• resmi ilanlar
M. Cengiz Poyraz [email protected]

İÇİN İÇİNDEKİ

22.10.2013 00:49:48

                                                                                                                  

   İnsanı yaratılanların en azizi en şereflisi yapan şey beden dediğimiz şu fani vücut değildir.  Asıl olan, ondan içeri olan, onu diri yapan Cenabı Zül celal Hazretlerinin ona üflediği ruhundan bir ruhtur.  Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen Ona secde ederek (yere) kapanın”. (Kur’an-ı Kerim 15/29  -  38/72)                                                                                                                                                  

 

    Bu Ayeti kerimeler her şeyi ne kadar açık ve net bir ifade ile açıklıyor.Şeytanın küfre düşüp kovulması, Allah’ın lanetine muhatap olması bu ayeti kerimelerde emir olunana itiraz etmesinden olmuştur.

 

    Allah’ın İnsanı yarattıktan hemen sonra ona ruhundan üfürerek hayat vermesi, Yaratılanın Halife olmasına ve Yaratanın onda tecelli etmesine, diğer yaratılanların da insandaki bu tecelliye secde ederek ona tazimle emir olunmalarının sebebidir.

     

    İşte bu yüzden İnsanda Allah’ın bütün Esması (İsimleri) tecelli eder. Tecelliyi Esmanın tekmil olduğu Kemal mertebesi, Âdemde Ondan gayrı bir şey kalmayana Yani fenafillâh olana (Allah’ta yok olana) kadar ateşi aşkta yanıp arınmakla erişebilen bir makamdır.

 

    Aşkın tecelli etmesi muhatabı ile mümkündür. Âşık olabilmek için önce âşık olunacak şeyi fark etmek ve ona sevdalanmak. Onunla vuslatı vaz geçilmez bir gaye olarak benimsemek gerekir. Bunun içinde önce onu bilmek lazımdır.

 

    Bu tevhitten murat ancak / Cemal-i Zat’a ermektir

    Görünen kendi Zat’ıdır / Sen sanma ki gayrullah

    Salâtullah, selâmullah / Aleyke yâ Resulullah

Şems-i Tebrizî

 

    Bütün ilimlerin başı Allah'ı bilmektir. Allah'ı bilmeyenin ilmi boşa emektir. Allah Resulü’nün bildirdiği ve "ALLAH" ismiyle işaret ettiği gerçeği hakkı ile anlamadan, Allah tasavvurunu doğru olarak yapıp yerine oturtmadan, ne Kur'an-ı Kerim doğru anlaşılabilir, ne din, ne de peygamberimiz a.s. hakkında doğru bir değerlendirme yapılabilir.

 

    Efendimiz a.s. “Men arafe nefse hu, fakat arafe Rabbe hu” Nefsini bilen Rabb’ini bilir. Buyurmuştur.  Bilenin bildiğini ifadesi ne kadar açık. Akıl sahibi olanlara gösterilen hedef kendini bilmektir. Kendi enesini bilmek. Bir sonraki hedef olarak da enfüsünü, yani taşıdığı ruhun farkına vararak Rabbi’ni bilmektir.

 

   Demek ki Rabbi, yani sevgiliyi bilmenin, bilip de âşık olmanın birinci şartı neymiş?  Kendini bilmekmiş. Eyvallah, ama nasıl? 

 

   Kendini bilmekten kastedilen odur ki; Âdemin yaratılış sebebinden başlayarak Onun yeryüzüne, çokluk âleminde imtihan edilmek üzere nefsi emmaresiyle beraber gelişini, Halifelikle kulluk arasına zerk edilmiş olan nefsi emmareye ait ayrıntıların sırrını ve sebeplerini bilmesidir.

 

    Önce bu ince ayrıntıyı bilip kavrayacak ve sırtına imtihan olarak yüklenen şu nefis belasından kurtulacak. Sonra da Rabbini bilmenin büyük ödülü olarak O’na dönebilmek, Allah’a halife olmak şerefine nail olacak.

 

   “Ben muhakkak ki yeryüzünde bir halife var edeceğim” (Kur’an-ı Kerim 2/30.)

 Bu imtihanın bir ucunda Gâlu Belâ da verilen sözün, diğer ucunda da Âdem’in şeytana uyup söz dinlemeyişine karşılık dilediği özrün, tövbenin ahde vefa boyutunda test edilişi var.                            

                                                                                                           

    Allah c.c Âdem’e ruhundan üflemiş olmasından dolayıdır ki onu ve eşini cennette ikametle şereflendirmiş, ancak Şeytana verdiği ruhsata binaen de onları “Ey âdem! Şüphesiz bu iblis sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın”. (Kur’an-ı Kerim 20/117)  Diye şeytana karşı uyararak bir imtihana tabi tutmuştu.

 

    Ancak Şeytan onları kandırmanın bir yolunu bularak yasak ağaçtan yedirdi. İşte o andır ki kendisine yaratılışında Ruhu ilahi ile beraber verilen ancak beslenmediği için ölü gibi bir halde Zarasız ve etkisiz duran nefsi emmaresi canlandı ve âdem’in beşeri yüzü ortaya çıkıverdi.

 

    “Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi” (Kur’an-ı Kerim 20/121)

 

   Âdem artık Nefsi emmaresiyle isteyen, arzulayan, Beşeri ihtiyaçları olan birisidir. Ve bu haliyle cennette bulunması mümkün değildir. Hatta emre itaatsizlik yaptığı ve şeytana uyduğu için Cehennemlik de olacaktı. Ancak Allah c.c. onları seçmiş ve tövbe etmeyi öretmiş, sonrada tövbelerini kabul ederek Cenneti yeniden hak edebilmeleri için,  imtihan edilmek üzere Yeryüzüne indirmiştir.

 

    İmtihanın konusu Âdemin Rabbine verdiği Artık şeytana ve avenesine uymayacağı ve Rabbine nefsinden arınmış olarak döneceği sözüdür.

 

    Ey insan bu dünyaya işte verdiğin bu sözde durduğunu ispat edebilmen için gönderildin. Bunu kanıtlayamasan tekrar cennete girmen çok acılı ve meşakkatli olacaktır bilesin.

 

    Nefsinden arınmak, ölmeden önce ölmek, Çokluktan vahtede dönebilmiş olmak. Bütün bunları başarabilmek içinde anahtar bir sözcük.   Önce kendini bil, o zaman Rabbini de bilirsin.

 

    İçin içindekini, yani sendeki seni bulabilirsen kurtulmuş olursun. Bu daha açık nasıl söylenir bilemiyorum.

 

   Gam ve telaş sizlerden uzak olsun efendim.

   Huzur bulun, hayırla kalın.

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: