• resmi ilanlar
M. Cengiz Poyraz [email protected]

TASAVVUF

03.07.2012 00:39:33

   Tasavvufu kavrayabilmek için önce din kavramını doğru anlayıp tanımlayabilmek gerekir. Din yalnızca hukuksal boyutu olan bir kurallar manzumesi olarak görülmemelidir. Zira dinin tefekkür boyutunda derinleştikçe algılayabileceğimiz çok geniş bir yapısı vardır.

 

      Kur’an-ı Kerimde tefekkür etmekten çokça söz edilmesi “Düşünmüyor musunuz” sorusu ile dikkat çekilen mevzu dinin içsel boyutudur.

 

       İşte buradan hareketle din kavramı Şeriat, Tarikat, Hakikat ve marifet olarak dört hatta daha da çok merhalede bahis konusudur. Bu kavramlar birbirini takip eden, biri olmadan diğerinin olamayacağı dereceleri ifade ediyor.

 

       Yola çıkılacak ilk nokta Şeriattır, Fıkıhtır. Sonraki aşama ana esasları çiğnemeden her talibin Allah’a varmak için koşacağı, kendi meşrebine uygun bir kulvardır ki, buna da tarikat denir.

 

       Bu yolların birleştiği meydan, hakikat ve sonrasında gelen makamda marifettir. İşte bunların hepsini birden kavrayıp kapsayan ilmi tasavvuf olarak tanımlayabiliriz.

 

       Dini ilimlerin zahiri tarafları ilmel yakindir. Bu ilmin Bâtıni tarafında ise önce aynel yakin, sonrada Hakkal yakin olmak vardır. Allah “Ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyor. “Ben size sizden daha yakınım” diyor. Şimdi soralım. Kim kendini Allah’a kendinden daha yakın hissedebiliyor?

 

       Allah’ı bu derece kendine yakın hissedebilen birinin çizginin dışına çıkabilmesi, günah işleyebilmesi mümkün müdür? O zaman Allah’ı doğru olarak algılayabilmeye ihtiyacımız var. İşte tasavvuf, bize yakın olan Allah’ı bize tanıttırma ve hissettirme sanatının adıdır.

 

       Tasavvufun daha pek çok tanımı yapılmıştır. Meseleye sonunda varılacak yer itibarı ile bakılırsa bu tanımların hepside doğrudur.  Esasen bu tanımların çeşitliliği,  tanımları yapanların geldikleri makama bağlı olarak, Allah’ı algılamadaki farklılığından kaynaklanmaktadır.

 

       Tasavvufun açınımını özü itibarıyla şöyle de ifade edebiliriz. Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötülüklerden temizlemek demektir.

    Ahmed Şirbâhî Hazretleri  şöyle buyurmuştur. Tasavvuf, kimseye ezâ ve cefâ vermemek, herkese lütûf ve ihsânda bulunmak, hastalık ve musîbetleri herkese Anlatıp şikâyet etmemek, düşmanlarını affetmek, insanlık mertebesinin en yüksek derecesine kavuşmayı kendisine gaye kabul etmek, Resûlullahın söz, hareket ve ahlâkına uymak, yolundan gitmektir.                                                                                                                                   

         İmâm-ı Mâlik hazretleri buyurdu ki: Fıkhı öğrenmeden tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkhı öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid’at sahibi, sapık olur. Her ikisini edinen hakikate kavuşur. (Merec-ül Bahreyn)

       İşte tasavvufun birinci aşamadaki tanımlarını erbabı bu şekilde ifade etmiş.

        Tasavvufun birde derin boyutu vardır ki bu ancak ehli ile konuşulabilecek bir mevzudur. Lakin gönül ister ki bu mevzu da her kese miktarınca anlatılsın ve gönüllerin hakikate meyletmesine vesile olunsun.

        Buna ilerideki yazılarımızda Na ehle yasak” kaydı ile değinmeye çalışacak ve fakat haddi aşmaktan korktuğumuz için konuyu yinede izin verilen sınırlar içinde kalarak anlatmaya gayret edeceğiz.

       Gam ve telaş sizlerden uzak olsun efendim.

       Huzur bulun, hayırla kalın.

 

 

 

YORUMLAR  (Toplam 1 yorum)

  • Sercan Çelik  (04.07.2012 03:24:46)

    Yazılarınızı büyük bir ilgi ile takip ediyorum Cengiz amca.Gönlünüze sağlık

  • Yorum yazın!
     1250 karakter yazabilirsiniz

    Yazarın son yazıları

    Yazarın TÜM YAZILARI

    Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: