• resmi ilanlar
M. Cengiz Poyraz [email protected]

MEVLANA VE MEVLEVİLİK

24.12.2013 00:51:32

 

   Geçen hafta 740. sını idrak ettiğimiz ölüm gününü Hak’la vuslat, sevgiliye kavuşma günü sayan Hz. Mevlana, yüzyıllar boyu. İnsanlığı sevgiye, hoşgörüye, iyiliğe, doğruluğa ve güzel ahlâka yani İslâm’a çağırmıştır.

 

    Yaratılmışların en yücesi sevgili Peygamberimiz,  Hz. Muhammed’in (sav) yüzyıllar önce tüm insanlığa yaptığı çağrıyı Hz.Mevlânâ da yineliyordu.

 

    Gel, gel!.. Ne olursan ol, yine gel...

    İster kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta...

    İster yüz kere tövbe etmiş ol,

    İster yüz kere bozmuş ol tövbeni...

    Bizim kapımız umutsuzluk kapısı değil.

    Nasılsan öyle gel.

   Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,

   Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz...

   Beri gel, beri ! Daha da beri ! Nereye kadar şu yol vuruculuk ?

   Madem ki sen bensin, ben de senim, nereye kadar şu senlik benlik...

 

    Allah’a yönelişin önünde hiçbir engel olamayacağını, Aksine vehimlerin girdabına düşülmemesi gerektiğini ifade eden bu çağırı ile yüz yıllar sonrasında bile gönülleri feth eden bu büyük veli, sağlığında kendisine bağlanan müritleri için hiçbir kural koymamıştır.  Kendisine bağlananlar için özel bir giriş töreni düzenlememiş, belli bir zikir de öngörmemişti.

 

    Diğer tarikatlardaki gibi özel kıyafetlerde istemezdi. Tek yaptığı müritliğe kabul ettiklerinin saç, sakal, bıyık ve kaşlarından birkaç kıl kesmekti. Sema onun için yalnızca aşk ve cezbe için yardımcı bir öğeydi.

 

    Ancak oğlu Sultan Veled, halifeliği döneminde Mevlana'nın düşüncelerini temel alarak Mevleviliği kendine özgü kuralları, törenleri olan bir tarikat durumuna getirdi. Mevlana Celaleddin Rumi'nin  düşüncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biçiminde örgütlendirdiği için Sultan Veled, Mevleviliğin asıl kurucusu ve pirisanisi sayılır.

 

    Mevleviliğe göre tasavvufi eğitimin amacı insanın kendine gelmesini, kendini bulmasını sağlamaktır. Zira kendini bilen Rabbini bilecektir. Gerçeğe ulaşmak için insan tabiatına aykırı yöntemlere başvurulmamalıdır. Zikir ve çile gerçeğe ulaşmak için bir yoldur, ama ana yöntem değildir.

 

    Zikir ancak düşünceyi harekete geçirdiği ölçüde yararlıdır. Gerçeğe ulaşmanın asıl yolu aşktır. Bunun için de isimlerden ve kelimelerden geçip Allah'ı bulmak, Allah dışındaki varlıklardan arınmak gerekir. Bütün varlığı kuşatan Allah'ın varlığı tek gerçektir. Varmış gibi görülen varlıklar gerçekte yoktur; var olan, bu varlıklar aracılığı ile kendini gösteren Allah'tır.

 

    Evren her an yeniden yaratılmaktadır. Zıtlar âlemi olan bu dünyada her şey izafidir. Allah'ı gerçek anlamda tanımayan insanlar dünyanın, altının ve gümüşün kulu, kölesi olurlar. Bu kölelikten kurtulmanın tek yolu da Allah aşkıdır.

 

    Nitekim Mevlana bu coşkun, aşkın sarhoşu olarak kitaplar dolusu söyleyip yazmıştır. Bir şiirinde şöyle feryat eder.

 

    O yüze, o güzelliğe kulum, köleyim, ne işim var olgunlukla benim.

    Senin olgunluğun yeter bana; senin olan benimdir de.


    Kendi yanıma uğramam bile, kendi yüzüme bakmam bile,

    Çünkü gizli şeyleri gören gözüm, ayıplara kusurlara bakmaz, görmez onları.

 

    İki gözüm de senin seyrine dalmış, senden başkasına nasıl bakar görürüm ben.   

    Hele her iki gözde de gözcü, bekçi, senin ışığın, senin nurunken.

 

    Gam ve telaş sizlerden uzak olsun efendim.

    Huzur bulun, hayırla kalın.

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: