• resmi ilanlar
M. Cengiz Poyraz [email protected]

ÇOCUKLUĞUMUN KASABASI NALLIHAN GEÇMİŞ ZAMAN OLURKİ HAYALİ CİHAN DEĞER

02.04.2013 00:23:29

 

( Bu yazıyı geçen yaz kısmen yayınlamıştım. Sonradan devam ettirerek güzel bir anı belgeye dönüştürdüm. Severek okuyacağınızı umuyorum )

     Bir zamanlar üç mahallesi ve bin beş yüz kişilik nüfusu ile huzurlu ve sakin bir hayatı olan o sevimli kasaba, bu gün o kadar çok değişti ki, artık ne çay boyunca uzanan o cennet misali bağlar, bahçeler var, ne her gün pişirdiğini, evindekini ve elindekini birbiriyle paylaşan komşular.

     Artık mevsimler bile bir farklı geliyor. Bizim çocukluğumuzda yaz günleri bitmek tükenmek bilmezdi.

     Pazara önce yazın müjdecisi kiraz gelirdi. Öyle kilo ile falan değil tabi. Bir çomağın üzerine sarılmış kirazlardan oluşmuş mısır kocanı gibi bir şey. Alabilenler için canlara sefa. Arkasından da her evin bahçesinde mutlaka olan meyvelerden dut ve zerdali. 

 

     Yaz sıcak demekti, ama insanı canından bezdirmezdi. Galiba nem yoktu da ondan. Biz çocuklar, gençler, kasabanın can damarına dereye atardık kendimizi.  Gün boyunca sularla sarmaş dolaş eritirdik zamanı.

 

      Büyüklerin dere sefası ikindi namazı sonrası başlardı. Esnaf gurup, gurup bir araya gelerek fırına öğleden verilmiş güveçlerini alarak dere kenarlarına inerler, buz gibi soğuk su kaynayan eşmelerin başlarında kendilerine ziyafet çekerdi.

 

     Kimse çok zengin değildi. Kimsenin zamanla yarışı da yoktu. Herkes güne erken başlar, hem çok çalışır, hem de hayata zaman ayırırdı.

 

     Yaz sonlarına doğru üzümlerin bin bir çeşidi boy gösterir, ardından da bağ bozumları gelirdi. Hemen her mahallede bulunan kalın bir ağaç gövdesinden oyulmuş oluk biçiminde tekneler vardı. O teknelerde üzümler ezilir, şıralar sıkılırdı.

 

     Sonra pekmez kazanlarının geceler boyu süren neşeli ateşleri. Su kabağından yapılmış kevgirlerle savrulan pekmezlerin rayihası. Saatlerce kaynatıldıktan sonra olgunlaşan pekmezin konu komşuya ikram edilecek olan köpüğünü yemek için belimizde kaşıklarımız, o parlak eylül mehtabında şen şakrak söylediğimiz şarkılar.

 

     Sonra hazan kendisini yavaş, yavaş hissettirir. Yazın bitiyor olması ile içimizde derin bir hüzün duygusu yaşardık.

 

    Artık ne mahallelerde şıra tekneleri, ne de geceler boyu kaynayan pekmez kazanları var. Asma kütüklerinin yerlerinde üç er, beşer katlı evler yükseldi. Sarmaşık çitli serin bağ yolarının yerinde kara ve sıcak yüzüyle asfalt yollar var.

 

    Çocukluğumun hatta gençliğim içinde geçtiği söğüt ve iğde ağaçlarının gölgesinde salına, salına akıp giden o dere, artık el sürülemeyecek kadar kirli. Su değirmenlerinin sesleri ve kokuları, ceviz ağaçlarının serin gölgeleri, dere boyunca uzanan bahçelerin büyülü dünyası, şimdi yalnızca hatıralarımda var.

 

      Artık o yazları bir daha yaşayamayacak olmanın, o güzellikleri geriye getirmenin imkânsız olduğunu bilmenin derin ve tarifsiz acısını yaşıyorum.

      İstedim ki bu hatıralar bizimle beraber silinip gitmesin. Gelecek kuşaklara hem bilgi, hem de bir hayat dersi olarak aktarılmış olsun.

      Bu yazı gelecek haftalarda da devam edecek inşallah.

     Gam ve telaş sizlerden uzak olsun efendim.

     Huzur bulun, hayırla kalın.

 

 

YORUMLAR  (Toplam 1 yorum)

  • köroğlu  (03.04.2013 14:09:02)

    gelmeseydin.

  • Yorum yazın!
     1250 karakter yazabilirsiniz

    Yazarın son yazıları

    Yazarın TÜM YAZILARI

    Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: