• resmi ilanlar
M. Cengiz Poyraz [email protected]

KAR İLE KARIŞIK

15.01.2013 00:34:16

 

 

     Yıl 1971 idi. Döne, döne yağan kar gittikçe yoğunlaşırken, yolun üzerindeki kar kalınlığı da artıyordu. Otobüsümüz Mudurnu yolunun ilk rampasını homurtu ile tırmanırken, sağ tarafımızda şarampole kaymış Adana plakalı bir kamyon gördük. Şoförü çaresizdi, zincirleri yoktu ve kara mağlup olmuştu.

   

     Nüktedan şoförümüz, biraz kızgın biraz alaycı “ Bunlar karı kaymak zannediyorlar” dedi. Öyle ya adam Adanalıydı, karla ancak buralarda muhatap oluyordu. Bu coğrafyada yaşayan bizler karla kışla barışık yaşıyorduk. Böyle havalara alışıktık, tecrübeliydik. Otobüsteki yolcular gayet rahattılar. Kimse yolun karlı olması yüzünden stres yaşamıyordu. Herkes birbiriyle  sohbet ediyordu.

   

    Bizim çocukluğumuzda kar daha kasım ayında yağmaya başlar, kalınlığı da şehir içinde ortalama 50 - 60 Cm olurdu. Evlerimizin önünden ana yola adeta tünel gibi yollar açardık. Sonrada herkes işine ve okuluna giderdi.

 

    Bazen hayal kurar kar iki metre yağsa da okullar tatil olsa diye düşünürdüm. Gel gör ki kar hiç bir zaman iki metre yağmaz, okullar da tatil olmazdı.

 

     Çocuklar kar sularının sırılsıklam ettiği ayakkabılarıyla güle oynaya okullarına gider gelirlerdi. Ne sırtlarında su geçirmez montları, ne ayaklarında kar botları vardı.  Sınıflar sobayla ısıtılır, bazen sınıflarda ceketle oturulurdu. Yinede kimse şikâyet etmezdi. Bütün bunlar kimseye zül gelmezdi.

 

    Galiba yeni bir kültür gelişti. Ama ne yazık ki hayatın orijinali ile barışık yaşamayı içinde barındıran köklü bir kültür, silinip yok oldu. Şehir hayatı hepimizi kendi girdabı içinde eritti, zayıf düştük. Teknolojinin nimetleri bizim doğaya karşı olan direncimizi artırmak yerine zayıflattı ya da fazla çıtkırıldım olduk.

 

    Her şeyin bir telefonla ayağımıza kadar getirildiği, yolların tuzlanıp, temizlenip açık tutulduğu bir zamanda yaşıyoruz ama kendimizi daha çok çaresiz ve mağdur hissediyoruz. İnsanın kendisiyle ve doğayla barışık yaşamayı öğrenmesi gerekiyor.

 

    Bütün mevsimler çok güzel ama kışın yeri bir başka. Kar beyaz bir mucizedir. Gözümüze na hoş gelen her şeyi örterek hayatın üzerine beyaz bir sahife gibi açılıverir. Doğrusu karı çok seviyorum. Çocuklarda çok seviyor. 15 Cm yağınca okullar tatil oluveriyor.     

 

    Bu Hafta size artık kimselerin bilmediği unutulup gitmiş masallardan ilkini yazacağıma söz vermiştim. Kar ve kar tatili yukarıdaki yazıyı kaçınılmaz kıldı. Yinede söz yerini bulsun diye masala bugün başlayalım haftaya devam ettiririz inşallah

 

     ANNEANNEMDEN MASALLAR

   

     KENDİ KENDİNE HANIM OLAN KIZ.

    Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken eski hamam içinde. Bir fukara dul Kadınla, kaderine kahır eden bir kızı yaşarmış Şehirlerin en güzelinde.

    Fukara kadın, kimselere avuç açmayayım, kızımı aç açık koymayayım diye çamaşırcılık yapar, konaklara kirli çamaşır yıkamaya gider, gece demez gündüz demez çalışırmış.

     O haline bin şükür ederek çalışadursun,  kızı bu hallerinden hiç hoşnut olmaz, kendi kendine zenginlik hayalleri kurar, kendisini de kurduğu bu hayallere inandırırmış.

     Nihayet günün birinde kız iyice zıvanadan çıkmış. Bir sabah işe gitmeye hazırlanan anasının önüne dikilip “Bana bak,  yeter artık boğazı tokluğuna yuvarlanıp gittiğimiz. Ya bana gittiğin konaklardaki hanımların giydikleri gibi ipekten, atlastan elbiseler bulur gelirsin. Ya da ben sana bu evi dar getiririm. ” demiş.

     Kızının bu sözleri karşısında zavallı kadının ağzı açık kalakalmış. O gün çamaşır yıkama sırası Sait paşanın konağındaymış. Dürüye kadın ben şimdi ne yaparım, ne ederim de bu kızın istediği elbiseleri bulur alırım diye tasalana, tasalana konağa varıp çamaşıra başlamış.

     Oturduğu Leğenin başında hem ağlıyor, hem de çamaşır yıkıyormuş. Bir ara yanına gelen evin hanımı onun bu halini görünce merakla sormuş.

     “ Dürüye kadın ne oldu sana. Birisi bir şey mi dedi. Niye ağlıyorsun?”

     Dürüye kadın:  “ah hanımım ah. Sorma, derdim pek büyük. Benim gözü yükseklerde, aklı aşağılarda bir kızım var. Fukaralığımızdan hep şikâyet eder durur.  Bu sabah bana insan içine çıkamaz oldum. Ya bana ipekten, atlastan bir elbise bulur getirirsin, ya da sana bu evi dar ederim dedi. Şimdi ben böyle bir elbiseyi nereden bulurum.” Diye ağlamaya devam etmiş.

    Sait paşanın hanımı son derece cömert ve merhametli bir kadınmış.

    “Aman dürüye kadın bende önemli bir şey var sandım. Bunda üzülecek ne var. Ben sana akşam giderken bizim kızın elbiselerinden iki tane veririm götürüsün. Hadi artık üzülme” demiş.

     O akşam annesinin getirdiği güzel mi güzel elbiselerle çok mutlu olan kızın hanım olma sevdası iyiden iyiye alevlenmiş. Sabaha kadar sevincinden gözlerine uyku girmemiş.

     Ertesi sabah annesine, Elbiseleri getirdin sağ ol. Ama bunlar hanım olmaya yetmez. Şimdide bana güzel bir çift kundurayla dantelli bir çorap bul getir. Ya da eve gelme diye tembihlemiş.

     DEVAM ADECEK

     Gam ve telaş sizlerden uzak olsun efendim.

     Huzur bulun, hayırla kalın.

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: