• resmi ilanlar

Mesaj Defteri

Mesaj yaz
  • Kamil Özbilici10.10.2009 12:00:00

    Tayyip Erdoğan Karabağ sorunu cözülmeden kapı açılmaz demişti. Artık gündemde "Ermeni Açılımı" var. Şimdi kapıyı açmak için imza atıyorlar. (Protokolün yürürlüğe girmesinden itibaren 2 ay içerisinde de sınır açılacak.) Ne iş böyle? Ne oldu da fikriniz değişti. MHP’yi etnik parti olarak nitelendiren AKP İl Başkanı bu soruyu yanıtlasa da öğrensek... Hadi bakalım Ali Ercoşkun; Karabağ sorunu çözümlenmeden neden Ermenistan kapısı açılıyor? Bu açılımınızı bizlere ve dost-kardeş Azerbaycan’a nasıl anlatacaksınız?
  • Kamile Erbay10.10.2009 12:00:00

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, İsviçre’de Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanması planlanan protokollerle ilgili olarak, ’’Bunu üzüntüyle karşılıyoruz. Çünkü bu protokoller maalesef Türkiye’nin 17 yıldan beri izlediği temel politikalardan geri adım attığının kanıtıdır. Türkiye, Ermenistan Azeri topraklarını işgal ettikten ve 1 milyon insanı göçmen durumuna getirdikten sonra bir karar aldı ve dedi ki ’Ermenistan ile sınırlarımızı kapatıyoruz ve diplomatik ilişkiler kurmayacağız. Ancak, Ermenistan bu işgal ettiği topraklardan çekilirse sınırlarımızı açar, diplomatik ilişkilerimizi kurabiliriz’. Bu protokol metinlerinde Türkiye’nin sınırları açacağı, diplomatik ilişkiler kuracağı var. Ama Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesine dair en ufak bir işaret yok. Yukarı Karabağ meselesine en ufak bir atıf yok.’’ dedi ve durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koydu. AKP İl Yönetiminin bu konuda bizleri aydınlatmasını istiyoruz.
  • pepino09.10.2009 12:00:00

    Eski dostunla yaptığın gizli işi yeni dostuna güvenip söyleme’ ne gelirse bundan gelir.
  • Fatih Dedebaş09.10.2009 12:00:00

    AKP’İl Başkanı ne demiş? "MHP ve DTP gibi etnik kökene dayalı milliyetçilik yapan partilerin tarihe gömüleceğini ifade etmiş." DTP’yi bir kenara koyalım. Bu memlekette ne zamandan beri ’Türklük’ etnik bir kimlik oldu? Utanmıyor musunuz böyle bir beyanda bulunmaya? Bizler göğsümüzü gere gere Türk olduğumuzu söylüyoruz ama AKP yetkilileri nedense bu kavramı bir türlü ağızlarına almıyorlar. Başbakan bile meclisteki konuşmasında bir sürü ismi zikrediyor ama bu memleketin kurucusu yüze önder Atatürk’ün adını anmıyor. bu naıl bir anlayıştır. Bu yönde AKP il Başkanını kınayıcı nitelikte açıklamalarda bulunan MHP İl Başkanını kutlarım. Aynı yaklaşımı diğer siyasi partilerimizden de bekleriz. CHP’nin bu konuda düşüncesini açıklamasını istiyorum. Ayrıca Bolu Express’in değerli köşe yazarlarının bu konu üzerinde gereğince durmadıklarını üzülerek görmekteyim. Saygılarımla.
  • PEPİNO- FİRST09.10.2009 12:00:00

    KUL BELA BULMAZ HAK YAZMADIKÇA,HAK BELA YAZMAZ KUL AZMADIKÇA,KUL KADERİNİ YAŞAR BAHTINA NE ÇIKARSA ..
  • vatandaş09.10.2009 12:00:00

    belediyede para çok nasılsa yaparlar sağlık mahallesi şehitler caddesine adam gibi bir kaldırım yapmayı beceremediler her ne hikmetse.Arıtma su hani geçtiğimiz mart ayında evlerde olucaktı yeni mart geliyor belediye yetkilileri uyumayın uyutmaya kalkmayın halk uyumuyor çünkü sandığı bekliyorlar bilesiniz.Kimlere para kazandırıcaksınız bakalım yeni izzet baysal caddesi için Allah biliyor nasılsa.....
  • PEPİNO- RİO 08.10.2009 12:00:00

    Haset etmek Sual: Haset nedir? CEVAP Haset, bir kimsenin hayırlı bir işi veya evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemektir. Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Günah değildir. Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanana, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyene, kıskanç denir. Bu hâl, en kötü huylardan biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insan, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır. Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere razı olmayan insan demektir. Allahü teâlânın verdiğine razı olmayan insandan, Allahü teâlâ da razı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de zarardadır. Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu gören, bu kötü huyundan kurtulmalıdır. İnsanlar, kendilerini ıslah edebilirler. Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur. Bu iş, zenginlik ve fakirlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakirliği işidir. Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki, milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir. Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu bosunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir. İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan, Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur. İyi kalbli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir. Bir hadis-i şerifte, (Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam değildir) buyuruldu. Yani, Peygamber efendimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere; bütün dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı? Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder. İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Haset, riya, ucub) buyurdu. Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır hasenat işleyenlere on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, birisi kalır. Haset edenin duası kabul olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, düşmanlık ve haset etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.) [Buhari] (Müminin kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz.) [Beyheki] (Müslüman hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz.) [Taberani] (Hasetten kurtulmak zordur. Haset ettiğiniz kimseyi incitmeyiniz!) [İ. Ahmed] (Hasetten sakınınız! Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de hasenatı yok eder.) [Ebu Davud] Haset etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Hasetçi, boşuna yorulur, üzülür. Üstelik büyük günaha girmiş olur. Hasedin, haset edilene dünyada ve ahirette hiç zararı olmaz. Üstelik faydası olur. Hiçbir hasetçi muradına kavuşmamıştır. Haset, sinirleri bozar, ömrün kısalmasına sebep olur. Esmai diyor ki, 120 yaşındaki bir köylüye çok yaşamasının sırrını sordum, hiç haset etmediğini söyledi. Haset edilene, dünya ve ahirette, hiç zarar olmaz. Haset edenin ömrü üzüntü ile geçer. Haset ettiği kimsenin nimetlerinin azalmadığını, hatta arttığını görerek, sinir krizi geçirir. Hasetten kurtulmak için, ona hediye vermeli, ona karşı tevazu göstermeli ve onun nimetinin artması için dua etmelidir. Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini aşağı görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek gibi sebeplerden meydana gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.) [Buhari] Haset hakkında âlimlerin sözleri: Bütün kötülükler, hırlaşmalar almak üzerinedir. Bütün iyilikler, vermek üzerinedir. İlk haset eden şeytandır. Hazret-i Âdem?i çekememesi, kendisini isyana sevk etmiştir. Herkesi memnun etmek mümkündür, yalnız haset edeni tatmin etmek zordur. Çünkü o, haset ettiği şeyin yok olması ile ancak memnun kalır. Haset, iyileşmeyen bir yara gibidir. Onun dünyadaki bu sıkıntısı sebebiyle ahirette uğrayacağı azap, ceza bakımından kendisine yeter. Haset edici kadar mazluma benzeyen bir zalim görmedim. Çünkü o, sana verilen nimeti kendisine işkence olarak görür. Haset eden, servet düşmanıdır. Kimin malı, nimeti varsa ona buğzeder. Ona bunu niye verdin diye Rabbine darılmış olur. Allahü teâlâ fazlını dilediğine verir. Haset eden, niye ona verdin diye Allah?ın fazlı için cimrilik eder. Mal ve nimet sahibinin rüsvay olmasını, elindeki nimetlerin gitmesini ister. Haset eden her yerde zelil olarak anılır. Melekler lanet eder. Yalnız iken üzüntüsü artar. Can çekişirken, sıkıntısı artar. Kıyamette rüsvay olur, Cehennemde cezasını da çeker. Ey insanoğlu, niçin kardeşini çekemiyorsun? Ona verilen onun hakkı ise, Allahü teâlânın ikram ettiği kimseye kızmaya ne hakkın var? Şayet hakkı değilse, Cehenneme girecek adamın nesini çekemiyorsun? Aralarında ilgi bulunanlar haset eder Birbirinden uzak ayrı yerde yaşayıp, aralarında ilgi bulunmayan kimseler arasında, birbirleriyle ilgi bulunmadığı için haset de bahis konusu olmaz. Bir kimse, karşısındakinin kibirlenmesine dayanamaz, aralarında düşmanlık veya rekabet bulunduğu vakit haset edebilir. Bunlar sık sık karşılaşırlar. Biri diğerinin görüşüne uymazsa, öteki ondan nefret eder, ona karşı böbürlenmeye başlar. Bunun içindir ki, âlim âlime haset eder de abide haset etmez, abid de, başka bir abide haset eder, fakat bir âlime haset etmez. Aynı şekilde yazar yazara, tüccar tüccara haset eder. Kısaca herkes kendi mesleğinden olana haset eder. Bir kimse, daha çok kardeşine haset eder. Tüccarın maksadı diğer tüccar ile birleşir. Aynı zamanda komşu olduğu tüccar ile uzaktaki arasında da fark vardır. Bütün bu sebeplerle, kendisine yakın olan meslektaşına daha çok haset eder. Bunun gibi, bir pehlivan, bir yazara değil, başka bir pehlivana haset eder. Çünkü onun maksadı yazı ile değil pehlivanlıkla şöhret kazanmaktır. Bütün bu hasetlerin aslı düşmanlıktır. Düşmanlığın aslı da menfaat çatışmasının bir noktada birleşmiş olmasıdır. Bu da, menfaatleri ayrı veya uzaklarda bulunanlar arasında değil, menfaatleri müşterek olup, birbirine yakın olan kimseler arasında olur. Bu sebeple bunlar arasında haset çoğalır. Haset eden, her tarafta tek olarak anılmasını ister, kendi sahasında karşısına rakip olarak çıkacak herkese, nerde olursa olsun haset eder, fakat bu azdır. Bütün bunların kaynağı, dünya sevgisidir. Hakiki din âlimleri arasında ise çekemezlik yoktur. Hepsinin maksadı, kullar indinde değil, Allah katında mevki sahibi olmaktır. Gerçek âlim, herkesin kendisinden daha bilgili ve daha iyi müslüman olmasını ister. Fakat âlim geçinenler, ilimleri ile menfaat peşinde koştukları için birbirine haset eder. Hakkın adaletine kızılmaz Haset, bir kalb hastalığıdır. Kalb hastalıkları, ancak ilim ve amel ile tedavi edilir. Hasedin zararı insanın kendisinedir, haset edilene bir zararı yoktur. Haset sebebiyle Allah?ın taksimatına rıza gösterilmemiş olur. Onun adaletine kızılmış olur. Bu ise tevhidin özüne aykırıdır. Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de amelleri yok eder. Sen haset ettikçe, içinde bir ateş yanar, kendi kendini kemirir, perişan olursun. Haset edilenin nimetini Allahü teâlâ artırır. Onun nimeti arttıkça senin de hastalığın artar, sıkıntı içinde kıvranır durursun. Göğsün daralır, uykun kaçar ve bu hastalık ölüme kadar götürür. Zaten düşmanın istediği de budur. Sen onun perişanlığını isterken, kendin perişanlığa düşmüş olursun. Bununla beraber senin hasedinin onun elindeki nimete bir etkisi olmaz. Hatta ahirette, seni sıkıntıya düşürdüğü için hasetten vazgeçmen gerekir. Çünkü faydasız bir sıkıntıdır. Allah?ın gazabına uğramaya çalışmaktan daha büyük ne olur? Haset etmekle kimseye bir zarar veremezsin. Neymiş onun arabası senin arabandan iyi imiş. Onun evi, daha geniş ve daha uygun bir semtte imiş. N?olacak yani, senin hasedin, Allahü teâlânın ona takdir ettiği nimete mani olabilecek mi? İmkansız... Şayet sen, hasedin sebebiyle onun nimetinin yok olacağını düşünürsen, bu bir ahmaklıktır. Çünkü, eğer nimetler haset ile yok olsa, hiç kimsede hiçbir nimet, hatta iman nimeti de kalmazdı.
  • Sabiha Erener08.10.2009 12:00:00

    AKPnin sözde emokratik açılımını eleştiren Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) Başkanı Sabri Şatıroğlu, AKP’nin İl Başkanı Ali Ercoşkun’a hak ettiği cevabı vermiş. Kendisine teşekkür ediyorum.
  • Memduh Öz08.10.2009 12:00:00

    Milliyetçi Hareket Partisi Bolu İl Başkanı Sayın Sabri Şatıroğlu, AKP İl Başkanı Ali Ercoşkun’a gereken cevabı vermiş. Hatırlarsınız; Ali Ercoşkun etnik siyeset yapan partilerin siyaset sahnesinden silineceğini söylemiş, bu yönüyle de Türkçülüğün siyasetini yapan partilere çamur atmıştı. Ne zamandan beri Türklüğü, Türkçülüğü dile getirmek ve savunmak etnik siyaset oluyor? Ercoşkun bey sen önce bu soruya cevap ver bakalım?.. MHP yönetiminden bu ve benzeri konularda zaman geçirmeden konunun takipcisi olmalarını istiyoruz. Sağolun.
  • arifemre08.10.2009 12:00:00

    eeee toplama partilerin tarihteki durumu ortadadır... menfeat üzerine kurulmuş olan A-KE-PE’nin sağdan soldan toplama (yalnızca çıkar için ) insanlarla doluştuğunu herkes bilmektedir... A-PE-PE’ nin suyunun ısındığını aklıselim herkes görebilir... bu manada mhp il başkanının söylemleri çok doğru, diye, düşünenlerdenim.. A-KE-PE çok yakında tarihin tozlu raflarında yerini alacaktır...
  • Sadık08.10.2009 12:00:00

    imdat Aslan eline diline gönlüne kalemine sağlık bu yazınızın altına imzamı atarım
  • Yavuz Melen08.10.2009 12:00:00

    Sadık beyin görüşüne katılıyorum hadi Ercoşkun Sayın İmdat Aslan beyin sorduklarına yanıt versene. Eger Ak partisinin polıtıkalarına ve genel başkanına güveniyorsan hadi
  • arifemre08.10.2009 12:00:00

    Allah Allahhhh,,,, yaww kardeşim Besop ve oda başkanları toplanmış, esnafın sorunlarını tartışmış(mış)(!)... Al birini vur ötekine... Nihat Alpat Öztürkünden,Selahattin Ayenine,Murat Abakından Ahmet Yoltaşına kadar, bu oda başkanlarının hepsi aynı terane... hepsi ceplerini doldurma teleşında olan insanlar.. umurundamı esnaf zor durumda kalmış...umurundamı bi bakkalı zabıta sıkıştırmış... umurundamı esnaf çekini senedini ödeyemiyor... umurundamı esnaf evine ekmek götüremiyor... günlerdir siftah yapmıyor... haciz haciz üstüne geliyor... hiçbirinin umurunda diil... onlar kaşıkçı kavgasına devam ediyor... nasıl olsa bidahaki seçimlerde başkanlıkları garanti... kendi adıma hepsini Allaha havale diyorum.. bizden aldıkları aidatlarla en güzel mekanlarda gününü gün ediyorlar... çıkar birgün inşallah.. bu adamlarda biraz onur ve gurur olsaydı bu esnafın kötü gidişine biz bişey yapamıyoruz belki bizim yerimize gelenler iyi şeyler yapar diyerek istifa ederlerdi... ama nerdeeeeee....!!!!!!
  • yukarı çarşı esnafı08.10.2009 12:00:00

    Ahmet Yoltaş yineboş konuşmuş.Nasılmı.Kendisi sanki kredi veriyormuş gibi başkasını suçluyor.Yoltaş önce kendi işini yap ondan sonra millete malavra yap.Bu kadarda olmaz ya.Milleti ne sanıyorsun sen.
  • akademik08.10.2009 12:00:00

    öğrenciye simiti çok gören bir yönetim tutmuş okul yaptırmaya uğraşıyor sanki mütehait mübarek
  • arif emine07.10.2009 12:00:00

    Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır. Bugün yarına dünle beslenerek yol alır. Bertolt Brecht
  • arif emine07.10.2009 12:00:00

    VAKİT Gazetesi?nde yazan Abdurrahman Dilipak, biliyorsunuz Başbakan?ın yakın ahbabıdır. Bir hakaret davası nedeniyle mahkûm olup, evini satmak zorunda kalınca Başbakan?ın eşi, Dilipakların evine kadar gidip ?Geçmiş olsun? ziyaretinde de bulunmuştu. Bu nedenle Dilipak?ın verdiği haberleri ciddiye alırım, birinci elden duyma olasılığı yüksektir diye. Bakın dünkü yazısının başlığı şuydu: ?Doğan?dan sonra sırada Koç mu var?? Dilipak yazısında ?Doğan için yolun sonu geldi? diye yazıyor. ?Bundan sonra yola devam etmek değil de, bu işten daha az zararla yakasını nasıl sıyırır ona bakacaktır? diye devam ediyor. ?Onu Vergi Mahkemesi hâkimleri de kurtaramaz. O dosyadan değilse, başka dosyadan yakasına yapışırlar? diyor. Belli ki o çevrede, Başbakan?ın ve hükümetin bu konuda kesin kararlılığıyla ilgili bir bilgi var. Hukukun her şekilde zorlanarak, medyanın susturulması planının sürdürüleceği anlaşılıyor. Öncelikli hedefin neden bağımsız medya olarak seçildiği de yazısında yer alan şu soruyla ilgili: ?Doğan?dan sonra sırada kim var?? Olası yanıtını da başlıkta vermiş zaten: ?Doğan?dan sonra sırada Koç mu var?? AKP iktidarı, ilk gününden beri daha önce belediyelerde yaptığını Türkiye ölçeğinde gerçekleştirmeye yoğunlaştı: Kendisine bağlı bir sermaye grubu yaratmak! Önce belediye olanakları, sonra devlet olanakları bu iş için kullanıldı. Daha önce adını sanını hiç duymadıklarımız büyük iş sahibi oldular. Belli ki şimdi planın yeni bir aşamasına geçiliyor: Sermayenin el değiştirmesi! Bunun için önce bağımsız medyanın yok edilmesi gerekiyordu. Şimdi onu başardıklarını, en azından başarmaya çok yaklaştıklarını düşünüyor olmalılar ki artık hedeflerini gizleme gereği bile duymuyorlar. ?Sesimi çıkartmazsam hükümet bana dokunmaz? diye düşünen büyük sermaye için bir uyarı işareti Dilipak?ın yazısı. Ama bu saatten sonra uyanmak ne işe yarar, orasını bilemeyeceğim! Meğerse kara çarşaf İslami değilmiş! İSLAM dünyasında yeni bir tartışmaya yol açacak iki önemli haber üst üste geldi. Suudi Arabistan?da kadınların başları açık olarak gidebilecekleri üniversiteye karşı çıkan ?din âlimi? işinden kovuldu.Mısır?da da Sünni İslam?ın en önemli merkezlerinden olan El Ezher Üniversitesi?nin rektörü Şeyh Muhammed Said Tantavi, kadının yüzünü ve vücudunun tamamını örten kara çarşafın İslam inancıyla bir ilgisi olmadığını, yasaklanması için fetva çıkarılacağını söyledi. AP Ajansı?nın bildirdiğine göre bundan sonra El Ezher binalarına kara çarşaflı kadın öğrenci alınmayacak. El Ezher Üniversitesi?nden Şeyh Abdel Maotai Bayumi, AP?ye yaptığı açıklamada ?Biz hep birlikte Nikabın, İslami olmadığını biliyoruz. Taliban kadınları çarşaf giymeye zorluyor. Ve bu iş giderek yayılıyor. Bunu yasaklamanın zamanı geldi? diyor. Bu tartışmanın, İslam?ı günün şartlarına göre yeniden yorumlamak için bir başlangıç olduğunu söyleyebilmek için henüz erken. Yüzlerce yıl öncesinin geleneklerinden ve toplumsal şartlarından kaynaklanan kuralların, günümüz dünyasında yol açtığı sorunlarla mücadele edebilmek hiç kuşkusuz kolay bir iş de değil. Ancak bu tür gelişmelerin yine de önemli olduğunu düşünüyorum. Çifte kişilik sorunu değil PAZARTESİ günkü yazımda Başbakan?ın konuşmalarını yazanların başka, Başbakan?ın kendi konuşmalarının ise bambaşka bir Recep Tayyip Erdoğan portresi çizdiğini söylemiştim. Dün Başbakan?ın IMF toplantısını açış konuşmasını internetten takip ederken yine aynı durumla karşı karşıya olduğumuzu düşündüm. Taksim?deki IMF protestoları sürerken yaptığı konuşmada, dünyanın dayanışma ve yardımlaşma seferberliğine ihtiyacı olduğunu belirten Başbakan, 21. yüzyılın tehditler değil, fırsatlar çağı olmasını arzuladığını söyledi. Erdoğan ?Dünyadan yükselen çığlığa, taleplere ve şu salonun dışında devam eden protestolara da kulak vermemiz gerekir? dedi. Şaşırmayasınız diye bir kez daha belirteyim ki ?Protestolara kulak vermeliyiz? diyen adam, yıllardır yakından tanıdığımız Recep Tayyip Erdoğan?dan başkası değil. Hani ?Ananı da al git? diyen, ?Sen sus, konuşma? diye azarlayan, protestoculara ?Askerlik yan gelip yatma yeri değildir? diye çıkışan kişi. Eleştiriye tahammülü olmadığı için Doğan Medya Grubu?nu yasadışı vergi cezalarıyla batırmayı hedefleyen de aynı kişi. Bir tuhaf durum yani! ?Kişilik bölünmesi? imiş gibi görünüyor ama değil tabii. Dedim ya sorun, konuşmalarını yazanların başka bir Recep Tayyip Erdoğan kişiliği yaratma çabalarından kaynaklanıyor. Yoksa Recep Tayyip Bey?in bir gün sinirli bir hatip, diğer gün hoşgörü abidesi olmasından değil. (Y.Ö.-Hürriyet)
  • pepino07.10.2009 12:00:00

    avukatlar yükünü tuttu, katlar, arsalar ... mermi atsan yetişmez artık.en kötüsünün birikimi 1 milyon.sevabınıza çeşme yaptırın
  • excellent07.10.2009 12:00:00

    BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan son bombayı, ağırbaşlı bir Amerikan gazetesi olan Wall Street Journal?a verdiği demeçle patlattı: Meğer Türkiye?nin 11 yıl süreyle vergi şampiyonu olan Aydın Doğan bizim sandığımız gibi dürüst bir işadamı değil, Amerikan gangsteri Al Capone gibi biriymiş. Dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur. Erdoğan?a göre, Aydın Doğan?a verilen ve Türkiye?de eşi görülmedik ağırlıkta olan 4 milyar 800 milyon TL tutarındaki ?vergi cezası? isimli idam fermanı meğer ?rutin bir vergi incelemesi?nin sonucuymuş. Nitekim kendi ifadesine göre bu örnek Erdoğan?ın aklına ?Al Capone?u getiriyor?muş. Benzetmeyi şöyle sürdürüyor: ?(O da Aydın Doğan gibi) Çok zengin idi, ancak hayatının geri kalan bölümünü (vergi kaçakçılığı suçu işlediği için aldığı ceza sonucu) cezaevinde geçirmek zorunda kaldı. Bu olaylar olduğu zaman (ABD?de veya dışında) hiç kimse sesini çıkartmadı.? Doğan Medya Grubu?na verilen ceza nedeniyle sadece Türkiye?de değil, dünyada da bilen herkes isyan etti ya, ona göndermede bulunuyor. Onu geçin. Hatta ?Aydın Doğan öyle miydi böyle miydi?? sorusunu da bir kenara koyun ve sonra söyleyin: Dünyada bir başka demokrasi gösterebilir misiniz ki, o ülkenin Başbakanı herhangi bir işadamı -veya sokaktaki herhangi bir insan- hakkında ?O birçok cinayetin faili olan bir çetenin reisi, aşağılık bir fuhuş taciri, eşi görülmedik bir içki kaçakçısı, adi bir şantajcı ile aynı kefeye konulacak kişidir? anlamına gelecek bir laf etsin. Bir Başbakan?ın ağzına yakışıyor mu şu söz? Bir Başbakan, ?yaratandan dolayı sevdiğini söylediği? insanların kişilik haklarına, onuruna böylesine saldırıda bulunabilir mi? Bu sözleri söyleyen insan Başbakan olunca, onun etki alanındaki bürokrasi, o vatandaşa husumetle yaklaşmak için emir almış saymaz mı kendisini? ?Rutin bir inceleme? diyor değil mi? Aydın Doğan?a kesilen bu cezalar eğer rutin bir inceleme sonucu idiyse buna benzer pek çok örneğin yaşanmış olması gerekir. Hangi örnek var da, biz dahil kimse bilmiyor? Keza rutin işlemlerden Başbakan?ın haberi olmamak gerekir. Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan?ın bir önceki ceza sırasında ?Bana gelip sordular. Ben de gereken neyse onu yapın dedim? şeklindeki sözleri, kendisinin bu olayın içinde olduğunu itiraf etmiyor mu? Al Capone?dan söz etmişken değinelim: Bu haydut acımasız bir insandı. Polis, işlettiği cinayetler, yaptığı içki kaçakçılığı, kurduğu fuhuş imparatorluğu, yönettiği kaçakçılık çetesi dahil hiçbir nedenle kendisini suçlayamıyordu çünkü kanıtlar onu mahkûm etmeye yetmiyordu. Yaptığı legal işlerin bile vergisini vermiyordu. O yüzden Al Capone?un üzerine ?vergi kaçakçılığı? suçlamasıyla gidildi. Yargılandı ve 11 yıl hapse mahkûm edildi. Hapisten çıktıktan birkaç sene sonra öldü. Yöresine, yurduna ve ülkesinin kültürüne hizmeti iş yaşamının öncelikli borcu sayan, pek çok okul yaptıran, yasalara saygıyı temel ilke sayan bir insanla Al Capone?u aynı kefeye koyan kafaya siz ne dersiniz? (O.E.-hürriyet)
  • VATANDAŞ07.10.2009 12:00:00

    KIZILDERILIDEN TEK KELIMELIK HAYAT DERSI. Cherokee kabilesinin yaslilarindan biri hayat, ask ve evlilik uzerine konusurken sunlari soyluyor: "Icimizde iki kurt var ve bunlarin arasinda da korkunc bir savas. Kurtlardan biri; korkuyu, ofkeyi, kiskancligi, pismanligi, acgozlulugu, kibiri, kendine acimayi, kuskunlugu, asagilik duygusunu, yalanlari, ustunluk taslamayi ve benciligi temsil ediyor. Digeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylasmayi, comertligi, dinginligi, alcak gonullulugu, nezaketi, yardimseverliligi, dostlugu, anlayisi, merhameti ve inanci temsil ediyor." Genclerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor ve yasli adam kisaca cevap veriyor: "Beslediginiz"
Mesaj yazın !
Sağdaki kodu buraya yazın!  Gerekli

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: