GÜZELİ
Fatma Marmara
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN
Mehmet İşgörücü
YÜZÜNCÜ YILDA BOLU’DA TİYATRO
Ayşe KUDU
BİLİNÇALTIMIZIN TRAFİK HALİ
Duygu Güler
HOŞGELDİN ATAM
Hikmet Baydar
DÖVİZDE SON DURUM..
Tahir Semih Özçelik
VİZYON VE İNOVASYON
Rahmi Tamer Özçelik
PİŞMANLIK
Genc-i Nihan
GLOBALLEŞEN DÜNYADA NORMALLEŞEN TERİM ‘FAİZ’
Ekrem Çetinkaya
YATA YATA
Fevzi Saçlı
ÇÖPE ATILMA KORKUSU SARDI BENİ
Kemal Bilsel Sarısözen
MAKULU GÖREMEYEN DÜŞÜNCENİN,NE ÖNÜNDEN, NE DE ARKASINDAN GİDİLİR
Mehmet Korkusuz
KORKUSUZ YORUM
Fatma Kubilay
TÜRKMENLER’İ YALNIZ BIRAKMAYALIM….
M. Cengiz Poyraz
MİRAP MI, SAHNE Mİ? CÜBBE Mİ, KOSTÜM MÜ ?
Ebru Eyvazoğlu
AK PARTİ, CEMAAT VE BİZ
Dr.Ahsen SAÇLI
ENERJİDE TOPLUMSAL MALİYET
Murat Çelik
Bolu’nun şovmen vekilleri!